Paylaş
- Cemaat’e karşı tek başına savaşan bir şahin çıkmaz.
- 10 yıllık AK Parti hükümetini devirecek bir hareket çıkmaz.
- Muhalefetin yapamadığını yapacak bir birikim çıkmaz.
- Fidel’i andırır ama bir Fidel çıkmaz.
- Stat örgütlenmeleriyle ortalığı hercümerç edecek bir anarşist çıkmaz.
- “Bildiri” çıkmaz, “alternatif model” çıkmaz, “ideoloji” çıkmaz.
* * *
Peki Aziz Yıldırım’dan ne çıktı?
Şunlar çıktı:
- Koca koca paşaların bile ağlaşmaktan başka yapacak bir şey bulamadıkları bir dönemde dik duruş çıktı.
- Herkesin anahtarları teslim edip “bana elleşmeyin yeter” dediği bir dönemde anahtarları teslim etmeyen bir kararlılık çıktı.
- En kötü günlerinde on binleri bir araya getirebilen müthiş bir heyecan dalgası çıktı.
- “Futbol imanı” adını verebileceğimiz güçlü inancın nelere kadir olduğuna dair muazzam dersler çıktı.
- Başa gelen türlü belalar karşısında yılgınlığa kapılmama duygusu çıktı.
Eh bunlar da hiç azımsanacak şeyler değildir.
* * *
Sözün özü şudur:
Aziz Yıldırım abartılırsa ortaya “gülünç” şeyler çıkar.
Her şey yerli yerine konulursa...
Ortaya örnek alınacak bir “mücadele azmi” çıkar.
Kıvamı kaçırmak ve beklentiyi arttırmak suretiyle adamı maskaraya çevirmeye çalışanlara önemle duyurulur.
Davutoğlu uçağına alırsa sorularım hazır
DIŞİŞLERI Bakanı Ahmet Davutoğlu, uçağına aldığı gazetecilere açıklamalar yapmış.
Zat-ı âlileri bir gün belki beni de uçağına alabilirler diye şimdiden sorularımı hazırladım.
Arz ediyorum:
* * *
Sayın Davutoğlu...
Diyorsunuz ki:
“Önce neye bakarım? İnsanlık onuruna, özgürlüğe ve evrensel değerlere... Suriye’de 27 işkence merkezi var, 20 bin kişi öldü. Bizi tenkit edenler Suriye rejimiyle nasıl aynı çizgide olabiliyorlar?”
Haklısınız...
27 işkence merkezi olan, 20 bin vatandaşını katleden bir rejimle aynı çizgide olmak kimseye yakışmaz.
Fakat Sayın Davutoğlu...
“Önce insanlık onuruna ve özgürlüğe” bakan, çıtayı buraya çeken bir devlet adamının, Sudan’daki katliama imza atan devlet başkanını “hatırlı misafir” gibi ağırlamaktan kaçınması gerekmez miydi?
Savaş açmayı falan geçtim en azından bunu yapması gerekmez miydi?
Bahreyn’de de bir “bahar” havası esmişti.
Bahreyn rejimi ezdi geçti o havayı...
En azından tutarlılık adına Bahreyn rejimine de özgürlük ve insan onuru adına iki çift laf etmeniz gerekmez mi?
* * *
Sayın Davutoğlu...
Diyorsunuz ki:
“Suriye’de 27 işkence merkezi var”.
Yani Suriye ile aranızın açılmasına bunu gerekçe gösteriyorsunuz.
Sorarım size:
Bu 27 işkence merkezi, bir gecede mi açıldı?
Suriye ile neredeyse sınırları kaldırma aşamasına geldiğiniz günlerde bu işkence merkezleri harıl harıl faaliyette değil miydi?
Karşılıklı ilişkileri geliştirdiğiniz günlerde Suriye’de gelişmiş bir demokrasi mi vardı? Suriye rejimi, o zaman da bir “işkence rejimi” değil miydi?
Dostluk oluştururken ileri gidenler, düşmanlık oluştururken de ileri giderler.
“Stratejik Derinlik” diye kitap yazmış sizin gibi bir entelektüelin, biraz daha “ferasetli” olması, dostluk oluştururken en azından bir parça “ihtiyat payı” bırakması gerekmez miydi?
* * *
Sayın Davutoğlu...
Diyorsunuz ki:
“Bir Suriyeli gazeteci, Sayın Başbakan’la ya da benimle konuşup Şam’da bunu aynen yayınlayabilir miydi?”
Tabii ki yayınlayamazdı.
İyi de Sayın Davutoğlu, Türkiye’deki durumu, halkının üzerine bomba yağdırması nedeniyle dünyanın üzerine çullandığı bir rejimle mi mukayese edeceğiz?
Böylesi bir mukayeseden elde ettiğimiz sonuca bakıp, “Türkiye çok şahane” mi diyeceğiz?
Müsaade edin de Türkiye ile Suriye arasında bu kadarcık fark olsun.
* * *
Sayın Davutoğlu...
Diyorsunuz ki:
“Bize yönelik olumsuz tavrın nedeni AK Parti alerjisi... İstiyorlar ki Başbakan’ın karizması çizilsin”.
Bu memlekette dış politika ilk defa mı eleştiri konusu oluyor Sayın Davutoğlu...
Ecevit’in dış politikası eleştirilirken Ecevitçiler, “İstiyorlar ki Ecevit’in karizması çizilsin” mi diyorlardı?
Mesut Yılmaz’ın dış politikası eleştirilirken ANAP’lılar, “Olumsuz tavrın nedeni ANAP alerjisi” mi diyorlardı.
Turgut Özal yerden yere vuruldu, buna karşılık “Benim karizmamı çizmek istiyorlar” mı dedi?
Onların akıllarına gelmeyen bu tür karşı saldırı cümleleri, neden sizin aklınıza geliyor?
Neden size yönelik her türlü eleştiriyi “karizma çizme” çabası ya da “AK Parti” alerjisi olarak algılama eğilimindesiniz?
Ne yani?
Sizi eleştirenler, politikalarınızın yanlış olduğunu düşünmüş olamazlar mı?
* * *
Hazırladığım sorular bunlar.
Davutoğlu olur da beni uçağına davet etmeye kalkarsa...
Bu sorular kırmızı çizgimdir.
Sormadan inmem o uçaktan.
Suudi prenseslerinin başı açık halleri
SUUDİ Arabistan’da başlarını örten, Türkiye’de başlarını açan Suudi prenseslerinin durumu tartışılıyor.
Bazıları diyor ki:
“Ne yani? Şimdi bunlar başlarını açınca dinden mi çıktılar?”
* * *
Suudi prenseslerinin durumunun dinle, imanla, günahla, baş örtmeyle, baş açmayla falan hiçbir ilgisi yok.
Sadece ve sadece tek bir şeyle ilgisi var:
Riyakârlıkla...
Yalnızlığın iyi tarafları
- Kafana esiyor, atıyorsun bir çantaya üç tişört, iki şort... Bir de bakmışsın ki Kuzey Ege yollarındasın. Oh mis.
- Erken geldiğinde “niye erken geldin” diyen yok, geç kaldığında “neredeydin” diyen yok... Oh mis.
- Yeryüzünün en saçma sapan filmini sesini sonuna kadar açarak seyret... Ne karışanın var, ne de aşağılayanın... Oh mis.
- Gazete sadece sana ait. İster ekinden başla, ister ana gazeteden... Gazeteni kimse bir tarafından çekiştiremez. Oh mis.
- Biriyle arkadaş olduğunda sadece sen olursun, biriyle arkadaşlığı bitirdiğinde sadece sen bitirirsin... İkinci bir kişinin olaylara müdahil olması söz kvonusu bile değil. Oh mis.
- Uyku tutmadığında nedenini açıklamak zorunda kalmazsın, saatlerce uyuduğunda kınanmaz, gecenin bir vakti kalktığında “ne oldu” sorusuna maruz kalmazsın. Oh mis!
- Derli toplu bir ev mi istiyorsun? Ortalığı topla... Ruh halin dağınık bir ev haline mi yatkın... Karıştır, dağıt ortalığı... Ev senin, karar senin... Oh mis.
Cüppeli’den selam geldi
ALEYHİNDE çok yazıp çizmişliğim vardır Cüppeli Ahmet Hoca’nın...
O da sağ olsun vaaz kürsüsünden saydırmıştır bana...
Fakat son zamanlarda...
Yufka yüreğim yumuşadıkça yumuşadı Cüppeli Hoca’ya karşı.
İlk duruşmada kendisine sorulan soruları zayıf buldum. Şunca zamandır tutuklu kalmasını da haksızlık olarak görmeye başladım.
Kalp kalbe karşıymış derler ya...
İşte ben tam bu duygular içindeyken Cüppeli Hoca’nın avukatı aradı.
Dedi ki:
“Hocamızın çok selamı var”. Dedim ki:
“Ve aleykümselam”.
Bir talebi falan yokmuş Hoca’nın... Sadece selam göndermiş... O kadar.
Avukat Bey dedi ki:
“Hocamızı ziyaret etmek ister misiniz?”
Hiç düşünmeden cevap verdim: “Mümkünse neden olmasın”.
Gerekli izinleri alabilirsek en kısa zamanda Cüppeli Hoca’yı ziyaret edeceğim.
* * *
Ben öyle bilirim ki...
Hayat geçer, ömür biter, süre dolar, vade tamam olur. Bizden geriye kalacak olan “mazlum” karşısındaki duruşumuzdan başka bir şey değildir.
Paylaş