Paylaş
*
Açıklamada söylenen şu:
“Ak Saray’ın gerçek sahibi sadece millettir.”
*
Bu açıklama bana eski bir “Milli Görüş fıkrası”nı anımsattı.
*
Çok eski zamanlarda...
“Milli Görüşçü” sakallı bir amca, dükkânının önüne çektiği Mercedes’inin kaputunu siliyormuş.
Haylaz bir Akıncı genç, Milli Görüşçü sakallı amcanın yanına yaklaşmış.
*
“Selamünaleyküm/ Ve aleykümselam” faslından sonra...
Akıncı genç demiş ki:
“Mercedes senin mi amca?”
Milli Görüşçü amca cevap vermiş:
“Emanetçisiyiz inşallah.”
*
Bu cevap üzerine bizim Akıncı, şöyle demiş: “Şu emaneti ver de bir tur atalım.”
Milli Görüşçü amca durur mu?
Yapıştırmış cevabı:
“Olmaz, çizilir.”
Bakanların istifası kazaları şöyle önler
“BAKAN istifası” ile “Kazaların önlenmesi” arasındaki mekaniği açıklıyorum:
- Kaza olur.
- İşçiler ölür.
- Bakan istifa eder.
- İstifa eden bakanın yerine yeni bakan gelir.
- Yeni bakan, koltuğa oturduğu anda şunu der: “İşçiler ölünce koltuk gidiyor, koltukta kalacaksam işçiler ölmemeli.”
- Ve başlar “işçi ölümleriyle sonuçlanan kazaların olmaması” için çırpınmaya.
- Koltuğunun gideceğini bildiğinden... Torpil yapmaz, aracı kabul etmez, taviz vermez.
- Bin kaplan gücüyle gider madenlerin, inşaatların üzerine.
- Müfettişlerini gazlar, acımasızca keser cezaları, göz açtırmaz.
*
Bakan, böyle davranınca...
Yapısal sorunlar nedeniyle ölümler yine olur ama en azından bu kadar çok ve sık olmaz.
CHP ve mescit
EĞER CHP’liler...
Sabah akşam vaaz vermeye, beş vakte beş vakit katmaya, umre üzerine umre yapmaya falan başlasalar...
Ve bu yaptıklarını toplumun gözüne sokmaya çalışsalar...
Çıkıp denir ki:
“Hop! AK Parti ile din yarıştırmayın!”
*
Ancak CHP Genel Merkezi’ne mescit açmak, AK Parti ile dindarlık yarıştırmak anlamına gelmez.
*
CHP Genel Merkezi’ne mescit açmak...
O binada namaz kılmak isteyen insanlara bir imkân sunmaktır.
Bu kadardır ve bundan öte bir anlamı yoktur.
*
Keşke CHP, bu imkânı sunmayı, AK Parti iktidarından önce akıl edeydi de...
“Mescit açmak” gibi çok insani ve sıradan bir uygulama, “AK Parti iktidarı ile din yarıştırmak” olarak yorumlanmayaydı.
İki sorum var
- BİR: Yüzde 10 oy almasaydı... Selahattin Demirtaş’ı itibarsızlaştırmak için bu denli savaşırlar mıydı?
*
- İKİ: 16 yıldızlı Cumhurbaşkanlığı forsunu şimdi de “aşure” üzerine işlemişler... Merak ediyorum:
Bu iş nerelere kadar uzanacak?
Başbakanlık Başbakan Yardımcısı’na karşı
BAŞBAKANLIK diyor ki:
“Milletimizin ve devletimizin itibarını temsil eden hizmet binaları ve araçları üzerinden, tamamen art niyetli polemikler yapılması hiç kimseye fayda sağlamamaktadır.”
*
Başbakan Yardımcısı Arınç diyor ki:
“(Ak Saray için) 1 katrilyonun üzerinde masraf yapıldı. Bu kadar olmamalıydı derseniz, bu tartışılabilir. Bunu tartışabiliriz. Az bir para değil.”
*
Kısacası...
“Başbakanlık” diyor ki:
“Tartışmayın.”
Başbakan Yardımcısı diyor ki:
“Tartışabiliriz.”
*
Tartışacak mıyız, tartışmayacak mıyız?
Aralarında bir karar
verseler de...
Ne yapacağımızı bilsek.
Ak Saray ile Savarona
ABDÜLKADİR Selvi çıkışıyor:
“Ak Saray’a kızıyorsunuz ama Atatürk de Savarona’yı almamış mıydı?”
*
Selvi’nin bu sorusuna...
Hem “Ak Saray”a kızıp hem de Atatürk’ün Savarona’yı almasına ses etmeyenler cevap versin.
*
Ama Abdülkadir Selvi de...
Benim gibi...
Hem “Ak Saray”a kızan, hem de Atatürk’ün onca yoksulluk içinde Savarona’yı almasını hoş karşılamayanlar için ayrı bir cevap geliştirsin.
*
Merakla bekliyorum geliştireceği cevabı.
‘Balyoz’ diye kafa şişirenler neredesiniz?
EY “Balyoz” diye ekranlarda tam altı sene boyunca kafa şişirenler!
Ey “Balyoz” makaleleri yazanlar!
Ey “Balyoz”dan kitaplar türetenler!
Ey “Balyoz” ile kariyer yapanlar!
Nerelerdesiniz yahu!
*
Bakın:
“Türk siyasi tarihinin gelmiş geçmiş en demokrat Genelkurmay Başkanı” diye selamladığınız Hilmi Özkök, altı yıl gecikmenin ardından mahkemede “Ne Balyoz’u? Ben keser sapı bile görmedim” diyor.
Niye sesiniz çıkmıyor?
*
Bakın:
Referanslar verdiğiniz Aytaç Yalman Paşa, altı yıl sonra “Balyoz mu? O da ne?” diyor ve beş yıl boyunca ortaya koyduğunuz tüm argümanları yer ile yeksan ediyor.
Niye “gık” bile demiyorsunuz?
*
Bakın:
Gölcük’te bulunan belgeler, dijital deliller, bilgisayar kayıtları, bilirkişi raporları falan...
Yüce Türk adaleti tarafından birer birer tarihin çöp sepetine fırlatılıyor.
Niye hiçbir şey yokmuş gibi yapıyorsunuz?
*
Tam altı yıl boyunca...
- Salladığınız parmaklar aşkına...
- Tehditler savururken kıstığınız gözler aşkına...
- Yükselttiğiniz sesler, patlattığınız gırtlaklar aşkına...
- Geldiğiniz yerler, kazandığınız paralar aşkına...
- Anlattığınız korkunç masallar aşkına...
- “Darbe geliyor” diye korkuttuğunuz millet aşkına...
Bir ses verin yahu!
Paylaş