Ağca’ya açık çağrı: Gel Abdi İpekçi’de buluşalım

EY Mehmet Ali Ağca...

Sanırım mahpus damından çıktıktan sonra yolunu hiç Nişantaşı’na düşürmemişsindir.

Haberin Devamı

Ya da düşürmeyi münasip bulmamışsındır.
İşte sana fırsat!
Seni Nişantaşı’na davet ediyorum.
Gel, Nişantaşı - Abdi İpekçi Caddesi’nde buluşalım. Oradaki kafelerden birine, caddenin tam ortasındaki Abdi İpekçi Anıtı’nı karşımıza alacak şekilde oturup laflayalım biraz. Böylece “Katilin cinayet mahalline dönmesi” ilkesi de gerçekleşmiş olur.
30 yıllık gecikmeyle de olsa...
* * *
Gel Mehmet Ali Ağca gel...
Gel seninle Abdi İpekçi Caddesi’nde buluşalım...
-  Sen bana İslam’ı anlat, ben sana adam öldürmenin dindeki yerini anlatayım.
-  Sen bana “Şeytani bir sistemin içinde yer alıyorsun Ahmet Hakan” de, ben sana 30 yıldır hangi karanlık sistemin içinde debelendiğini anlatayım.
-  Sen bana yazdığım yazılardan söz et, ben sana öldürdüğün gazetecinin kanlı gömleğinden söz edeyim.
-  Sen bana mehdilik tasla, ben sana “Eğer sen mehdi isen ben deccal olmaya razıyım” diye karşılık vereyim.
-  Sen bana maymun ile insan arasındaki minicik DNA farkını anlat, ben sana katil ile insan arasındaki devasa uçurumu anlatayım.
-  Sen beni döneklikle suçla, ben senin karanlık taraflarını deşeyim.
-  Sen bana Akit adlı karanlık gazetenin çok faydalı çalışmalar yaptığını söyle, ben “Ağca ile Akit... Birbirine ne de güzel uymuş” türküsünü söyleyeyim.
Gel, Nişantaşı’na Mehmet Ali Ağca...
Hayatında bir kerecik olsun kalleşçe pusuya yatmak, arkadan vurmak yerine mertçe hesaplaşmayı seç. Gel, seninle hesaplaşalım.
“Hedef göstererek adam vurdurtması ile meşhur gazete”ye “Bu Ahmet Hakan mürtet oldu” manasına gelen tehlikeli laflar edip üç beş dangalak kesin inançlıya beni hedef göstermek yerine...
Gel, söyleyeceklerini yüzüme karşı söyle...
Sonra da benim senin yüzüne karşı söyleyeceklerimi dinle...
Gel, hayatında bir kerecik olsun muvazaasız, oyunsuz, pususuz, hesapsız, kitapsız bu düelloya katıl.

Haberin Devamı

Beş parlak fikir

BİR: Askeriyede hayli işe yaradığını gördüğümüz “açığa alma” müessesini, medyaya da taşıyabiliriz. İktidarla papaz olan bazı köşe yazarlarına “kökten ilişki kesme” cezası vermek yerine “akıllanana kadar açığa alma” cezası verilebilir.
İKİ: Ülkemize gelecek olan yabancı yazarlara pasaport kontrolünde “İslam’ın beş şartı”nın sorulması, olası büyük faciaları önleyebilir.
ÜÇ: CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kurmaylarını acilen toplantıya çağırarak, “Hangi yakın ülkenin köyünde en büyük kalabalığı toplayıp miting yapabiliriz?” sorusuna cevap arayabilir. Not: Küba biraz uzak kaçar.
DÖRT: İktidar sahipleri, kendilerine yaptığı katkılardan dolayı Emre Aköz’ü AK Parti’nin en fazla oy aldığı kente 15 gün tatile gönderebilirler.
BEŞ: Javier Bardem’i kadınların gözünden düşürmek maksadıyla “Javier Bardem, Gürsel Tekin’e ne de çok benziyor” diye büyük bir telkin kampanyası başlatılabilir.

Haberin Devamı

‘Amerika AK Parti’yi fena çizmiş’ meselesi

SEVGİLİ arkadaşım Cüneyt Özdemir de dikkat çekti.
Mehmet Ali Birand birkaç gündür “Öyle böyle değil... Amerika, Türkiye’ye acayip öfkeli” tadında yazılar yazıyor.
Bir ara bizim basında çok popülerdi bu tür yazılar.
Mesela bugünlerde Taraf Gazetesi’nde hepimize demokrasi dersi veren Yasemin Çongar, bir zamanlar bu tür yazıların kraliçesiydi. Az okumadık onun kaleminden “Amerikan yetkilileri öyle bir öfkelendiler ki...” türü yazıları.
Yanlış anlaşılmasın: Bu tür yazıların enformatik değeri olduğunu ben de tabii ki kabul ediyorum.
Benim itirazım, bu tür yazıların “Amerika, Türkiye’de bir iktidarın üstünü çizerse o iktidar artık iflah olmaz” ön kabulüne dayandırılmasına...
Tabii ki Amerikan etkisi önemlidir. Ama bu etki, her şey demek değildir ki. Amerika’ya rağmen de bir şeyler olur.
* * *
Yani demem o ki...
İktidar karşıtları, Mehmet Ali Birand’ı okuyup, “Yaşasın! Amerika AK Parti’nin üstünü çizmiş... İlk seçimde bunlar gidici” falan diye hayale kapılmasınlar.
Eğer gerçekten AK Parti’nin gidici olmasını istiyorlarsa...
Çalışıp didinip sandıktan çıksınlar.

Haberin Devamı

Adnan Hoca’nın da hedefi olmuşum

GALİBA “mehdilik” ve “mesihlik” meselesine kafayı biraz fazla takanlarda ben bir tür alerjiye yol açıyorum.
İşte bakın:
Mehmet Ali Ağca’nın ardından şimdi de Adnan Hoca beni hedef almış.
Yaptığı televizyon programında...
Bir yandan tefsir dersi verip, bir yandan da talebe rolündeki Arzu Yanardağ adlı yıldıza, “Güzel sen ne güzel olmuşsun. Allah her gün senin güzelliğini artıyor” diye övgüler yağdıran Adnan Hoca, “Bu Ahmet Hakan var ya bu Ahmet Hakan...” diye hakkımda bir güzel saydırmış.
Erbakan Hoca’ya nasıl dil uzatırmışım.
Ben nasıl olur da Şevket Kazan’a, Oğuzhan Asiltürk’e laf söyleyebilirmişim.
Beni onlar yaratmış.
Onlar olmasa ben şimdi bir hiçmişim falan...
* * *
“Cüppeli” sırayı savdı... Akit-Vakit zaten her daim top atışında... Mehmet Ali Ağca restini çekti... Adnan Hoca topa girdi...
Ne oluyor yahu?
Yoksa sırada Hasan Mezarcı mı var?

Haberin Devamı

Her devrin adamları

28 Şubat’ta, “Hayata Dönüş” operasyonunda, tank yürütme vaktinde, terleten MGK’da, toplu linç girişimlerinde...
Başat roller oynayan bazı tipler, bugünlerde iktidarın kolunun altına sığınmış vaziyetteler.
Aralarında...
Nedametten söz edenler de var, “O zamanlar üzerimizde çok baskı vardı. Korktuk işte” diyenler de...
Susarak geçiştirmeye çalışanlar da var, özeleştiri verenler de...
* * *
En çok şunu merak ediyorum:
Eğer bir gün bu devran değişirse ve memlekette başka türlü bir atmosfer ortaya çıkarsa...
Bu tipler ne yapacaklar?
- “Tek parti iktidarı göz açtırmıyordu / karikatürcülere bile dava açılıyordu” mu diyecekler?
- “Başbakan Erdoğan’dan çok korkuyorduk” mu diyecekler?
- “Başka türlü davransaydık işimizi kaybederdik” mi diyecekler?
- “Muhalifleri Ergenekon davasından Silivri mahpusuna tıkıyorlardı” mı diyecekler?

Yazarın Tüm Yazıları