Adnan Menderes bugün yaşasaydı

BİLİYORUM, fiziken mümkün değil ama yine de düşünmeden edemiyorum...

Eğer rahmetli başvekilimiz Adnan Menderes, barbarca idam edilmeseydi ve bugün yaşıyor olsa idi, hangi tavrı koyardı?

"Demirel / Cindoruk çizgisi"nde mi olurdu?

Yoksa "Tayyip Bey’i evladım gibi severim... Bizim yolumuzu sürdürüyor... Allah ondan razı olsun" mu derdi...

27 Mayıs’ın yıldönümü nedeniyle...

Muhafazakár kesimde koparılan "Adnan Menderes fırtınası"na bakınca...

Bu sorunun mutlaka yanıtlanması gerektiği düşünüyorum...

* * *

Evet... Soru şudur: Menderes yaşasaydı nasıl bir tutum alırdı?

Süleyman Demirel gibi "Geçmişte bazı tatsızlıklar oldu... Ama bunları unutmak lazım" diyen bir siyaset duayeni haline mi gelirdi?

Dokuzuncu Senfoni’yi ayakta alkışlayıp "İşte çağdaş Türkiye bu" diye haykırır mıydı?

"Sistemle kavga etmemek lazım" mı derdi?

Yoksa...

Siyasi gidişata en az bir Biricik Suden, bir Eren Talu kadar ayak uydurup...

Kişisel günahlarından arınmak amacıyla kendini dine diyanete mi verirdi?

Ya da daha açık soralım:

"Sıkı bir Tayyipçi" mi olurdu?

* * *

Cevap veriyorum:

Eğer okuduğum "Demokrat Parti anıları"ndan "rahmetli"yi az buçuk tanıyorsam, ben derim ki, Adnan Menderes kesinlikle "Demirel/Cindoruk çizgisi"ne daha yakın dururdu...

Rejimle son derece barışık olurdu...

Sisteme ilişkin kavgalarda kesinlikle sistemden yana tavır koyardı...

Radikallik kokan siyasetlere asla yüz vermezdi..

Yani bugünün Cindoruk’una benzer bir tutum alırdı...

Bu durum karşısında Menderes’e olduğundan farklı özellikler atfeden muhafazakar kitlenin, "Adnan Bey aslında çok iyi bir adamdır.... Onu Cindoruk zehirliyor" türünden rivayetler çıkarma ihtimalini es geçmeyelim...

(Bakınız: "Turgut Özal çok iyiydi, ah şu Semra Hanım olmasaydı" şeklindeki muhafazakar yakınma...)

* * *

Rahmetli Menderes, liberal yanı ağır basan bir siyasetçi idi...

Burjuvaydı... İzmirli olmanın bile doğma büyüme burjuva olmaya yeterli delil teşkil ettiği bugünün Türkiye’si için Menderes fazla aristokrat kalırdı...

Arapça ezan yasağını kaldırması, o dönemin katı, aşırı ve ahalinin hassasiyetlerine aldırış etmeyen "Laik Türkiye projesi" açısından çok cesur bir adımdı...

Ama bu adımı attı diye ona "İslam mücahidi" muamelesi de çekemeyiz.

Çünkü Menderes’in siyasi çizgisi, Tayyip Erdoğan’ın çizgisinden daha çok Demirel’in çizgisine yatkındır...

Mim koyduğum oteller

ALLAH kendilerinden razı olsun Müjde ve Mutlu Tönbekici kardeşler, 2009 yazı için de ilaç gibi gelecek o meşhur "Küçük Oteller Kitabı"nın yenilenmiş baskısını piyasa sürdüler...

"Kürt sorununda tarihi fırsat" demecinden yola çıkılarak yapılan havanda su dövmelerden, "Geçmişimizde faşizan uygulamalar oldu" beyanatının yarattığı fırtınadan ya da "Mayınlı arazilerin temizlenmesi" hususunda kopan fırtınalardan daralan ruhuma, karıştırması bile iyi gelen bir kitap bu...

O kadar daralmışım ki, bazı otellere şimdiden mim koydum:

* * *

PADMA HOTEL - Konforlu ama sanırım bunun altını pek çizmiyor... Tagore okunacak bir yere benziyor... Galiba arkadaşsız gidilse daha iyi olur... Alaçatı’daki yeni yerimiz Alaçatı Kırevi’ni aldatmaya değecek mi? Göreceğiz...

KAİKİAS HOTEL - Bozcaada’yı sonradan sevdim... İlk gittiğimde sersemleten rüzgarı, kasıntı ahalisi ve gürültülü trafiğiyle uzaklaştırmıştı kendinden beni... Ama sonra rüzgar dindi, ahali cana yakınlaştı, araçlar seyrekleşti... Ve sevmeye başladım adayı... Kitaptaki ada otellerinin en dingini, en seveceni ve en dürüstü Kaikias gibi geldi bana... Bu otele de bir mim koydum.

LİLA - Yeni yetmeliğini Ayvacık adlı bezgin kasabada geçirmiş benim gibi biri için Ayvacık’ın yanı başındaki Assos, her yaz uğranacak bir yer... Kocaman bir bahçe... Kadim zeytin ağaçları... Ve medeni bir ortam... "Lila" güzel bir otele benziyor... Not aldım...

Küçük ve zararsız bir Ankara dedikodusu

Son kabine revizyonunda kabine dışı kalan iki isim Nazım Ekren Hoca ile Mustafa Sait Yazıcıoğlu Hoca, bir tür "düş kırıklığı kardeşliği" çerçevesinde kanka olmuş...

İki hoca, her gün öğlen saatlerinde...

Ankara Çukurcuma’daki Liva Pastanesi’ne gidiyormuş...

Önce "duble havuç suyu" ile efkar dağıtan ikili, ardından çorba ve ızgara etten oluşan mönüye dadanıyormuş...

Yemek bitince şikayet tonu hayli yüksek bir şekilde "Bu adam ne yaptığını bilmiyor" diye muhabbet ediyorlarmış...

Pastane müşterileri en çok sohbette geçen "bu adam"ın kim olduğunu merak ediyorlarmış...
Yazarın Tüm Yazıları