İÇİŞLERİ Bakanı Abdülkadir Aksu’yu ta "denize kamyon lastiğiyle girip gazetelere poz verdiği günler"den, yani Özal’ın "milliyetçi-muhafazakár ekibi"nin içinde olduğu günlerden beri takip ederim.
Cana yakındır...
Sıcakkanlıdır...
İkili ilişkilerde neredeyse Mehmet Ağar kadar iyidir.
Kimseye "hayır" demez, kimseyi kırmaz falan.
Ancak gelin görün ki:
Siyasette tam anlamıyla "idare-i maslahatçı" bir profil çizer.
Radikal adımlar atarak esaslı işler yapmak yerine...
Şunları yapar:
İyi ekip oluşturur.
Güneydoğu milletvekillerini arkasında tutarak siyasal gücünü korumaya çalışır ve bu işin hakkını verir.
Erdoğan’ı hep markajda tutmasını becerir.
Devletin derinlikleriyle karşı karşıya gelmemek için azami gayret gösterir.
Karmaşık dönemlerde iyi kamufle olur.
Bütün bu özellikleri onun her dönem "İçişleri Bakanı" olmasına yeter.
Ancak...
"İyi bir İçişleri Bakanı" olmasına yetmez.
* * *
Çünkü...
İyi bir İçişleri Bakanı...
Son günlerin en sansasyonel "hedef"i haline geldiği herkes tarafından bilinen Hrant Dink gibi bir ismin, sansasyonel bir cinayete kurban gitmesinin ardından, "Biz bu adamı neden korumadık?" sorusunu sorar. Ardından bu işle görevli tüm güvenlik birimlerinin başındaki isimleri görevden alır. Sonra da sorumluluğu üstlenip istifayı basar.
İyi bir İçişleri Bakanı...
İstanbul gibi büyük bir metropolün emniyet güçlerinin başına, "Baba polis" geleneğinden ve ekolünden gelen bir müdürü atamaz. Atasa bile üst üste gelen başarısızlıkların ve hataların ardından en azından bir durum değerlendirmesi yapar.
İyi bir İçişleri Bakanı...
Neden faili meçhul cinayetlerin çoğu benim bakan olduğum dönemde gerçekleşiyor sorusunu sorar. Bunu bir tesadüf olarak görse de yemeyip içmeyip bu işin üzerine gider. Canını dişine takıp bu olayı mesele haline getirir.
İyi bir İçişleri Bakanı...
Kapkaçın, hırsızlığın, tecavüzlerin arttığı bir dönemde halkla ilişki kurar. Hiçbir şey yokmuş gibi yapmak yerine, panik halindeki vatandaşın güven duyması için etkili bir iletişim stratejisi uygular.
İyi bir İçişleri Bakanı...
Hablemitoğlu suikastında paniğe kapılıp ne yapacağını bilemez hale gelmez. Hrant Dink cinayetinde de Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in iki adım gerisinde kalmayı tercih etmez.
İyi bir İçişleri Bakanı...
Anadolu kentlerinin futbol sahalarına inen tehlikeli gelişmeler karşısında sus pus olmak yerine bir şeyler yapar. Çünkü bu iş Spordan Sorumlu Bakan’dan daha çok onun görevidir.
İyi bir İçişleri Bakanı...
Herkesin Trabzon’u konuştuğu günlerde Trabzon’a gidip kamp kurar. Şehrin nabzını tutar. Buradaki sorunu yerinde saptar. Hükümeti harekete geçirir. Uzaktan Vali ile Emniyet Müdürü kellesi alarak kendini temize çıkarmaz.
* * *
Son sözüm şudur:
Keşke Abdülkadir Bey...
Ekibini oluşturmaya, herkesle iyi geçinmeye, idare etmeye, lideri kollamaya, bölge milletvekillerini elinde tutmaya, cana yakın olmaya falan gösterdiği özen ve performansın sadece bir bölümünü, hem de küçük bir bölümünü "İyi bir İçişleri Bakanı" olmak için harcasa da...
Biz de böyle şeyler yazmak zorunda kalmasak.
Üç berbat film
AMERİKALILAR KARADENİZ’DE İKİ: Herkesi gülmekten kırmak için çekilmiş "matrak olmak" iddiasındaki bir film, koca sinema salonunda bırakın kahkahayı en küçük bir kıkırdamaya bile neden olamıyorsa, ortada bir problem yok mudur? Ve bu problem önemsiz midir?
ÇILGIN DERSHANE: Bu film için sadece şu cümleyi kurmakla yetineceğim: Eğer "gençlik filmi" demek, cinsel açlık çeken ve espriden zerre kadar anlamayan bir takım budala ve sersemler için çekilen film demekse, bu film gerçekten harika ve şahane bir gençlik filmdir.
MASKELİ BEŞLER IRAK: "Attır bir Mehmet Ali / Kurtar filmi" ekolünün yerini, "Attır bir Gaffur / Olayı savuştur" mu alacak nedir? Peker Açıkalın’ın artan şöhreti nedeniyle afişte büyük tutulması, filmin dayanaksızlığına delalet etmez mi?