Eskiden "İsmailağa cemaati", çarşaf giymeyen ile sarık takmayanı, "patates dini"nden sayar ve bu yaklaşımından zerre kadar ödün vermezdi... İslamcı aydınlar ise "İsmailağa cemaati"ni, "Bunlar da bizim gettomuz" falan diyerek hafiften küçümserlerdi...
Eskiden "İskenderpaşa Cemaati" mensupları, "Bizde çok mühendis var" diye hava atarak biraz "elitist" takılırlardı... "Menzil cemaati" ise olaya daha "halk işi" yaklaşır, taşralı zıpırlardan "kurban" adı verilen müritler çıkarırdı...
Eskiden "Birlik Vakfı" üyeleri, Turgut Özal’ın arkasında hizalanmıştı... "Aydınlar Ocağı"yla birlikte "Türk İslam Sentezi" ideolojisini egemen kılmaya çalışırlar, "Erbakan hareketi"ne mesafe üstüne mesafe koyarlardı...
Eskiden Fethullah Gülen, "Ülke idare etmek belediye idare etmeye benzemez" diye demeçler verip Tayyip Erdoğan’ın başbakan olma hevesine iğne batırır, "Aman beni Tayyipçi sanmasınlar" diye kaygılanırdı...
Eskiden "Süleymancılar", hem Diyanet İşleri Başkanlığı’na, hem de imam-hatip mekteplerine karşı savaş verirdi... Diyanet İşleri Başkanlığı da "Süleymancı saldırısı"na, "Ben bir Süleymancı idim" başlıklı "itirafçı" kitaplarını cami bahçelerinde ücreti mukabilinde sattırarak yanıt verirdi...
Eskiden "Nurcular", yedi ayrı zümreye ayrılmıştı... "Yazıcılar Grubu", "Okuyucular Grubu"na ifrit olur; "Okuyucular Grubu", "Med-Zehra Grubu"na gıcık olurdu... "Yeni Asyacılar" ise hafiften palazlanmaya başlayan "Fethullahçılar Grubu"na kıl olurdu...
Eskiden acayip çeşitlilik vardı memleketimizin "Tarikatlar, cemaatler, gruplar evreni"nde... "Radikaller" vardı... "Selefiler" vardı... "Tefsirciler" vardı... "Gruplar üstü entelektüeller" vardı... "İbn-i Teymiyyeciler" vardı... "Tasavvufçular" vardı... "Mutezileciler" vardı... "Sezai Beyciler" vardı... Hatta "İsmetçiler" bile vardı...
* * *
Sonra bir şey oldu, tuhaf bir şey...
"Yüzde 34" ve "yüzde 47" şiddetinde iki patlama oldu...
Ve bu patlamalardan sonra...
Cemaatler, gruplar, tarikatlar...
Aynı safta buluşuverdi...
O "muazzam çeşitlilik" söndü... O "muhteşem farklılıklar" bitti...
En gelenekselinden en özgününe...
En kuvvetlisinden en güçsüzüne...
En sıra dışından en statükocusuna...
En dava delisinden en fırsatçısına...
Alayı bir anda AKP’li olup, "Allah razı olsun Tayyip Bey’den" demeye başladı...
Ve şimdi...
"Süleymancılar" ile "Diyanetçiler"...
"İsmailağacılar" ile "Menzilciler"...
"Yeni Asyacılar" ile "Fethullahçılar"...
Aralarındaki tüm ihtilafları, çekişmeleri, savaşları, itirazları kocaman bir paranteze alarak omuz omuza geçinip gidiyorlar...
O onun tavuğuna "kış" demiyor, bu da onun tekerine çomak sokmuyor...
O onun "imam-hatip mektebi"ne karışmıyor, bu da onun "yurt" adı altında işlettiği kaçak "Kuran Kursu"na...
* * *
Velhasıl-ı kelam...
Eskiden adamakıllı bir "denetim mekanizması" olmasa da...
Bir "ihtilaf" vardı...
Bu ihtilaftan da "rahmet" doğardı...
Biri birinin mektebini şikayet eder, öbürü diğerinin "yurt" adı altındaki kursunu gammazlar ve böylece iyi kötü bir "denetim mekanizması" işletilirdi...