Paylaş
Türkiye son yıllarda adeta STK cennetine döndü.
İzmir ve Ege’nin diğer illerinde de sayısını bilemediğimiz kadar STK mevcut.
Ama ne yazık ki...
-İstisnalar dışında- çoğunun ne üyelerine, ne bulundukları kente, ne topluma, ne de insanlığa bir yararı var.
Makam/makam aracı sahibi olmaktan, protokole girip sosyal çevrelerini genişletmekten, koltuğun gücüyle kendi reklamlarını yapmaktan, siyasi istikbal peşinde koşmaktan, kişisel sorunlarını çözmekten, meydanlarda arzı endam etmekten başka yaptıkları bir şey yok!
Dolayısıyla gerçek anlamda ne etki yaratabiliyorlar, ne de toplumun yaralarına merhem olabiliyorlar.
Böyle olunca da bol bol goygoyculuk, faydasız ve nafile işlerden öteye geçemiyorlar.
Sonuç: Gereksiz kahvaltılar, yemekler, suya yazılan ziyaretler, bir elin verdiğini öbür elin görmemesi gereken iyiliklerin çeşitli turnuvalar adı altında köpürtülerek servis yapıldığı bültenler...
***
Geçen haftaki Ege Bölgesi Sanayi Odası Meclisi’nde, STK’ların önemi bir kez daha ortaya çıktı.
Başkan Ender Yorgancılar konuşmasında ekonomiye hiç değinmedi.
Bunun yerine, çocuklara yönelik cinsel istismar, toplumda yayılan şiddet duygusu, terör gibi ülke gündemindeki haberlere dikkat çekti.
“Rakamlar bugün iner, yarın çıkar. Daha az üretir, daha az kazanırız. Bu bir süreçtir. Bunlar ekonomiden daha ivedilikli çözülmesi gereken konularımız” dedi.
Ender Bey bu sözleriyle toplumsal konularda da STK’lara ne kadar büyük görev düştüğünü gösterdi.
***
Sözüm STK’larda görev alanlara...
Sizler ‘kanaat önderi’siniz.
Toplumu ilgilendiren meselelerde doğru bildiğinizi konuşmak, fikir beyan etmek, net olmak, öncü rolü üstlenmek, proje üretmek, dikkat çekmek, öneri sunmak durumundasınız.
Açıklama yapmak için bir diğer STK’yı beklemekten, eveleyip gevelemekten, konjonktüre göre pozisyon almaktan, ‘yormuş’ demekten vazgeçin.
Unutmayın, bu ülke hepimizin...
Birlik-beraberlik içinde olur, kenetlenirsek her türlü sorunun üstesinden gelebiliriz.
Ama sizlerin sorumluluğu sade vatandaştan çok daha büyük.
O koltuklarda oturuyorsanız hakkını verin!
Beach clup’ta
turuncu devrim
CİNSİYETE dayalı şiddet hiç kuşkusuz tüm dünyanın ortak sorunu.
Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Ege’de de bu konuda çok eksikler var.
Ancak, 3 yıl önce İzmir’de ciddi bir adım atıldı.
BM’nin ‘turuncu’yu toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddetle mücadelenin rengi olarak benimseyip ‘Dünyayı Turuncuya Boya’ adıyla düzenlediği küresel kampanya ‘İzmir’i Turuncuya Boya’ başlığıyla İzmir’e uyarlandı.
Bir süre sonra ‘Turuncu Dernek’ kuruldu.
Simge olarak, her bir kanadı kadınları, çocukları, mültecileri, engelli bireyleri, azınlıkların yer aldığı dezavantajlı grupları ve LGBT’li bireyleri temsil eden ‘sinekkuşu’ seçildi.
Ardından da ‘Turuncu Konuşmalar’ başlatıldı.
Ve bu kapsamda -yaptıkları çalışmalarla öne çıkan isimler- eşitlik, şiddet, taciz, pedofili, ensest, erkeklik, mülteci sorunları hakkında bilgi birikimlerini paylaştılar.
Şimdi öğreniyoruz ki, bu etkinlik Anadolu’ya da yayılacakmış.
Planlanan ilk duraklar Konya, Ordu, Gaziantep, Şanlıurfa ve Antakya imiş.
Yani İzmir’in turuncu kadınları il il gezecek, toplumda dezavantajlı olarak nitelendirilen grupların sosyo-ekonomik statülerini iyileştirecek çalışmalar yapacaklarmış.
Fikre, bugüne kadar yapılanlara, bundan sonra yapılacaklara saygım sonsuz.
Zira, eğer hep birlikte ve hemen bir şey yapılmazsa sorunların daha büyük boyutlara ulaşacağını görmek için kahin olmak gerekmiyor.
Ben sadece şuna takıldım:
İzmir’den Anadolu’ya yayılacak böylesi bir organizasyonu, akşamın bir vakti, Çeşme’de bir beach clup’ta, kumsaldaki mangal ateşlerinin başında, bir şeyler yiyip yudumlarken, sadece seçilmiş bir grupla paylaşmak niye?
Astığınız bu afişleri
bir an olsun unutmayın
YENİ seçilen başkanların bir kısmı, nasıl bir belediye devraldıklarını vatandaşlarla paylaşmak için farklı bir uygulama başlattılar.
Gün geçmiyor ki, muhabir arkadaşlarımızdan bununla ilgili bir haber gelmesin!
Ya belediye binasına ya da bulundukları il, ilçe, beldenin en görünür yerine astıkları dev pankartlarda kalem kalem kendilerine kalan borçlara yer veriyorlar.
“Rakamların doğruluk payı nedir?” derseniz, onun muhatabı bir önceki dönem bu koltukları yönetenler.
Ben, bu deşifre yöntemiyle yeni seçilen başkanların kendilerini de bağladıklarını düşünüyorum.
Sonuçta, 5 yılın sonunda bu rakamlar ya düşecek ya da daha da artacak.
Koltuğu koruyanlar olacağı gibi yeni isimlere bırakanlar da olacak.
Demem o ki, kimse bu ülke vatandaşlarını balık hafızalı yerine koymasın.
O makamların hakkını versin, çalışsın, gereksiz harcamaları kıssın, bütçeyi doğru şekilde yönetsin.
Yoksa sonra başka birileri de gazete arşivlerini açar, bu pankartları önlerine koyar.
Minik bir not: Eleştiri ve önerileriniz için doğrudan bana ulaşırsanız sevinirim.
Paylaş