Paylaş
Eminim ki, Datça’ya gitmek için herkesin mutlaka en az bir sebebi vardır. Kimi denizine, güneşine, oksijenine, doğasına, tarihine vurgundur. Kimi balını, bademini, balığını, incirini, zeytinini, tarçınlı ekmeğini yeyip adaçayını yudumlamak ister. Kiminin derdi yüzmektir, sörftür, yelkendir, dalıştır, tekne turudur. Kimi huzuru Ovabükü, Hayıtbükü, Kızılbük, Palamutbükü, Kargı’da bulur. Kimi antik kent Knidos, Can Yücel’in eski Datça Mahallesi, kekik kokan köyleri ve değirmenleriyle ünlü Reşadiye’ye aşıktır. Kimi için de Datça her şeyden önce insandır, insanıdır.
Can Baba’dan sorulu-cevaplı
Can Yücel’in, ‘Sorulu Cevaplı’ şiirinde, “Ne harika yer burası! Nereden buldun bu Datça’yı? Elimle koymuş gibi buldum” dediği Datça, kimileri için ise 11 aylık bekleyişin son buluşudur. Zira, her yıl eylül ayının üçüncü haftasından itibaren sadece 30 gün süreyle deniz kenarlarındaki taşlık alanlarda ve kumda yüzünü gösteren mis kokulu bembeyaz ‘kum zambakları’ bir kez daha Datçalılarla ve Datça sevdalılarıyla buluşur.
Herakles’in ağzından akan süt
Mitolojiye göre, tanrılar tanrısı Zeus, ölümlü bir kadından olan çocuğu Herakles’in ölümsüzlük kazanması için onu bir tanrıçanın emzirmesini ister. Bir gün Herakles’i, uyumakta olan karısı Hera’nın göğsüne yaklaştırır. Herakles, Hera’yı öyle güçlü emer ki, emmeyi bıraktığı halde ağzından sütler etrafa dağılır. Ve gökyüzünden yere düşebilenler ‘beyaz zambak’ olarak çevreye dağılır.
Eziyor, koparıyor, kaçırıyor
İşte bu öyküden yola çıkarak, 3 bin yıl önce ülkemizde de ağırlıklı olarak Datça’nın Palamutbükü ve Karaincir sahilleri ile Gebekum ve Knidos’ta gökyüzünden düşen o sütlerden yetişen beyaz kum zambakları günümüzde ise yaşam mücadelesi veriyor. Hem de küçücük bir bölüme sıkışmış halde... Bunda son yıllarda turizmin artmasına paralel olarak sahillerin işgali, gelip geçenlerin bu güzellikten habersiz ayaklarıyla ezmesi, tatilcilerin süs bitkisi sanıp evlerinde yetiştirmek amacıyla bilinçsizce koparmalarının da vebali büyük. Bir de tohumlarını toplayıp satanlar ve yurt dışına kaçıranlar var ki, vay, vay, vay!
Bu gidişle fotoğraflarda kalacak
Tabii bu güzelliğin farkında olup, dikkatli davrananların hakkını da yemeyelim... Özellikle gençler, kum zambaklarını korumak için seferber oluyor, çevrede adeta kuş uçurtmuyor, etraflarını taşlarla çeviriyor, kol kanat geriyorlar. İyi ki varlar! Yoksa, gelecek nesiller bu güzelliği sadece fotoğraflarda görebilecekler. O mis gibi kokularını içlerine çekemeyecekler.
Eğer bir maniniz, başka bir randevunuz yoksa eylül rotanıza Datça’yı da mutlaka ekleyin. Afrodit’in şehrinde, o kızgın kumların içinden adeta bir mucizeyi haykırır gibi çıkan, bölgenin insanı bile uçuran deli fişek rüzgarına, deniz suyuna dayanıklı, dişiliğin ve güzelliğin sembolü kum zambaklarını en azından bir kez görün!
Fotoğraflar: Mehmet ÇİL / DATÇA, (DHA)
Paylaş