Paylaş
* Eğer bu doğruysa, Başkan’ın her fırsatta, “Adaylık konusundaki kararımı seçime 6 ay kala açıklayacağım” açıklaması niye?
* İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için sakin sakin, yavaş yavaş ama emin adımlarla birinin geldiği doğru mu?
* Sahi, Uluslararası Doğal Taş ve Teknolojileri Fuarı (MARBLE) İstanbul’a gider mi?
* Her konuda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu eleştirip soru bombardımanına tutan AK Parti Grup Başkan Vekili Bilal Doğan, bu konuda ne düşünüyor?
* İzmirli’nin tramvayla sınavı bitecek mi?
* Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda yapımı süren alt geçidin tamamlandığını görecek miyiz?
* Körfez’de yüzmek için aldığımız mayolarımızı modası geçmeden giyebilecek miyiz?
* İzmir Valiliği koyduğu havaifişek yasağını delenler hakkında bugüne kadar ne yaptı?
* Parkların karanlık yasağı ne zaman sona erecek, ışıklarının yandığını görmek bizden sonraki kaçıncı kuşağa nasip olacak?
* Vs, vs, vs...
-----
PORTRE
Hakkı Kaptan’ın ‘çift çapa’sı
torunuyla küllerinden doğdu
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı
Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için
Yaşamak yanı ağır bastığından” diyor ya Nazım Hikmet...
Mehmet Edremit’in ataları da aynen öyle yaşamışlar.
BÜYÜK DEDEM YAĞ TAŞIYAN GEMİCİYDİ
Anne tarafı ile başlarsak...
Trabzon Sürmeneli büyük dede Salim Kaptan, birkaç teknesi olan, İstanbul’a yağ taşıyan bir gemiciymiş.
Tabii o dönemlerde zeytinyağının alternatifi sıvı yağ olmadığından oldukça hareketli bir işi varmış.
Bunu hissedip 1921’de Ayvalık’a yerleşmeye karar vermiş.
Mustafa Lütfü Kaptan’la birlikte Emval - i Metruke İdaresi’nden ‘Hakkı Kaptan Yağhanesi’ olarak bilinen fabrikayı satın alıp zeytinyağı üretimine başlamış.
42 yaşında vefat ettikten sonra tesis Mustafa Lütfü Kaptan ve oğlu Hakkı Kaptan tarafından çalıştırılmış.
Hakkı Kaptan aynı zamanda Salim Kaptan’ın damadıymış.
Dede Hakkı Kaptan yağhaneyi 1976’ya kadar çalıştırmış.
Üretilen zeytinyağı ‘Kaptan’ markası adı altında, ‘çift çapa’ logolu ambalajlarda satılmış.
Ancak daha sonra markalı yağ satışını durdurup sadece kendi zeytinini toplayıp yağını sıkan bir üretici olarak yoluna devam etmiş.
BABAM ZEYTİN YERİNE SANATI SEÇTİ
Gelelim baba tarafına...
O anne tarafına göre çok daha eski...
Babaanne Mesude Hanım’ın babası Müderriszade Hilmi Efendi 1899’da Edremit’te zeytin ve zeytinyağı ticaretine başlamış.
Vefatından sonra işletmeyi oğlu Süleyman Sabit Ertür devralmış.
Bu sırada babaanne Mesude Hanım, Hulusi Mehmet Edremit’le evlenmiş.
Onlar da zeytinci bir aile imiş.
Hulusi Bey’in erken ölümü üzerine oğlu Metin Edremit, ‘Okusun’ diye İstanbul’a gönderilmiş.
Metin Bey, ilk, orta ve liseyi Galatasaray’da okumuş.
Ardından İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü’nü bitirmiş.
Edremit’e dönüp zeytin ve zeytinyağıyla yaşamak yerine sanatı seçmiş.
Belirli bir yer yerine, serbest çalışmayı yapısına daha uygun bulmuş.
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR’İN LOGOSU DA ONUN
Aralarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hala kullanılan logosunun da bulunduğu birçok çalışmaya imza atmış.
İki kıtayı birbirine bağlayan boğaz, surlar, cami minarelerinin ortasında yedi tepeyi temsilen yedi üçgenden oluşan logosuyla birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülünü birden kazanmış.
Dönemin parasıyla (1969) tam 18 bin TL ödüle layık görülmüş.
Sayısız grafik çalışmalarının dışında kendine has üslubuyla özgün resimler de yapmış.
1969 - 1975 arasında Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyesi olarak çalışmış.
Birçok sahil otelinin dekorasyon ve tefrişini de gerçekleştirmiş.
Ömrünü sanata, resime, boyaların kokusuna, kitaplara, öğrencileriyle bir olduğu havayı solumaya adayan Metin Edremit, 1994’te vefat etmiş.
TURİZM VE OTEL İŞLETMECİLİĞİ OKUDUM
İşte tam da o dönemde Mehmet Edremit, yüksek öğrenim gördüğü Marmara Üniversitesi İngilizce Turizm ve Otel İşletmeciliği’ni tamamlamış.
Askerliğin ardından ata ocağına dönmüş, babasının aksine eğitimini aldığı işi değil de genlerindeki işi yapmaya karar vermiş.
Sonrasını o anlattı, ben aktarıyorum:
“İşe 1998’de Edremit’teki zeytinlerle başladım.
2000’de ise Ayvalık’taki kısmı devraldım.
Uzun bir süre işin çiftçilik kısmıyla ilgilendim.
2 yıl önce de (bazen kendi zeytinlerime bile yetişemeyen) minik bir makine alarak ‘Kaptan’ markasını yeniden canlandırdım.
Sabah topladığım zeytinleri o gün içinde soğuk sıkım yapıyorum.
Ağaçlarda tamamen organik sertifikalı gübre ve ilaçlar kullanıyorum.
Atalarımın yolunda 5 bin zeytin ağacına babalık ediyorum.
Onları yetiştiriyor, koruyor, kolluyor, zamanı gelince hasat ediyor, içene şifa olsun diye meyvesinin altın suyunu sıkıyorum.
Mercan ve Ege isimli 10 yaşında iki çocuğum var.
Ne mutlu ki onlarda çok seviyorlar zeytini.
Bu şekilde yaşıyor, bu yağı üretiyor ve evimizde yiyoruz.
Amacım, ‘Yemek isterseniz buradayız’ mesajı vermek.”
TOPRAĞIMIZDAN, SOFRAMIZDAN EKSİK OLMASIN
Malum; zeytin, ağaçların en eskisi ve en kadimi.
Bolluğun, adaletin, sağlığın, zaferin, bilgeliğin, aklın, ölümsüzlüğün, arınmanın ve yeniden doğuşun simgesi.
Zeytin topraklarımızdan ve sofralarımızdan eksik olmasın.
Bu uğurda çalışıp çabalayan tüm üreticilere selam olsun!
Paylaş