Paylaş
Toplantıda efsane dışişleri bakanlarından Henry Kissenger Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Dünya 5’ten büyüktür” sözünü soruyor.
Erdoğan, Kissenger’a dönüyor ve “Henry Kissinger, ‘Diplomasi’ kitabını yazarken, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ kısmını yazmamış. Epey kalın bir kitaptı ama o kitabı yazdığınız esnada BM’nin yapısını bu şekilde eleştiren kimse yoktu. Eminim böyle bir şey söyleyen olsaydı Bay Kissinger da bunu kitabına alırdı” diye yanıt veriyor. Beş daimi üyenin üzerine kurulan BM’nin sorunlara çözüm üretemediğini anlatıyor. Ardından ekliyor, “Sayın Kissenger dünya 5’ten büyüktür ve bu sistem değişmelidir”.
Toplantıyla ilgili notları inceleme imkânım oldu. Cumhurbaşkanı, yatırımlar ve yabancı sermaye teşvikleri konusunda çok ayrıntılı bilgi veriyor. “Yatırım Destek Ajansı direkt başbakana bağlıdır. Herhangi bir sıkışıklık olduğunda Arda Bey sizin emrinizdedir” diyor.
ABD’nin büyük yatırımcılarından Jean Paul Rammitt söz alıyor. “Sizin Merkez Bankası konusundaki eleştirilerinizden haberdarım. Türkiye’nin bu kadar iyi gelişen bir ekonomisi varken, sizin MB’ye yaptığınız müdahaleleri bağdaştırmakta güçlük çekiyorum” diyor.
Bu soru üzerine Erdoğan ile masadakiler arasında ilginç bir diyalog yaşanıyor.
- Sizce normal bir ekonomide, örneğin ABD’de yatırımların önünü kapatmayacak bir faiz oranı ne olmalı?
Makul bir oran olmalı.
- Söyleyin, kaç olmalı? Yedi mi, beş mi, üç mü?
Üçten fazla olmamalı.
- Bizde faiz oranının yüzde 15 olduğunu düşünsenize, böyle bir ülkede yatırım, istikrar, gelişme olabilir mi?
Cumhurbaşkanı ardından da işin siyasi hesap verebilirlik boyutunu gündeme getiriyor. “Para politikalarının yol açtığı sorunlardan dolayı halk MB başkanını değil siyasetçiyi sorumlu tutup hesabını istiyor. Yatırım ortamını yok eden, yatırımcıyı canından bezdiren bir faiz politikasına karşı bize ne MB’nin işidir bu diyemeyiz. Siyasetçinin işi hayatı her alanda halkın istediği istikamette açmak, işini kolaylaştırmak ve gelişmeye katkıda bulunmaktır. Ayrıca zannediyorum ki, Türkiye MB, en az ABD MB kadar bağımsızdır.”
Blackstone Başkanı Hamilton E. Jones ise soru sormak yerine bir gözlemini paylaşmayı tercih ediyor, “İslam dünyasının dağınıklığına ve temsil sorununa bakıldığında, siz şu anda fiilen İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu sesi temsil ediyorsunuz” diyor.
HILLARY KAZANSIN DİYE EKİM ORTASI
Şimdi sizi ABD’den alıp Ortadoğu gerçeklerine götürmek istiyorum. Sert bir dönüş olduğunun farkındayım ama ilginç kulisler var. Özellikle de DAEŞ’e karşı başlatılacak olan Rakka ve Musul operasyonuyla ilgili.
ABD ekim ayında Rakka ve Musul operasyonunu birlikte başlatmak istiyor. ABD neden iki operasyonu birlikte başlatmak istiyor? Kulağıma ABD’deki seçim yarışına ilişkin değerlendirmeler geldi. ABD seçimlerinde Hillary ve Trump’ın durumu başabaş. Obama, DAEŞ’e karşı Rakka ve Musul operasyonunu birlikte başlatarak, Hillary’ye seçim kazandırmak istiyor. Rakka ve Musul operasyonu için konuşulan tarih ise ekim ayının ortası. Yani seçimden hemen önce...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönüş yolunda uçakta Rakka operasyonu için ABD’ye askeri bir teklif sunduğumuzu açıkladı. Teklifin özü şu: Türkiye ile ABD hava gücü olacak, ÖSO karadan girecek. Amerikalılar Musul ve Rakka için 25 bin kara gücü hesabını çıkarmış. O yüzden YPG’yi kara gücü olarak kullanmayı düşünüyorlar. Türkiye ise ÖSO’nun sayısının 65 bine ulaştığını belirterek, YPG olmadan ÖSO ile bunun sağlanabileceğini savunuyor.
ÇEKİLİYORLAR... MEMBİÇ’TE 150-200 YPG’Lİ KALMIŞ
El Bab ve Menbiç için iki önemli not paylaşmak istiyorum. Türkiye, El Bab’ı aceleye getirmek istemiyor. Çünkü DAEŞ, El Bab’a yığınak yapıyor. DAEŞ için El Bab’daki ‘Dabık’ mitolojik bir anlam taşıyor. Dergilerinin adı dahi, ‘Dabık’ Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine giderken Memlukluları yenilgiye uğrattığı Mercidabık Savaşı’nın geçtiği yer. O yüzden direniş göstermeleri bekleniyor.
Menbiç’te ise Türkiye’nin YPG konusundaki baskıları sonuç vermeye başlamış. YPG’liler çekilmeye başlamış, şu anda 150-200 civarında YPG’linin kaldığı söyleniyor. Türkiye, Menbiç’i savaşmadan çözmeyi tercih ediyor.
Paylaş