Paylaş
Partideki fay hatları harekete geçti. Kimi Canan Kaftancıoğlu ile kurultaydan gelen hesabını görmek için Atatürkçülük tartışmasını kendini açısından avantajlı bir zemin olarak gördü, kimi Atatürkçülük üzerinden güç kazanmaya çalıştı.
CHP’de bir dönem Meclis’te bir milletvekilinin odasındaki Atatürk’ün resminin indirilip çöp kutusuna atılması tartışması yaşanmıştı. CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı’nın suçlandığı, Ankara milletvekili Necati Yılmaz’ın haksızlığa uğradığı, Aylin Nazlıaka’nın partiden ihraç edilip daha sonra geri döndüğü olaydan söz ediyorum.
Zaman zaman, Atatürk’ün CHP’den çektiği ne diye düşünmeden edemiyorum. Hem Atatürk’ün siyasi mirasını yiyorlar hem de parti içi iktidar kavgalarını
Atatürk’ün üzerinden yapıyorlar.
Kılıçdaroğlu’nun Atatürk tartışmasından çok rahatsız olduğu söyleniyor. Tartışmanın uzatılmaması için uyarıda bulunmuş. Ahmet Davutoğlu’nu ziyaretten sonra bu konu sorulduğunda belirli bir medya grubunun bunu öne çıkarmasının anlaşılır olmadığını söyledi. Ama Kemal Bey, size yakın bir gazete yazdı bunu. Ayrıca gazetecilik yaptılar, haberi verdi. CHP’lilere Atatürk üzerinden birbirinizi suçlayın demedi ki...
CHP bir süredir tekrar eski iç tartışmalarına dönmeye başladı. Burada görev Kılıçdaroğlu’na düşüyor. Kılıçdaroğlu, Atatürk tartışmasını kesmeleri için Özgür Özel üzerinden milletvekillerini uyardı ama bu yeterli olmadı. Kemal Bey masaya yumruğunu vurup bu tartışmaların önünü kesmezse, CHP krizlerin partisi formatına geri dönecek. Çünkü gruplar birbirini yemek için aportta bekliyor. Benden uyarması...
CHP YENİDEN KRİZLERİN PARTİSİ Mİ OLUYOR?
CHP’de bir krizi yazmadan diğeri patlak vermeye başladı. CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin özel sektörü tehdit eden sözlerinin mürekkebi kurumadan Atatürk tartışması yaşandı. Oysa Böke’nin açıklamalarının tartışılması ve CHP’nin tavrının netleştirilmesi gerekiyordu.
Halk TV’deki programda Fatih Ertürk, Kılıçdaroğlu’nun, “Hazine garantili bu tür işlerin hepsini kamulaştıracağız” sözünü hatırlattıktan sonra, “Bunu nasıl yapacaksınız?” diye soruyor. Selin Sayek Böke, “Ne müzakeresi yapacağız? Müzakere falan yok. Buraya yazacağız, ‘Bunlar artık kamunundur’ diyeceğiz. Devam edeceğiz” diye karşılık veriyor.
İttifaklar sayesinde yerel seçimlerde önemli bir başarı sağlayan CHP henüz iktidar olmadan özel sektöre parmak sallamaya başladı. Peki böyle bir CHP’nin iktidarında özel sektör kendini nasıl güvende hissedecek? 70’li yıllarda Deniz Baykal’ın Enerji Bakanı olduğu dönemde, “ATAŞ rafinerisini devletleştireceğiz” çıkışı vardı. Özel sektörü ürkütmüştü. Artık Türkiye 70’lerin Türkiye’si değil ama belli ki CHP’de bazı kafalar hâlâ 70’lerde kalmış.
Selin Sayek Böke’nin özel sektörü tehdidi üzerinden CHP’nin bu yöndeki politikasının netleştirilmesi gerekiyordu. CHP bir şekilde yönetime geldiği takdirde özel sektör kendini güvende hissedecek mi? Yoksa kapısına devletleştirilmiş levhası asılıp geçilecek mi?
7 Haziran seçimleri öncesinde de CHP’li Gürsel Tekin, medyayı tehdit etmişti, “8 ve 9 Haziran’da ilk işimiz bu kirli gazetelere el koymak olacaktır” demişti.
Gürsel Tekin’in o sözleri bana hep, 27 Mayıs’çılardan Muzaffer Özdağ’ın, “Bâbıâli’den de geçeceğiz” tehdidini hatırlatır. Bu kafa faşist bir kafa.
Demek ki devir değişse de zihniyet değişmiyor. Benim asıl üzerinde durduğum nokta ise CHP’nin özel sektör yatırımlarıyla ilgili yaklaşımının ne olduğu. Bunun netleştirilmesi gerekiyor. CHP iktidarında özel sektörün kapısına devletleştirilmiş levhası asılacak mı, asılmayacak mı?
KILIÇDAROĞLU VE AKŞENER’İN ZİYARETLERİ
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, AK Parti’den ayrılıp kendi partilerini kurunca muhalefetin ilgi odağı oldular. Davutoğlu ile Babacan’ı ilk olarak Meral Akşener ziyaret etti. Akşener’in Davutoğlu’nu ziyareti daha sıcak bir ortamda gerçekleşmiş ama Babacan’ı ziyarete Abdullah Gül’ün gölgesi düşmüş. Akşener, Gül’ün ortak Cumhurbaşkanı adayı olmasına karşı çıkmıştı.
Dün de CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Kılıçdaroğlu, koronavirüsü yenen Ali Babacan’ı karantina süresini atlatınca ziyaret edecek. Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun ziyaretlerinin perde arkasına baktım, önce heyetler halinde görüşmüşler sonra iki lider baş başa konuşmuş. Açıklandığı gibi ittifak konusu ele alınmamış. Demokrasi eksenli bir sohbet olmuş. Demokrasi bağlamında birleşilmiş. Herkesin fikrini rahatça söylemesi, Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma ilişkin siyasetçilerin görüş alışverişinde bulunması gerektiği üzerinde durulmuş. Ülke gerçekleri üzerinde istişarelerde bulunma konusunda mutabık kalmışlar. İşin nezaketi gereği geçmişte karşılıklı olarak sarf edilen sözler gündeme gelmemiş. Ayrıca gelmez de. Bu ziyaretler, seçimlere kadar ilişkileri sıcak tutmaya yönelik çabalar olarak görülüyor. “İrtibatta olalım” durumu. Asıl sonuçlar seçim sürecine girince alınacak.
Paylaş