Paylaş
Meslek büyüğüm Yavuz Donat sorduğunda Demirel, “Türkiye bir aşiret devleti değil... Kökü tarihin derinliklerine uzanan bir büyük devlet... Benim yabancı bir başkan veya bakanla yaptığım görüşmeyi devletim bilmeli... Neler konuştuğumuz devletimin arşivlerine girmeli” demişti.
Ecevit de görüşmelerini kendi daktilosunda bir tutanak haline getirir, özel bir kurye ile Dışişleri’ne gönderirdi.
Cumhurbaşkanlığı’nın yabancı ülke büyükelçileriyle yapılacak görüşmeye ilişkin genelgesi üzerine koparılan kıyamet nedeniyle bunları yazdım.
CUMHURBAŞKANLIĞI GENELGESİ
3 Haziran tarihinde Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilen genelgede, “ülkemizde akredite büyükelçi, maslahatgüzar, başkonsolos ve uluslararası kuruluş temsilcileri başta olmak üzere yabancı temsilcilik mensuplarının Sayın Bakanlarımız ve Valilerimiz dahil üst düzey zevattan ve diğer tüm kamu kurum ve kuruluş yetkililerinden telefon görüşmesi de dahil olmak üzere randevu taleplerinin re’sen karşılanmaması, taleplerin Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü üzerinden yapılması” isteniyor.
Cumhurbaşkanı Genelgesi’nin gereğinin yapılması için bakanlıklara, İçişleri Bakanlığı tarafından valiliklere ve belediye başkanlıklarına gönderilmesi isteniyor. Yani İçişleri Bakanlığı’nın bu genelgeyi belediyelere göndermesi görevinin bir gereği. Yoksa Ekrem İmamoğlu için yapılmış özel bir muamele yok.
BAKANLIKLAR VE VALİLİKLER
Belli ki devlette bu genelgenin yayınlanmasını gerektiren bir hassasiyet oluşmuş. Onun ne olduğunu devlet bilir. Mütekabiliyet gereği bazı ülkelerde büyükelçilerimiz randevu beklerken burada o ülkelerin büyükelçilerinin de aynı muameleyle karşılaşması gerekmiş. Ayrıca öncelikli muhatap, bakanlıklar ve valilikler. İçişleri Bakanlığı tarafından valiliklere iletilen genelge, valilikler tarafından başta belediyeler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına tebliğ edilmiş. Yani tek muhatap Ekrem İmamoğlu değil. Bu genelge İmamoğlu için çıkarılmamış.
MECLİS BAŞKANI VE BAKANLAR
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun belirttiği gibi bu ülke bir çadır devleti değil. Bin yıllık devlet geleneği var. Meclis Başkanı ve bakanlar, yabancı ülke büyükelçileri randevu talep ettiğinde Dışişleri Bakanlığı’na bildiriyor. Dışişleri’nin uyarılarını dikkate alıp görüşmeye ilişkin tutanakları tutuyorlar. Ekrem İmamoğlu bunu yapmaktan niye çekiniyor? O, bu ülkenin bir belediye başkanı değil mi?
İMAMOĞLU’NUN TEPKİSİ
Ama Ekrem İmamoğlu, dünyanın kendi etrafında döndüğüne inandığı için genelgeye, “Bu hamlelerin, sadece merkezi idarenin toplum nezdindeki çürümüşlüğünü göstermek dışında anlamı yoktur” diye tepki gösterdi.
İstanbul kara teslim olduğunda İngiliz Büyükelçisi’yle balık keyfi yapan Ekrem İmamoğlu, ABD ve İngiltere Büyükelçisi ile yaptığı görüşmeler başta olmak üzere yabancı büyükelçilerle yaptığı görüşmeler hakkında Dışişleri Bakanlığı’na şu ana kadar bilgi vermiş değil. Ayrıca tutanak da tutturmuyor.
İmamoğlu neyi saklıyor acaba?
Cumhurbaşkanı adayı olmak için İstanbul’un imkânlarını yabancılara peşkeş mi çekiyor?
FAİK ÖZTRAK DARBESİ
Ekrem İmamoğlu iş yapmadığı için sürekli olarak algıya oynuyor. Polemik üretmeyi, kendisini mağdur göstermeyi seviyor. Ama bu arada Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanını yabancılara şikâyet etmeyi de ihmal etmiyor. Financial Times’a verdiği röportajda, Erdoğan bir daha seçilirse kendisini görevden alabileceğini söyledi.
Sanki Erdoğan’ı Financial Times gazetesi seçecekmiş gibi. Türk halkı seçecek. Ama darbeyi CHP Sözcüsü Faik Öztrak’tan yedi. Öztrak partinin en güçlü isimlerinden biri. Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adayı olursa Faik Öztrak’a vekâlet vereceği söyleniyor. Faik Öztrak, “Erdoğan bir seçim daha kazanamayacağına göre böyle bir endişeye de mahal yoktur. İBB Başkanımız yeni dönemde belediye hizmetlerini çok daha rahat yerine getirecektir” dedi.
BAŞKANSIN, BAŞKAN KAL
Yani İmamoğlu’na, “Sen belediye başkanısın, belediye başkanı olarak kal, cumhurbaşkanı adaylığı hayalleri görme” dedi.
DEMİRTAŞ’IN TÜRKİYELİLEŞME ÇIKIŞI
HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP’ye Türkiye açılımı yapmayı öneren bir yazı kaleme aldı.
“Eğer diğer muhalefetten Kürt açılımı bekliyorsak biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız. Mağdur kimliğimizin bizi ezilmişlik veya öfke psikolojisine sokmasına izin vermeden, özgüvenle tüm Türkiye’yi kucaklamak zorundayız” dedi.
Aslında benim Türkiye açılımından memnun olmam lazım.
Ama olamıyorum.
Niye? Çünkü, “Türkiye açılımı” partiyle hesaplaşma adına masaya sürülecek bir kavram değil.
7 Haziran 2015 seçimlerine HDP, Türkiyelileşme kavramını ön plana çıkararak gitti.
Şehitler verme pahasına Türkiye, HDP’nin Türkiyelileşme çağrısını yanıtsız bırakmadı. HDP siyasi hayatının en büyük başarısını elde etti. Yüzde 13.2 oy oranı ile 80 milletvekili çıkardı.
PKK, ‘SAVAŞ’ DEDİ
Peki sonuç ne oldu?
Karayılan, 29 Haziran 2015 tarihinde “Türkiye’nin tümü savaş sahasına dönüşür” diye açıklama yaptı.
11 Temmuz 2015 tarihinde KCK, ateşkesi bitirdiğini ilan etti.
14 Temmuz 2015 tarihinde KCK Eş Başkanı Bese Hozat, “Devrimci halk savaşı ve serhildan” çağrısı yaptı.
20 Temmuz’da PKK Eş Başkanı Cemil Bayık, halkı silahlanmaya, tünel ve siper hazırlamaya çağırdı. Çözüm sürecinin bittiğini, savaş sürecinin başladığını ilan etti.
DEMİRTAŞ NE YAPTI
O zaman Demirtaş, HDP eş genel başkanıydı. Sesi çıktı mı? PKK’nın çözüm sürecini bitirmesine itiraz etti mi? Savaşın başlatılmasına tepki gösterdi mi?
Siz ne yapıyorsunuz? Biz Türkiyelileşme dedik, bu halk bizi yüzde 13.2 oy oranı ve 80 milletvekili ile Meclis’e soktu. Hükümete girme imkânımız doğdu. Siz bu dönemde hangi hakla savaş çağrısı yapıyorsunuz dedi mi? Yok.
PKK, hendek savaşlarını başlattı.
Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Muş, Batman illeri ile 21 ilçesinde başlayan hendek savaşları tam anlamıyla Türkiye’yi Suriye’ye çevirme projesiydi.
Selahattin Demirtaş o sırada HDP eş genel başkanıydı.
Hendek savaşlarını önlemek için ne yaptı?
KOBANİ OLAYLARI
Çözüm süreci devam ederken Kobani olayları sırasında da kışkırtmaktan başka bir şey yapmamıştı.
Kobani olaylarında Yasin Börü başta olmak üzere 53 kişi vahşi bir şekilde katledildi.
Selahattin Demirtaş niye engel olmadı? Niye bundan rahatsız olduğunu beyan etmedi?
O GÜN DİK DURSAYDI
O gün PKK’nın savaş çağrılarına karşı dik dursaydı bugün başka bir HDP, başka bir siyaset, başka bir Türkiye, başka bir Selahattin Demirtaş olurdu.
Siyaset bir ilke ve duruş meselesidir.
O gün o duruşu gösterseydi...
Bugün Türkiye açılımı önerdiğinde de bir kıymeti olurdu.
Paylaş