Paylaş
NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri ile birlikte HbbTV’nin iki genç muhabiri olarak 28 Şubat kararlarını ilk açıklayanlardandık. Çankaya’nın ayazında 9.5 saat süren yayın yapmıştık. 28 Şubat’ı Meclis kulislerinde takip ettim. Meclis’e, komutanlar toplanmış diye bir haber uçurulurdu, siyasetçilerin dizlerinin bağı çözülürdü.
28 Şubat’tan sonraydı. Erbakan’ı adım adım istifaya götüren ‘baskı süreci’ yaşanıyordu. 1997 yılı Haziran ayına geldiğimizde artık haber merkezlerinde darbe olduğunda haber vermesi için nöbetçi ekip bırakılıyor, televizyonların merkezlerinde darbe yayınını yapacak ekipler hazır tutuluyordu.
Cumhurbaşkanı Demirel Çankaya Köşkü’nden, askerler Genelkurmay’dan, gazeteler sayfalarından darbe havası yayıyorlardı. 28 Şubat tam bir korku yönetimiydi. İçimizden asker korkusunu söküp alan Erdoğan oldu. 15 Temmuz’da onun ne kadar kıymetli olduğunu gördük. 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla tanklara karşı yürüyen millet, korkuyu korkuttu, ölümü öldürdü.
KIRILMA YAŞANDI
Askeri vesayette ilk kırılma 27 Nisan e-muhtırasına verilen cevapla başladı. 12 Eylül’den önce paşalar, Cumhurbaşkanı Korutürk’e uyarı mektubu vermişlerdi. O zaman ne Başbakan Demirel ne de CHP Genel Başkanı Ecevit üzerine alındı. Sonuç? Önce mektup, sonra 12 Eylül darbesi geldi. Erdoğan öyle yapmadı. Siyasi tarihi darbeler ve muhtıralarla dolu olan ülkemizde bir ilk yaşandı. Muhtıraya muhtıra verildi. Erdoğan, darbeler ve askeri vesayetle mücadelesini milletle birlikte yaptı. Bunun ne denli kıymetli olduğunu 15 Temmuz gecesi gördük. Kendisi cumhurbaşkanı, partisi iktidarda olmasına rağmen o gece Erdoğan’ın yanında sadece millet vardı.
ERDOĞAN DARBELERE KARŞI MÜCADELE ETTİ
Demirel, “Dünün güneşi ile bugünün çamaşırı kurutulamaz” derdi. Eski liderlerin darbeler karşısındaki duruşunu yargılayacak değilim. Ama 28 Şubat’ın 20. yılında Erdoğan’ın darbelere karşı verdiği mücadelenin altını çizmek istiyorum. Çünkü darbelerle devrilen çok lider gördük ama darbeleri devireni hiç görmemiştik. Bugün 28 Şubat postmodern darbesinin 20. yılı. “Bin yıl sürecek” denilen 28 Şubat, 3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte tarihin karanlık sayfaları arasında yerini aldı. O gün şiir okuduğu için cezaevine koyulan Erdoğan, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı. O gün başörtülü oldukları için okulların kapısından sokulmayan başörtülüler artık TSK’da da görev yapabiliyor. Bu noktaya milletin feraseti, Erdoğan’ın liderliği sayesinde gelindi. Erdoğan, Pınarhisar Cezaevi’ne giderken, “Bu şarkı burada bitmeyecektir” demişti. O şarkı orada bitmedi. 27 Mayıs’ta Menderes’i astılar. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de milletin oylarıyla gelen Demirel’i devirdiler, 28 Şubat’ta Erbakan’ı indirdiler. Ama 15 Temmuz’da Erdoğan’ı deviremediler. Önceden darbeler olur, hükümet devrilir, liderler tutuklanır, hesaplaşma demokratik sisteme geçişe izin verildiğinde sandıkta yaşanırdı. Erdoğan ise darbelere karşı açıktan bir mücadele verdi. 15 Temmuz gecesi kanlı bir darbe girişimine karşı ölümü göze alarak mücadele etti ve kazandı.
15 Temmuz’la birlikte millet, rejime yeni bir format attı. Tek parti dönemi ve askeri darbelerle özne olmaktan çıkarılan halk, 15 Temmuz gecesi kaderine el koydu. Bundan sonra darbe hesabı yapanlar artık milleti hesaba katmak zorunda. Başbakanlar idam edilirken suskunluğun hâkim olduğu Türkiye artık gerilerde kaldı. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş bu mücadelenin önemli kilometre taşlarından biri olacak. 28 Şubat’tan 16 Nisan’a çileli bir mücadelenin sonunda gelindi. 16 Nisan referandumu ise 15 Temmuz’da milletin verdiği kararın yerine getirilmesinden ibaret olacak.
Paylaş