Paylaş
Okumadan, iyi bir okur olmadan yazar olunmaz!
Bazı kimselerle karşılaşmış ve şaşırmıştım. Yıllar önce, genç bir şair adayı demişti ki, “Hemen hemen hiçbir şairi okumadım, çünkü kendi şiir dünyamı etkilemesin, bozmasın istedim”. İlkel dehalara inansam da çok ender görülen bir hadise olduğunu bildiğim için, nezaketle ona bazı adlar önerdim ve iyi çalışmalar dileyerek görüşmeyi bitirdim.
Semih Gümüş’ün Yazar Olabilir miyim?
Yaratıcı Yazarlık Dersleri kitabı (Notos Kitap) için yazdığı Önsöz’ündeki son paragrafı okuyun. Yazar adaylarına yol gösterici bir nitelik taşıyor:
“Şuna inanıyorum: Doğru bir okuma biçimi edinmiş, dolayısıyla okuduklarının anlamlarını kendi başına sökebilen ve kendi yazdıklarını bütün yazınsal öğeleri soyutlayarak çözümleyebilen, eleştirebilen yazar adayı, aynı zamanda okumayla yoğun ve sürekli bir ilişki içinde yaşamayı başarabilirse, yazmayı da er geç başarır.”
Meraklı birinin önce kitap okuması, sonra da bu kitaplar aracılığıyla bir özeleştiri yapması gerekiyor. Ayrıca kendisi dışında üçüncü bir şahsın da eleştirisini dinlemesini anımsatalım.
Bazı yazar adayları, yazılarını saklarlar ve bir türlü gün ışığına çıkarmazlar, belki kendilerince haklı gerekçeleri vardır ama başkasının eleştirisini öğrenmeyen biri kendi durumunu nasıl değerlendirecek?
Başkalarına göstererek kendini bir tehlikeden, megalomani batağından kurtaracak oysa. Bunca kitap okudum, bunca ders aldım, artık yazar oldum, demek gafletine düşmeyecek.
* * *
OKUMA kurslarına katılanlar hangi tür kitaptan zevk aldığının da farkına varacak. Ama eğer sadece kendi zevki doğrultusunda kitap okursa, edebiyatı geniş alanda değerlendirme yetisini kazanamaz, sadece o türün bir meraklısı olarak kalır.
Yazdığı edebiyatın dilini iyi bilecek, edebiyat tarihinin ana hatlarını öğrenecek, ondan sonraki aşamada seçim yapacak.
Semih Gümüş’ün kitabının sonunda ustaların öğütleri, kendilerine göre düşünceleri yer alıyor. Hepsini uygulayın demem ama hiç olmazsa bu yazılar neyi kabul edeceğinizi neyi reddedeceğinizi size öğretecek.
Ben bu sözlerin içinde en çok Ernest Hemingway’in sözünü beğendim:
“Hepimiz, kimsenin usta olamayacağı bir zanaatın çıraklarıyız.”
Yazarların yazarlık ve yazmak üzerine söyledikleri kendi metotlarıdır aslında... Kendi yazın kuramlarıdır. Kuramları bizi bilgili kılar ama yaratıcılığı ne derece etkiler? Ben bunun kesin yanıtını bulamadım.
Roland Fishman’ın Yaratıcı Yazının Sırları (Notos Kitap) adlı kitabı okunmalı, bir yazarı sadece bilginin ve kuramın içine hapsetmiyor, onu özgür bırakıyor. Ama nasıl özgürlük, disiplinli bir özgürlük. Yaratıcı yazarlığın belki de en önemli yolu, yöntemi bu. Öğrendiğini kullanmak ama kullanmadan önce unutmak. Yeniden kendi kurallarını koymak. Edebiyatın hizmetinde işe başlamak ama edebiyatın efendisi olarak yazmak.
Eğer yazacak düzeye geldiyseniz, destek de bulduysanız durmadan yazın.
Belleğim beni yanıltmıyorsa,
Çehov’un sözü size yol göstersin. “Yazın, mutlaka yazın, yazacak bir şeyiniz yoksa onu yazın.”
Yaratıcı Yazarlık atölyeleri konusunda bazı kişilerin görüşlerini öğrenmek mümkün ama yaratıcı yazarlık kurslarına, derslerine katılanların düşüncelerini öğrenemiyoruz.
Varlık’taki soruşturmada, Hüseyin Peker, Hüseyin Cöntürk’ün Yordam Dergisi çevresindeki toplantılardan yararlandığını açıklıyor. Şehmus Ay gibi düşünenlerin sayısı da az değil:
“Yazarlığın okulu yoktur. Sahici yazarlar, kitapların büyülü evreninde kendi yollarını kendileri çizer.”
* * *
BEN bu kursların yazardan çok, iyi okur yetişmesinde etkili olduğu kanısındayım.
Paylaş