Yavrukurt ruhu bizim neyimize?

Vah bize vahlar bize! Günlerdir kendi kendime söyleniyorum: ‘‘Gelmişsin 31'ine, ergen yavru kurt mentalitesi senin neyine kızııım? Dikil bakalım şu köşeye tek ayak... Ömrün geri kalanında yapılacak ve yapılmayacaklar listesinin her cümlesi sil baştan, yüzer defa sıralanacak!’’

Neymiş: Bundan sonra vazifeşinaslık ve sefahat ile işgüzárlık ve sersemlik karıştırılmayacak. Festival kamp alanlarında, çadırlarda madırlarda kalınmayacak. Edepli edepli konserler izlenecek, muhabbetler edilecek, sonunda uzun da olsa yolu göze alıp uyumaya eve gidilecek...

Baştan saralım: Geçtiğimiz hafta vuku bulan ‘‘Festivaller Savaşı’’nda oportünist şansımıza Rock'n Coke ‘‘izlengeçliği’’ düştü. Kimi tanışlar tarafından ‘‘Pis emperyalist, sefil kapitalist, müzik uğruna ruhunu büyük biradere satmış müptezel oportünist’’ ve benzeri ağır ithamlara maruz kalmış olmama rağmen hálimden hoşnuttum. Düşünsenize: Özellikle ergenliğini 80'lerde geçirmiş birinin kaçırmayı göze alamayacağı yerli-yabancı nice yetkin müzisyen...

Üstelik kim -ki buna ben de dahilim- ne derse desin, memleket tarihinin gördüğü en iyi festival organizasyonlarından biri... Kimi aksaklıklara, hayli paranoyak bir güvenlik sistemine ve hava muhalefetine rağmen, iyi tasarlanmış, tıkır tıkır yürümüş, başarılı bir girişim...

Gelin görün ki, bazı şeyler bizden geçmiş artık. Hepi topu iki gün, iki gece süren festivalden, bir nevi ‘‘lay lay lom gazisi’’ olarak çıktım.

Şöyle ki: İlk günün konserleri ve DJ session'ları bittikten sonra, ahir ömründe bir kez bile çadırda gecelememiş bir şehir faresi olarak kamp alanını aramaya koyuldum. Baktım ki gün boyunca defaten olduğu üzre kamp alanının yeri YİNE değişmiş, hapı yutmuş olduğumun idrakına vardım. Zira beni olduğum yerde şöyle bir döndürün, kendi evimin yolunu bulamam; yön mefhumum o derece, bir nevi káşif kalibresinde gelişkindir yani...

Organizasyon fazlasıyla ‘‘organize’’ olduğu için, es kaza görevlilere bir şey sormaya kalktınız mı, gitmeniz gereken yere üç koruma ve bir mihmandar eşliğinde ilerliyorsunuz. E, iyi, güzel; yola düştük. Festival kampı dediğiniz, 250 dönümlük bir alan ve öğrenmenin sonu yok. Nitekim ben de güzergáhımız üzerindeki mekánlardan birinin personel yemekhanesi olduğunu ve personelin akşam yemeğinde bezelye yediğini, yere devrilen kazandan dökülmüş bezelyelere basıp, dandik kovboy filmlerindeki yumruk yiyen figüranlar misali uçup, bezelyelerin üzerine düşünce anladım. (Aşçıya özel not: Hani müşkülpesentlik etmiş gibi olmayayım ama salçayı biraz fazla kaçırmışsınız!)

Anlayacağınız sabahı, çantam çorba içmeye gitmiş bir arkadaşın arabasında olduğu için, içine su girmiş, tepesine yağmur yağan bir çadırın içinde, üzerimde yemek suyuna bandırılmış, buram buram bezelye kokan kıyafetlerim, uyku tulumu ve battaniye olduğu hálde, soğuktan iliklerim titreyerek ettim. Ertesi sabah uyandığımda sağ kolum tutmuyordu. Pazartesi bir zombi edasıyla işe geldim. Salı ve çarşamba ise bünye iflas etti; yatağa düştüm...

Bunun yanında iyi şeyler olmadı mı; oldu elbet... Geri kalan ne varsa süper, hiper, ultra, mega idi... Küçük Amerika lisanıyla; ‘‘Wow anasına sayın seyirciler!’’ nidasını hak eden bir etkinlikti: Performanslar istisnasız şahaneydi. Arkadaşlarla laflamak, her cins insandan oluşan kalabalığı gözlemek eğlenceliydi.

Sonracıma festivalin sunucusu, canım cankuşum Ayça Şen ile V.I.P. kulisine girmek nasip oldu. Echo & The Bunnymen'in ‘‘serin’’ elemanlarıyla aynı masaya oturup muhabbet koyduk. Sugababes'in patates üyelerinden pop yıldızı oluyorsa, kendimizin de pekálá 900'lü hat sahibi olabilecek derecede alımlı olduğuna kanaat getirip, özgüvenimize hormonlu bir muamele çektik. Geyiği harladıkça harladık, karnımızı tuta tuta, ağız dolusu güldük.

İyiydi yani... Ortam süper, arkadaşlık süperdi yani... Bizim zaten ihtiyar doğmuş ve kendi evrimi içinde epeyce kocamış bünyeler olmamız, kimsenin suçu değil yani...

Beni 80'ler yorgunu beniii! Kellenin yarısını kaplayan ak saçlarından utanmaz, haddini bilmezsen olacağı budur: Ateşin yükselmiş, regresyon tavana vurmuş bir şekilde girersin battaniyenin altına, ahlaya vahlaya, anneni istediğine dair ağlaya sızlaya, televizyonda Heidi'yi, Vikingler'i falan izlersin... Tabii, tabii, biz de gün gelecek büyüyeceğiz inşallah!

Hayati önemde not: Evet anne, bir sürü ilaç alıyorum. Evet anne, sıkı giyiniyorum ve bol uyuyorum. Hayır anne, hakikaten gelmene gerek yok.
Yazarın Tüm Yazıları