Yaşlılık hastalıkları önlenebilir mi?

Başlıktaki soruyu şu şekilde de değiştirebilirsiniz; “Yaşlılık iyileştirilebilir mi?” Ben iki soruyu da “evet” diye yanıtlıyorum. Nedeni şu...

Yaşlanan herkes bilir ki, yaşlılık biraz da eskisinden daha sık hastalanmaktır! Yaşlılık vücut direncimizi azaltmakta, hastalıklarla kavgada gençliğe göre daha güçsüz kalıp, daha kolay yenilmemize sebep olmaktadır. Dahası gençken birkaç günde atlatılan bazı hastalıklar, yaşlanınca bazen adeta depreme yol açmaktadır. Örnek mi? Gençken 3-5 günde atlattığınız bir nezle, yaşınız 60’ı geçmişse 2-3 hafta sürebilmekte, şiddetli bir zatürree krizine bile dönüşebilmektedir.
Kısacası yaşlılık, hastalıklardan korunma açısından da, hastalıkları yenme bakımından da zor ve şanssız bir dönemdir. Dahası, yaşlandıkça bizi daha çok meşgul eden bazı önemli sağlık sorunları var ki, onlarla mücadele gerçekten yorucu ve can sıkıcı bir süreçtir. Ve yaşı 50’yi geçen herkes iyi bilir ki, 30’lu, 40’lı yaşlarda adını bile bilmediği pek çok hastalık yaş ilerledikçe kapıyı çalacak, hipertansiyon, şeker, damar sertliği, hatta Parkinson, artrit, Alzheimer gibi problemler bir bir çiçek açmaya başlayacaktır!

GECİKTİRMEK MÜMKÜN MÜ?

Peki, bunları önlemek mümkün mü? Önlemek mümkün değilse bile, geciktirmek kesinlikle olanaklıdır. Ama bazı fedakârlıklar yapmanız, yaşlılığa daha akıllıca hazırlanmanız koşuluyla...
Bugün çok daha iyi biliyoruz ki, yaşlılığa bağlı şeker hastalığını (Tip 2 Diyabet), çoğu zaman bizim yanlışlarımız davet ediyor. Fazla şeker, un tüketen, rafine gıdalarla beslenenlerde, kilo sorunu olanlarda, yeteri kadar fiziksel aktivite göstermeyenlerde bu hastalık daha erken yaşlarda ortaya çıkabiliyor.
Yine iyi biliyoruz ki, aşırı tuzlu yiyenlerde, kilo sorununu ciddiye almayanlarda, stresini, sinirini, hiddetini, öfkesini önleyemeyenlerde hipertansiyon adeta bir kader haline gelebiliyor.
Kronik depresyonu olanlarda, yoğun ve ağır stres yükünü uzun süre taşıyanlarda, kolesterolünü, tansiyonunu, şekerini ciddiye almayanlarda, kalp krizlerinden felç ve bellek problemlerine yakalanma ihtimali ciddi biçimde artabiliyor.
Yaşlılığa bağlı romatizmayı da biz davet ediyoruz. Nasıl mı? Kilomuza dikkat etmeyerek, eklemlerin taşıyabileceklerinden fazla yük bindirerek, onları vurma, burkma veya kırılma gibi travmalardan korumayarak ve de eklem -eklem çevresi- kaslarını güçlendiren fiziksel aktivitelerden uzak durarak!
Kısacası nasıl yaşlanacağımıza yalnız kaderimiz değil, biraz da biz karar veriyoruz. Allah’ın bize verdiği aklı kullanmayarak, bilimin bize anlattığı, öğrettiği bilgiyi ihmal ederek ya da etmeyerek unutarak kötü yaşlanıyoruz.

Her şey bizde bitiyor!

Sadece yukarıdaki anlattıklarım nedeniyle bile iyi ya da kötü yaşlanmak bizim elimizdedir. Her şey bizde başlayıp bizde bitiyor. İyi yaşlanmak gayret, dikkat, özgüven, fedakârlık ve inanç istiyor.
İyi yaşlanmak bir sanattır, ustalık bilgi ve beceri ister ama sanıldığı kadar da zor bir şey değildir. Kendinize biraz dikkat ederseniz yaşamınızı değerli ve saygılı kılabilirseniz, ailenize, dostlarınıza, işinize, gücünüze, yaşadığınız çevreye, şehre, sizi var eden ülkenize, iyi ve güzel şeyler verebilirseniz, dahası modern tıbbın, bilimin ve refahın size sağlayacağı fırsatlardan yeteri kadar istifade etmeyi başarabilirseniz, dinç, zinde ve genç yaşlanacağınız konusunda sizinle bahse girebilirim.
Bir kez daha hatırlayalım: Yaşlanmayı önlemek mümkün değildir ama yaşlılık hastalıklarının birçoğu önlenebilir şeylerdir.
Neden yaşlanıyoruz, yaşlanmaya neler yol açıyor? Bu soruların yanıtı oldukça karmaşık olsa da, yaşlanma sürecini açıklamada şu iki önemli kavramdan yararlanabilirsiniz: Yaşlanma ile ilgili hastalıklara eğiliminiz, genetik mirasınız ve yaşam tarzınız! Bu iki temel kavramdan yola çıkarsanız yaşlılığı anlamanız da, yaşlanmaya ilişkin sorunları açıklamanız da çok ama çok kolay olur.

Yaşlanmanın beklenen sonuçları

Siz yaşlandıkça bedeninizde bazı doğal değişimler olacaktır. İşte onlardan başlıcaları:
* Sistolik kan basıncınız artar.
* Beyninizdeki sinir hücreleri bozulur ve azalır.
* Böbreklerinizin zararlı maddeleriz süzme yeteneği düşer. Mesanenizin idrar biriktirme yeteneği azalır.
* Akciğerlerinizin azami nefes alma kapasitesi düşer, oksijen değişim kapasitesi bozulur.
* Kalbiniz büyür, oksijen tüketme kapasitesi azalır, her kasılmada bedeninize pompaladığı kan miktarı düşer.
* Kas ve kemik kütleniz azalır, yağ kütleniz artar.
* Bellek kapasiteniz azalır.
* Uyku süreniz kısalır, uyku kaliteniz azalır. Kesintisiz ve dingin, derin uykunuz bozulur.
* Cinsel arzularınız azalır.
* Egzersiz toleransınız düşer, daha az çalışır, çabuk yorulur, zor dinlenirsiniz.

Fırtınalara hazırlıklı olun!

Andre Maurois’ya göre “insan ormanının fırtınaları” da hastalıklardır. Zindeliklerine ve belleklerine hayran olduğunuz bir büyüğünüzün, bir gencin sadece kırgınlık ya da baş ağrısı ile atlatabilecek basit bir nezleye, zatürree depremi ile yakalandığına siz de şahit olmuşsunuzdur.
Sonbahardan sonra karlarla, fırtınalarla kış gelir. Bu siz ne yaparsanız yapın değişmez bir düzendir. Kışı önleyemezsiniz. Kış mutlaka gelecektir. Kışı önleyemezsiniz ama değiştirebilirsiniz. Onu sorunsuz ve keyifli bir mevsime çevirebilirsiniz. Soğuk ve fırtınalı kış gecelerini sıcacık yuvanızda sağlık, huzur ve mutluluk içinde geçirebilirsiniz. Tıpkı gençliğinizin o coşkulu mutlu kışları gibi... Sıcak bir koltukta kıvrılarak... Anılarınızı yazarak... Karınızla pişti, dostlarınızla tavla oynayarak. Torunlarınıza masallar anlatıp, kitap okuyarak... Sıcacık içeceğinizi yavaşça yudumlayıp, kulağınız hep “o şarkı” ile çınlarken geçmişi hatırlayarak...
Yazarın Tüm Yazıları