Yasemin'ce







Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Yaşamaya başlamak

Bir süredir bu köşeden sizlere sesleniyorum ve hayatınızı kolaylaştırmanın yöntemini anlatmaya çalışıyorum.

Aslında öylesine basit ve öylesine anlaşılır olduğu halde yine de yaşamak çok zor. Yaşayabilmek, kendini hayatın akışına bırakıp keyif alabilmek, çok zor. Çünkü, yüzlerce yıldır oluşturduğumuz medeniyetimiz, kendi rahatlığımızı ön planda tutarak geliştirdiğimiz halde ne yazık ki, sonuç hiç de öyle olmadı.

Elbette ki hayatımızı, zamandan tasarruf edebileceğimiz, zamanı çok daha hızlı yaşayabileceğimiz hale getirmiş bulunuyoruz. Isınmak için doğayla mücadele etmiyoruz. Üşümüyoruz, terlemiyoruz, yürümüyoruz, koşmuyoruz. Kısaca bütün günümüzü alabilecek türden işlerimizi bir kaç saat, hatta bir kaç dakikada fazla yorulmadan yapabiliyoruz. Peki, böylesine rahat ve kolay hale getirdiğimiz hayatımız, neden hala zor?

ATALARIMIZ VE BİZ

Atalarımızın yaşam biçimleriyle 21. yüzyılı yaşayan modern insanın koşullarını mukayese ettiğimiz zaman, sanki onlardan daha rahat yaşıyormuş gibi görünüyoruz ama çağımız insanının hayatına dikkatle baktığımızda daha zor olduğu anlaşılıyor. Onlar, doğanın zor koşullarıyla mücadele ederken doğayla bütünleşiyorlar.

Eskilerin, içinde yaşadıkları dünyayı ve kendilerini, bizim anladığımızdan çok daha derin bir biçimde kavramış olduğunu görerek hayıflanıyoruz. Son derece basit koşulların içinde, bize göre hiçbir şey bilmediğini düşündüğümüz o insanların, sahip olduğu yaşam felsefesini yakalayabilmek için bizler çırpınıp duruyoruz ama, işin sırrına bir türlü ulaşamıyoruz.

HAYATIN SIRRI

Aslında sır falan yok. Herşey ortada, görünür, açık seçik ve çok basit. Fakat, çağımızın insanı, geliştirdiği medeniyet sonucunda her şeyi öylesine karmaşık hale getirmiş bulunuyor ki, düşünce sistemi de aynı doğrultuda çalışıyor. Onca hesap, kitap ve karışıklık içinde gözünün önünde duranı algılayamıyor. Çünkü, öğrenmemiş. Çünkü, bilmiyor.

Öğrenmediğiniz ve de bilmediğiniz şeyi göremezsiniz. Görseniz de anlayamazsınız. Anlamadığınız bir şey de işinize yaramaz. Sadece DNA'larınıza işlenmiş bilgiyi, yaşam bilgisini arar durursunuz. Umarım bir gün bulursunuz.

Aslında genlerimizde bu bilgi var. Atalarımızdan bize miras olarak kalan çok değerli bir bilgi. Zaman zaman içimizde bir şeyler kıpırdanıp açığa çıkacakmış, gibi oluyor. Hissediyoruz. Karşılaştığımız bir olay ya da şey, bize bu bilgiyi hatırlatır gibi oluyor. Fakat beynimizi, geliştirdiğimiz medeniyetin bilgileriyle öylesine doldurmuş haldeyiz ki, bir çeşit çöplüğün arasından bir türlü çıkartamıyoruz.

BİLGİ ÇÖPLÜĞÜ

Kısacası, bilgi çöplüğünün içinde kaybolmuş bir haldeyiz. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bile ayırt edemeyecek hale gelmişiz. Bu durumdaki bir insanın anlamasını, algılamasını, yakalayabilmesini bekleyemeyiz. Ne kendisini, ne de sahip olduğu yetenekleri... Hem de sözünü etmiş olduğumuz 'basit' olanı algılamak, böyle bir karmaşa içinde mümkün değil.

Şayet hayatın sırrını yakalamak istiyorsanız, önce gerekli, gereksiz pek çok bilgiyle doldurduğunuz beyninizi boşaltacaksınız. Sonra, dönüp bulunduğunuz yere bakacaksınız. Sizde uyandırdığı duyguları yakalamaya çalışacaksınız.

Daha açık söylemek gerekirse, saf halde bulunmanız gerekiyor. Kayıtlardan, şartlardan, sizi sımsıkı maddeye, vazgeçilmez hale getirdiğiniz değerlere bağlayan zincirlerden kurtulmanız gerekiyor.

Ancak, bütün bunları yaptıktan sonra ayağınızı bastığınız toprağa, dokunduğunuz yaprağa, doğmakta olan güneşe, pırıldayan çiçeğe, büyümekte olan çocuklara ve kendinize bakmalısınız.

Şimdi, bambaşka bir algılama içindesiniz ve içinizdeki bilgi uyanıyor. Hayatın sırrını kavrıyorsunuz ve gerçekten yaşamaya başlıyorsunuz diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları