Yasemin Boran: Yaratıcı düşünce (1)







Yasemin BORAN
Haberin Devamı

‘‘Tanrım, herşey ne kadar kötü gidiyor. Zaten sorunlar bir kez başlamaya görsün, zincirleme sökün eder, ardı arkası kesilmez. Ne zaman bitecek bu sıkıntılar? Artık hayatımın akışını değiştirmek istiyorum, fakat ne yapacağımı bilemiyorum...’’

Son günlerde kiminle konuşsam ya da çevremde konuşulanlara kulak kabartsam hemen herkes bunları anlatıyor. Nerdeyse ‘‘Nasılsın’’ demeye çekinir hale geldim. Ben de ‘‘nasılsın, iyi misin’’ gibilerinden başlangıç cümlelerini dağarcığımdan kaldırmış bulunuyorum. ‘‘Ne var, ne yok veya ne haber’’ diye de sormuyorum.

Çünkü, hemen dönüp ‘‘haberler sende, yıldızlar ne diyor’’ deyiveriyorlar. En iyisi daha başka sözcükler bulmak. İyi de hal hatır etmenin başka bir Türkçesini ben bilmiyorum. Yeni kelimeler uyduracak halim de yok. Acaba Türk Dil kurumu'na mı, danışsam? Onlar mutlaka hızlı bir çözüm üretirler.

Etrafımdaki insanların mutsuzluğunu gördükçe iyice tedirgin olmaya başladım. Genel olarak dertli, karamsar ve durumundan memnun olmayanlarla dolu bir yerde yaşadığımı hissettim. İnsanlar sözbirliği etmişçesine sıkılıyorlar. Sanki mutsuz olmak için kitlesel bir hareket varmış duygusuna kapılıyorum.

‘‘Ne dertleşebileceğin bir insan kaldı, ne de baktığın zaman huzur duyacağın bir dünya... İyi olan tek bir şey göster’’ diyorlar. Peki ‘‘bu dünyanın içine kim etti?’’ diye soruyorum. Uzaylılar mı, gelip yaşanamaz hale getirdiler dünyamızı? Bu durumun sebebi ruhlar veya cinler mi? Yoksa, tanrının gazabına mı uğradık?

Tabii ki bunların hiçbiri değil. Dünyanın canına okuyan sadece ve sadece tek bir yaratık var, o da insan. Üzerinde yaşadığı dünyayı yaşanamaz bir yer haline getirerek kendi varlığını ve geleceğini yok ediyor. Üstelik bunu farkında olmadan yapıyor. Sonra... Sonra kocaman bir can sıkıntısı.

Baksana şu dünyaya. Yaşanacak hali mi kaldı? Trafikte ömrümüzün yarısı gidiyor. Hava kirliliği nefes almayı imkansız hale getiriyor. Gidip şöyle hafif bir yürüyüş yapıp gerilimini üzerinden atacağın yeşillik, ağaçlık yok. Durmadan yanan ormanlar... Savaşlar... Kargaşa... Ekonomik durum giderek kötüleşiyor, bunlar yetmezmiş gibi içinizden geldiği gibi sakınmadan konuşacağınız kimse yok. Bütün bunlara ilaveten isteklerinin kaçta kaçını yapabiliyorsun? Ve giderek yapabilme gücün azalıyor, daralıyor ve sıkılıyorsun. Ne kadar iç karartıcı bir durum. Peki bu hale durup dururken mi, gelindi? Elbette ki hayır. Bu durumu bizler yarattık. Hırslarımız, tutkularımız, daha iyi yaşama arzularımızla dünyanın canına okuduk. Şimdi de nefes alacak halimiz kalmadı. Peki bu durumdan çıkış yok mu? Tabii ki, var.

(Sürecek)

Yazarın Tüm Yazıları