Paylaş
Onu hep ölüler üzerine okuyup okuttunuz. Ne dediğini anlamadan... Anlamak kaygısına düşmeden... Oysa ki onda ibret vardı, ders vardı, reçete vardı, uyarı vardı... Kısacası, onda hayat vardı...
O, özellikle 1980 sonrası Türkiye'sinin fotoğrafını çekiyordu. Daha doğrusu, röntgenini çekiyordu. Eğer çektiği röntgenlere bakılsaydı, en yıkıcı hastalıklarımızın birkaçının teşhis ve tedavisi mümkün olacaktı.
Ama bakılmadı.
Ne diyor İsra 16?
Bir ülkede serveti, itibarı, imkánları kontrol edenler (Kuransal deyimiyle mütrefler), sahip bulundukları bu potansiyelin hakkını verip gerekenleri yapmazlarsa o memleketin altı üstüne gelir...
Ne yaptı bizim mütrefler? 1980'li yılların getirdiği ‘‘legalleştirilmiş ahlaksızlık ve soygun düzeni’’nin tüm imkánlarını kullanarak köşe döndüler. Yıllardan beri dönüyorlardı ama bu dönemde akıl almaz bir hız ve pervasızlıkla döndüler. ‘‘Ülkeye çağ atlatıyoruz’’ diye diye ülkenin ayağına yüzyılda bertaraf edemeyeceği çalılar dolandırarak...
Hata yapıyor değillerdi, misyonları buydu... Türkiye'nin anasını ağlatıp kendi yüzlerini güldürmek...
* * *
Emeğini, alın terini sömürüp kese şişirdikleri halk yığınlarını çıldırtacak yüzlerce israf, densizlik, şehvetperestlik sergilediler. Halkı adeta çıldırttılar. Ülke yağmalandı. Kıyamet alameti sayılacak haram servetler türedi. İnsanlık, vicdan, terbiye, dürüstlük, merhamet ve şefkát ayıp haline getirildi. Helal lokma yemek sünepelik, beceriksizlik, geri kalmışlık ilan edildi.
Kısacası, insanı insan yapan ne varsa hayatın dışına itildi...
Ve devlet tüm bunlara seyirci kaldı. Çünkü siyasette başarı da bunlara endeksliydi...
Bunlara endeksli olmayan tek güç ve kurum ordu idi. Onu da görevinin dışına çıkmak, ‘‘demokrasiyi kesintiye uğratmak’’, ülkeyi geri götürmekle suçlayıp devre dışı tuttular. Aslında sekteye uğrayan ne demokrasiydi, ne de ilerleme. Sekteye uğrayan, hırsızlık ve densizlikti. Ordu çaldırmıyor, soydurmuyordu; hırsızlık ve ırsızlığa göz yummuyordu. Mütref ahlaksızlarla dinci kodamanların kötülüklerine engel oluyordu. Dini ve çağdaşlığı haram servet aracı yapan çürümüş zihniyetlerin elini-kolunu sallayarak dolaşmasına izin vermiyordu.
* * *
Piyasa ekonomisi dendi, liberal birey dendi, serbest piyasa dendi, globalleşme dendi. Ve kimse çıkıp haykırmadı. Bu söylediklerinizin ortak paydası, hırsızlık ve soygunculuksa hepsinin canı cehenneme... Değilse o zaman haram servet yolunu kapatın, dürüstlüğü, emeği, insanı, hakkı cezalandırma sürecini durdurun!.. Durdurmadılar.
Ve bugünlere gelindi. Bugünlerde durum daha da kötüleşmiştir.
Gelir dağılımı tam bir zulüm manzarası arz ediyor. Milli gelirin yüzde doksanı, nüfusun yüzde onluk dinci ve dinsiz mütref kesimi tarafından paylaşılıyor. Bunun varlık kanunlarında da, ekonomi kanunlarında da bir tek anlamı vardır:
Türkiye'deki servetlerin büyük bir kısmı haram ve zulüm servettir. Çünkü ekonomik ve siyasal sistem büyük ölçüde zulüm üzerine kuruludur.
Ey millet, ey aldatılan halk! İsra Suresi 16'yı unutma. Onu tekrar tekrar oku ve üzerinde düşün!
Düşün ve gereğini yap! En azından işin esasını anla!
Paylaş