Paylaş
Krom tesisimiz böyle batmış
ÖZELLEŞTİRME İdaresi Başkan Yardımcısı Nazime Gürkan, ‘‘Kroma da darbe’’ (27.6.2001) başlıklı Türkiye Maden İşçileri Sendikası'nın görüşlerini içeren yazıya şu açıklamayı gönderdi:
‘‘Eti Krom AŞ, 10.10.2000 tarihli ve 2000/76 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile özelleştirme kapsam ve programına alınmıştır.
Özelleştirme programına alınmadan önce kárlı ve verimli olduğu iddia edilen Eti Krom AŞ, Eti Holding bünyesindeyken 1999 yılında 6 trilyon TL (14.5 milyon $), 2000 yılında ise 12.5 trilyon TL (20 milyon $) 'zarar' etmiştir.
Eti Krom AŞ'de 2000 yılında 72 bin ton ferro-krom üretilmiş olup Eti Krom AŞ, Özelleştirme İdaresi'ne 42 bin stokla devredilmiştir. Kalan 30 bin ton stok ise Eti Holding'e bağlı ortaklığı olan Etimine Şirketi'nin depolarında hálá beklemektedir. Bir başka deyişle, köşenizde ifade edilen 60 milyon $ tamamen gerçek dışı bir rakamdır.
Eti Krom AŞ, Eti Holding'e olan 26 trilyon TL borcu ve diğer kamu kuruluş ve piyasalara olan 4 trilyon TL borcu ile ÖİB'ye devredilmiştir. Kendi imkánlarıyla Eti Holding'e olan borcunu ödeme imkánı bulunmayan Eti Krom AŞ'ye, holdingin her ay faiz tahakkuk ettirmesi nedeniyle borç tutarı 40 trilyon TL'ye yükselmiştir.
Eti Krom AŞ'ye, özelleştirme kapsam ve programına alındığı 10.10.2000 tarihinden bugüne kadar ÖİB tarafından 19 trilyon TL kaynak aktarılmıştır.
Yıllardır Eti Holding döneminde yapılan yanlış yatırımlar nedeniyle Eti Krom AŞ'nin 150 bin ton olan kurulu kapasitesi % 60 seviyesine bile ulaşamamış, yapılan yatırımlara rağmen bazı üniteleri hiç çalıştırılamamış ve sorunların çözümüne ilişkin 50 milyon $'a yakın yatırım ihtiyacı tespit edilmiş, ancak bu yatırım kararları Eti Holding tarafından yıllarca verilememiştir. Bu nedenle Eti Krom AŞ'nin yatırımlarının özelleştirme kapsamına alınması ile durma noktasına geldiği ifadesi de tamamen gerçek dışı bir iddiadır.
Eti Krom AŞ'nin özelleştirme programına alındığı 10.10.2000 tarihi itibarıyla yıkarıda açıkladığımız mevcut durumuna rağmen, ÖİB büyük bir özveriyle şirketin bölgesel önemini ve yarattığı istihdamı göz önüne alarak faaliyetini sürdürmesine gayret etmekte ve sağlıklı bir şekilde özelleştirmeye hazırlamaya çalışmaktadır.’’
Durumun ne kadar vahim olduğu açık; peki bu tesisi kimler batırdı? Asıl sorgulanacak konu budur.
Derviş, biraz da tekstil kotasını gündeme getirsin
Her şey IMF ve Dünya Bankası'ndan alınacak krediler değil
TÜRKİYE'deki tekstilciler, Bulgaristan, Romanya ve Moldovya'ya giderek üretimlerini orada sürdürmek istiyorlar. Bu konuda endişe verici gelişmeler dikkat çekiyor. Bulgaristan sevdalısı işadamlarımıza ‘‘İyi güzel de, bu ülke bu kadar ucuz mu? Burada binlerce işsizimiz var; biraz gayret gerekmiyor mu?’’ diye soruluyor. Kapanan tekstil tesislerimiz binleri aştı; işsizler ordusu inanılmaz boyutlara varıyor.
Tekstilci bir dostumuzla konuyu konuşuyoruz. Bu konuda ‘‘Aman dikkat’’ diyerek şöyle diyor:
‘‘Türkiye'nin, ABD'ye tekstil kotası sıkışık hale geldi. Örneğin, pantolon kotası bitti. ABD'nin, Bulgaristan, Makedonya, Yugoslavya, Romanya, Moldovaya ve Fas gibi ülkelere kota uygulaması olmadığından bizim tekstilcilerimiz bu ülkelere akın ederek, kotasız mal gönderme olanağını bulabiliyorlar. Bu nedenle tekstilcilerimiz akın akın Bulgaristan'a göç ediyorlar. Bu kısa vadeli bir avantaj sağlayabilir. Uzun vadede ise gitmenin bir yararı yoktur. Bunları yaşayan arkadaşlarımız, Bulgaristan'da o kadar rahat üretim olanağı olmadığını söylüyorlar. İşçi ücretleri 440 levha, yani 440 DM. İşçinin verimliliği fevkalade düşük; teknoloji eski... Düşünün biz 20 yılda tekstilde dünyanın ilk altısı içine girmişiz, Avrupa'nın birincisi olmuşuz. 20 yılın emeğiyle kazandığımız üretim ve pazarlama birikimimizi bir anda başka bir ülkeye aktaramayız. Bu şimdiye kadar gösterilen gayretlerin heba edilmesi demektir. Hükümet hálá bu konunun farkında değil.’’
Serbest ticaret varsa...
- Tamam itiraz etmiyorum; ama Türkiye IMF ve Dünya Bankası'ndan şarta bağlı yardım ve kredi alırken, reel sektörün kota konusundaki sıkıntılarına pek dikkat çekilmiyor. Bu, tekstil sektörü için hayati önemi haiz bir konudur. Türkiye, ABD'den yeni kotaları koparmalıdır. Gümrük Birliği'nden doğan haklarımızdan dolayı ABD'nin Türkiye'ye kota uygulamaması gerekir. Türkiye GB çerçevesinde İtalya, Fransa ve Almanya'ya mal satarken, her işimize müdahil olan olan ABD'nin bu davranışı anlaşılır değildir.
Kemal Derviş'e bu konu anlatılmıyor mu?
- Türkiye'de reel sektörün canlanması, Anadolu sanayicisinin harekete geçmesi için Sayın Derviş, Amerika'dayken bu konuyu IMF ve Dünya Bankası'nın önüne sürmelidir. Sorun, IMF ile kredi görüşmeleri kadar önemlidir.
ABD daha önce böyle bir olanak tanımıştı Türkiye'ye..
- Tabii Körfez Savaşı sırasında Cape David görüşmelerinde Özal, baba Bush'a 'Bize döviz vermeyin, kotaları % 100 artırın' demişti. Bush hemen % 50 artırdı, bir süre sonra da % 100'e çıkarttı. O dönemden beri kota artışı nedense hiç yapılmadı.
Bugün ABD ile tekstil ihracatımız ne kadar?
- 1.2 milyar dolardır. Kota kalkarsa 3-4 milyar dolar olabilir. Bu psikolojik bir bariyerdir. Kota kalktığında, ABD firmaları, satın alma kararlarını ona göre verirler, sektörümüz başta olmak üzere Türkiye rahatlayabilir.
Aranıyorsunuz
ŞİŞLİ: Mustafa Sarıgül, Cüneyt Akgün Gülay Aslıtürk, Av. Nurhayat İşyapan, BÜYÜKÇEKMECE: Hasan Akgün ve diğer görevliler, BÜYÜKŞEHİR: R. Tayyip Erdoğan ve diğer görevliler (Birol Tortop, Necmi Kadıoğlu, Nedim Arslan) hakkında, KAĞITHANE: Arif Calban ve diğer görevliler (Sebati Kumbaracı) hakkında, DARGEÇİT (Mardin): Mahmut Kılıç ve Mecit Bozkurt, KARACABEY (Bursa): Erol Onur ve Engin Gürler, HOROSAN (Erzurum): Nurettin Aydın ve Hanefi Aksu, SURUÇ (Urfa) Eyyüp Can, BALIKESİR: Sami Gökdeniz, Sami Aydoğdu, TURHAN (Tokat): Asaf Polatsoy, Mehmet Gözütok.
İçişleri Bakanlığı'nın önceki günkü Hürriyet'te yayınlanan resmi ilanında, sizler aranıyorsunuz. İlan biraz karışık ama haberiniz olsun. 10 günde itiraz yapmazsanız, dosyalarınız Danıştay'a gidecek.
Açıklama
ANAP eski Adana Milletvekili Uğur Aksöz, CHP ile ilgili yazılarımız üzerine şunları söyledi: ‘‘Bana Sayın Baykal'dan herkese olduğu gibi bir davet geldi. Ben de gittim; Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu'na girdim. Partiye üye falan olmadım. Hepsi bu. Bunun adı, 'yanaşmaya çalışmak' mıdır? (...) Benim 'Kahramanmaraş sanıklarının avukatı olduğumu' birisinin ağzından yazıyorsunuz. Halbuki, ben ceza avukatı değilim. Hayatımda ceza davasına girmediğim gibi ne DGM'lerde ne de Sıkıyönetim Mahkemeleri'nde hiç savunma almadım. Meclis tutanaklarını okursanız, kafamın içini iyice öğrenebilirsiniz.’’
Paylaş