Paylaş
Fransız Guyanası'na Türksat-2A uydusunun fırlatılmasını izlemeye gidenler eli boş döndü
TROPİKAL güneşi yakıyor. Halbuki az önce tepemizde kara bulutlar vardı; ondan bir saat önce de yağmur yağıyordu. Yemyeşil bitki örtüsünün yaprakları pırıl pırıldı.
Güney Amerika'nın ve Ekvator'un biraz kuzeyinde bir Fransa'nın sömürgesi olan Guyana'dan, tekne ile bir saat uzaklıkta olan Atlas Okyanusu'ndaki Selamet Adaları'na vardığımızda, sömürge valisinin talimatı üç saat önce adada barınan 15 kişiye iletilmişti:
‘‘Adayı boşaltmanıza gerek yok. Uydunun fırlatılması ikinci kez ertelendi.’’
Sözü edilen açıklama sömürge valisince Türksat-2A uydusu nedeniyle alınıyordu. Fransızlar'ın Kourou'daki Ariane Space Uzay Üssü'nden uydu fırlatımı sırasında tehlike doğuracak bölgeler boşaltılıyordu.
Ne yazık ki, Eurasisat (%75 Türk Telekom, %25 Fransız Alcatel Space ) şirketinin sipariş ettiği dördüncü uydumuz -biri daha önce düştü- olan Türksat-2A'da son anda çıkan ciddi arızalar nedeniyle süresiz erteleniyordu.
Geçen cuma günkü ilk erteleme roketin yakıt dolumu yapılmadan önceki son testlerde mekanik sistemde; geçen pazartesi günkü ikinci erteleme kararı da, füzenin termik kılıfında doğan 'beklenmedik' arızalar nedeniyle alınıyordu.
Uydunun verilen bilgisayar mesajlarını yanlış algıladığı açıklanıyordu.
İsviçre ve Fransa'dan gelen ekiplerin arızalara müdahale ederken, salı günü akşam üzeri yapılması beklenen üçüncü deneme de 'süresiz' erteleniyordu.
İKİ ARIZA ŞAŞIRTTI
Erteleme kararı, Türkiye ve Fransa'dan gelen 148 kişi arasında burukluk yaratırken, Ulaştırma Bakanı Prof. Enis Öksüz, ‘‘Bu tarihi anı kaçırmaktan ötürü üzgünüz. Ancak uydumuzun atılmasında hiçbir tereddüt olmamalı, tesadüflere bırakılmamalı. Kendimizi maceraya sürükleyemeyiz. Bu arada sigorta şirketini zarara uğratmanın da alemi yok’’ diyordu Türk gazetecilerine...
Çünkü ikinci uydumuzda olduğu gibi muhtemel bir düşme halinde Türk ve Fransızlara uzun vadeli zararının 1 milyar doları bulacağı öne sürülüyordu. Sadece uydunun yapım maliyeti 300 milyon dolardı.
EURASİSAT Genel Müdürü İlhami Aygün, uydunun teknolojik açıdan önemli bir proje olduğunu ve şimdiye kadar Avrupa'da yapılan en büyük iletişim uydusu olduğunu söylüyordu. Uyduyu yapan Alcatel'in yöneticileri de şaşkındı; teknolojide riskin olamayacağını söylüyorlardı. Türk yetkililerine, ‘‘Hata bizimdir, uydu atılmadan bu arızayı görmemiz önemlidir. Bir parçanın değişmesi gerekiyorsa onun da bir tırnağın boyutu kadar bir şey olduğunu söylemeliyiz’’ demek zorunda kalıyorlardı.
Uydunun atıldıktan sonra yörüngeye yerleşerek, 15 yıllık olan ömrünün verimli tamamlanması önemli sayılıyor.
Birbiri peşi sıra meydana gelen arızaların, Alcatel'i zor durumda bırakabileceği ileri sürülüyor.
Bu arızalarda bütün sorumluluk, füze ve uyduyu üreten firmaların sayılıyor. Türkiye, siparişini anahtar teslimi verdiğinden uydunun yörüngesinde tam işleve geçtikten sonra ödeme yapacak.
Verilen bilgiye göre, son atılan 20 kadar uydudan dört-beşinde bu tür arızalar görülerek giderilmişti.
Arızanın neden oluştuğu bir-iki gün içinde teşhis edilemeyeceği anlaşılıyordu.
NAZAR DEĞDİ
Telekom Genel Müdürü İbrahim Hakkı Aktürk, ilk ertelemeden sonra ‘‘Saçlarım bu uydu için ağardı; biz Türkleri üzdüler’’ diyordu. İkinci erteleme kararından sonra ise şöyle konuşuyordu:
‘‘Nazar değdi’’
Aktürk, Fransızlar'ın peşini bırakmayacağını ve erteleme nedeniyle yapımcı firmadan Telekom'un 7.4 milyon dolar tazminat hakkının doğduğunu bildiriyordu.
Türksat-2A uydusunun yılbaşından sonra fırlatılması bekleniyor.
Telekom'un özelleştirilmesi tartışmalarından sonra Fransız Guyanası'nda beklenmeyen bu şansızlık, Ulaştırma Bakanı Öksüz ve Telekom Müdürü Aktürk'ü epeyce üzüyordu.
Fransızlar'ın konuğu olarak, uydunun fırlatılışını izlemeye gidip 26 saati havada geçen 48 saatlik yolculuk yapanların yanına sadece ünlü 'Kelebek' romanının geçtiği bildirilen 'yeşil çöl'ü görmek kár kalıyordu.
AF İÇİN DEDİLER
Meclis'ten çıkan af yasasının Köşk'ten dönüp dönmeyeceği tartışılırken vatandaşın tepkisi çığ gibi büyüyor.
MECLİS'ten çıkan af yasasına okurlarımızdan gelen tepkiler bitmek bilmiyor. Faks, e-mail ve telefon ile bize ulaşan yazılardan seçtiğimiz tepkiler şöyle:
Af değil de önce ‘‘hukuk refomu’’ isteyen İstanbul'dan Avukat Nuran Atahan: ‘‘Bir süredir giderek artan şiddet olaylarının son günlerde ülkemiz gündemine oturtulduğunu görmekten büyük üzüntü ve endişe duymaktayız. Yaşanan ekonomik çöküş ve geçim sıkıntısı yanında yüklenen ek vergiler, geriye yürüyen hayat standardı uygulaması, koparılan kıyametler karşısında eriyip gitti bile.
Her gün, her alanda yaşanan hukuksuzluk hepimizi fazlasıyla etkilemekte. Nedeni ne olursa olsun; insanlara kötü muamelenin, işkencenin, yargısız infazın, adil olmayan yargılamanın, insanları kurşunlamaktan ölüme yatırılmasına kadar bireyin yaşam hakkına, özgürlüğüne, onuruna zarar veren hiçbir eylemin yüceltilecek yanı yoktur.
Yaşanan tüm olayların bir tarafında mağdurları vardır. Hukukun, olayların her iki tarafına da adil, eşit uygulama öngörmesi kuraldır. Bugün bir olayın bu tarafındaki yarın öbür tarafta olabilir.
Hukuk, adalet herkese, insanların bir arada güvenli yaşayabilmeleri ve toplumun düzeni için şarttır. Yaşanan acıları duyumsuyor, tüm acılar için üzüntü duyuyor ve bir daha yaşanmamasını diliyoruz, ancak toplumun huzurunu sağlamakla görevli emniyet güçlerinin, herkesin bildiği güçlerini gösterircesine ve tehdit boyutunda ‘Dişe diş, kana kan, intikam' ‘Bizi satanı biz de satarız' diyerek sokağa dökülmesini ‘Nereye gidiyoruz' diye ürpererek izledik.
Baştan sona yanlışlıklarla dolu af yasasının çıkarılması öncesi, yapılması hayati önem taşıyan ancak ne yazık ki göz ardı edilen ‘hukuk reformu' paketinin, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, DGM Yargılama Usulü Kanunu, Cezaların İnfazı ve Gözaltı-Tutuklu ve Hükümlü Hakları Kanunu, Avukatlık Kanunu 4320 sayılı Aileyi Koruma Kanunu, Medeni Kanun ve hukuk reformunu gerçekleştirecek diğer değişikliklerin ivedilikle gerçekleştirilmesi gereğini önemle hatırlatmak istiyoruz. Aksi takdirde yaşanan ve yaşanacak olan vahim olayların önleminin alınması mümkün olamayacaktır.’’
YANDI KETEN HELVA
Adana'dan yazan Ekrem Kemal Kırmacı ise, ‘‘Affı eğer oy için çıkarıyorsanız yandı keten helvanız’’ diye millletvekillerine sesleniyor:
‘‘Nihayet af yasası Meclis'ten çıktı. Umarım Cumhurbaşkanı veto eder. Dünyadaki hiçbir devlet bu kadar sık af yasası çıkarmamıştır. Hemen hemen her beş yılda bir kere af yasası çıkmaktadır. Bu da suça eğilimli kişileri suça teşvik etmektir.
Af yasası suç işleyenleri sevindirdiği kadar, bundan mağdur olanları da bir o kadar üzmektedir. Suç işleyenleri sevindirmek, bu suçtan zarar görenleri ikinci bir cezaya çarptırmak değil de nedir?
Aslında af yasası, devlete karşı işlenen suçlar ve şahıslara karşı işlenen suçlar şeklinde iki türlü değerlendirilmeliydi.
Devlete karşı işlenen suçları ancak o devleti oluşturan halkın affetmesi gerekir ki, bu da ancak referandumla mümkün olur. Böylelikle de kimsenin kimseye bir şey diyeceği kalmaz. Referandum yapılmış olsaydı af çıkmazdı.
Şahıslara karşı işlenen suçlarda ise, bundan mağdur olanın izni alınmalıdır. Bu da suç işleyen kişinin, mağdur bıraktığı kişinin gönlünü almasıyla mümkündür.
Ne yazık ki bunların hiçbiri olmadı. Tam aksine, af çıkmasın diye feryat edenlerin bu acı çığlıkları duyulmadı bile.
Eğer bu kulak tıkama birkaç oy hesabındansa, yandı keten helva. Çünkü af, getirdiği oydan çok daha fazlasını götürecektir.
Benim asıl korkum, aftan sonra suç işleme rekorunun kırılması. 1974 affı nedeniyle dışarı çıkanların büyük bir kısmının çok kısa bir sürede tekrar cezaevine döndüğü ne çabuk unutuldu.’’
İMAR AFFININ SONUÇLARI NE ÇABUK UNUTULDU
‘‘Affın, imar affının sonuçlarını 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde gördük’’ diyen Ali İye'nin ise görüşleri şöyle: ‘‘Yargılanmış ve hüküm giymiş insanların, cezalarını sonuna kadar çekmeleri gerektiğini düşünüyorum. Affı, Meclis'teki 550 kişinin kendi çıkarları için kullanmasına karşıyım. Öğrenci affıyla kalitesiz işgücü oluşturanların ve imar aflarının sonuçlarını 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde gördük.
Bunların faturasını hep biz ödemedik mi? Polisimizin, jandarmaların binbir güçlükle yakaladığı ve hatta belki de bizim huzurumuz uğruna o esnada şehitler verdiği, halkımızın, yargıcımızın suçlu bulduğu ve mahkûmken bile toplumun huzurunu bozmayı başarabilen bu canileri, ben iyi bir vatandaş olarak büyüttüğüme inandığım çocuklarımın yanında istemiyorum.
550 kişiye sesleniyorum: Bu ülkenin her şeyine zaten inancını yitirmiş olan bizleri adaletten de soğutmayın. Ve lütfen hálá hür olduğuna inandığımız adaletten ellerinizi çekin.’’
Tekirdağ'dan Metin Akay, ‘‘Hapishanedeki mahkûmlarla başa çıkamayan devletimiz 40 bin tutuklu ve hükmlüyü halkın içerisine salıvermek üzere. Düşünüyorum da 40 bin mahkûm halkın içerisinde ne iş yapacak? Bu mahkûmlara yapacakları iş temin edildi mi? Mahkûmlar salıverildikten sonra emniyet güçlerinin takviyesi gerekmiyor mu? Bence bunların getirisi ile götürüsünün hesabı defalarca yapılmalıydı. Aksini düşündükçe çıldırıyorum’’ diyor.
Dinimizin emrettiği saygı nerede
RAMAZAN ayı nedeniyle ‘‘dini konuları’’ içeren tartışma programlarında hep aynı kişileri görmeye alıştık. Alıştık ama Yaşar Nuri Öztürk ile Zekeriya Hoca'nın dışındakilere pek alışamadık.
İslam dininin hoşgörü, sevgi, saygı dini olduğunu bilmeyen bu kişileri oraya çıkartarak birbirlerine bağırtmak, gençlerimizi azarlatmak, aşağılatmak, argo kelimeler söyletmekle ne yapmak istediklerini anlayamıyoruz.
Bunlar ne yapmak istiyorlar? Çocuklarımıza, gençlerimize örnek olacakları, dinimizi sevdirecekleri yerde ondan soğutmak mı istiyorlar?
Biz 21. yüzyılın ilk yıllarında da her zaman olduğu gibi tüm fikirlere saygı duyan bir toplum olmak istiyoruz. Bu din adamlarımızı topluma karşı konuşurken daha ölçülü ve saygılı olmaya davet ediyoruz. Çünkü o programları çocuklarımızla birlikte izliyoruz.
Kasım KIZILSU-ANKARA
MESAJ
KARAYOLLARI, Emniyet Genel Müdürlüğü, MEB ile Sağlık Bakanlığı, Gazi Üniversitesi ve İsveç Sweroad firmasının danışmanlığında Ankara-Gerede-Ilgaz-Çankırı-Kırıkkale-Ankara'yı birbirine bağlayan yaklaşık 500 km'lik şehirlerarası devlet yollarında 'Emniyet Kemeri' kullanımı kampanyası sürüyor. 11 Aralık'tan itibaren 4 hafta süreyle trafik polislerince yoğunlaştırılmış emniyet kemeri kontrolü yapılacak. Dikkatli olun. Almanya'da yapılan bir araştırmada 50 km/saat hızla giden bir aracın kafa kafaya çarpışması sonucunda çarpma kuvvetinin 4 ton olduğunu da unutmayın.
BURSA Merinos çalışanlarından: Özelleştirme İdaresi'ne Merinos gerçeğini sorar mısınız? Bizdeki Merinos gerçeğini öğrenmek isterseniz www.merinosgerçeği.com sitesini arayınız. Burayı peşkeş çekenlerin acaba gözleri dolacak mı?
DÜN köşenizdeki Orhan Karaveli'nin ‘‘Sabiha Gökçen Müzesi Kurulsun’’ teklifine yürekten katılıyorum. Bu müze hem yeni havaalanına kişilik kazandıracak, hem yakın tarihin önemli bir kesitini yansıtacak, hem de vefa örneği olacaktır.
Mesut GÜNSEV-KIBRIS
Paylaş