Uçakta mutlu mutlu dergimi okuyordum ki...

Bir sayfaya geldim. Yazı, resmen botox yaşının 20’ye indiğini yazıyor.

Bir tane güzel surat, suratın üzerinde bir sürü işaretlemeler, yok buraya önlem, buraya felç buraya kalojen! İmdaaaaaaaat! diye bağırmak isterken, alaycı bir gülümseme takınıp, okumaya devam etmeye zorladım kendimi. Bir su istedim acil. Malum uçaktayız ve cildimizden su hızla çekilmekte. Benim moralimin bozulduğu kadar, sizinki de bozulsun istediğimden açıklıyorum: Bir kadının dudakları 14 yaşında dolgunluk ve tazelikte zirve yapıp, yavaştan sönmeye başlıyormuş.

Yapılan araştırmalar göstermiş ki, asıl önemli olan kırışmadan önce alınan önlemlermiş. Bu nedenle, suratına bakıldığında ’e ne varki senin suratında’ denilecek yaştakiler gidip, o erkenin de erkeni mimik yerlerine, minik operasyonlar yaptırsalar fena olmazmış. Amerika’da estetisyene gitme yaşı hızla düşmüş ve 20’lerin başına kadar inmiş. Yazıyı yazan 30 yaşında. Bu konuya yerinde incelemek için, Manhattan’ın en ünlü estetik cerrahlarından birine gitmiş. Ben ne yapayım demiş? Adamın ona verdiği programı okuyunca dehşete düştüm. Kalojen yükleyen lazer tedavisi 6 hafta, gözlere dudak kenarlarına falan botox ve ayrıca bişey iğneleri. Daha neler!!! (Fakat adamın adını not etmedim değil:) Anladım ki, ilk jenerasyon kadınlar eskidi. Onlar, ’kırıştım yardım edin, suratımı kesin biçin, komik de görünsem şu halimi düzeltin’cilerdi. Şimdiki yeni jenerasyon da: erken davranıp, kırışmadan ve bir yerim kesilmeden önlem almam lazım’cılar. Of Allahım, kadın olmak ne zor. Ömür, çok yavaş geçen ve 14’ünde dudaklarımız en tombalakken biten bir bahar gibi olsaymış ya. Buzdolabından çıkmış et gibi, gitgide pörsümemiz, çürümemiz şart mıydı? Bunları düşündürdü bana o yazı, ne yalan söyliyeyim. Ki normalde, yüzlerini zamana, neşenin ve acının ellerine teslim edenler daha güzel, mücadeleci yüzlerden. Bir sonraki sayfada, güneşin cildimizdeki önlenemeyen zararları üzerine bir yazı daha vardı. Uvb ışını var ya, o cildimizi kızartıp bronzlaştıran ışınmış, o derinin üst katmanlarına zarar verirmiş. Güneş kremleri onu engelleyebilirmiş. Fakat, bir de uva ışını var. Derinin çok derinine gidip, renk değişimi yapmıyor. İnsan, onun verdiği büyük zararı anlamıyor. Kalojen tabakasını tahrip ederek, cildimizi mahvediyor.

Bunları okurken, uçağın penceresinden, ellerime, kollarıma yüzüme çok keskin güneş geldiğini fark ettim. Ona asitmiş gibi davranıp, üzerimden silkelercesine, pencereyi indirip, ellerimi kendime doğru çektim. Sonra, düşüncemde biraz daha ilerleyip, bir kadın olarak ömrümü böyle geçirmek istemediğime vardım. Pencereyi açıp, inadına güneşe baktım. Güldüm. İz kalana kadar güldüm. Ben buydum. Ben, kaşımı çattıran şeylere gülmeye çalışan ve öyle şarkılar yapan biriydim. Bir sonraki sayfada Meksika’daki tatil yerleri vardı. Burdan kalktım, oraya oturdum.

:): hergün yapın

:(: hergün yapmayın ama yaparsanız da yapın

>:(: ben çok yapıyorum ve yapmaya devam edicem

:O: çünkü böyle, ooooooolmam olaaamam dedim, içlerinde duraamam dedim, dışlarında ka-la-maaam dedim.
Yazarın Tüm Yazıları