BU yıl TÜYAP Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı Gülten Dayıoğlu.
Türkiye’de üç kuşaktır, çocuklar onun kitaplarını okuyarak büyüdüler. O, çocuklara insancıl, hoşgörülü, sevecen bir dünya armağan etti.
Yaşamakla yazmak arasında bir bağlantı bazı yazarlar için çok güçlüdür. Gerçekten de onu tanıdığınızda, onunla konuştuğunuzda bu kitapların yazarı zaten başkası olamaz yargısına varabilirsiniz.
Yazmıştım. Yunus Nadi Armağanı’na Döl başlıklı ürünü ile katılmış ve ödül almıştı. Ondan sonra bütün yazarlık aşamalarını izledim, üstelik aynı yayınevinde buluşmamız da dostluğumuzu pekiştirdi.
Yalnız kendi başarıları kendi yazarlığı ile yetinmedi, kurduğu vakıfla da çocuk edebiyatının gelişmesine, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu.
Faruk Şüyün’ün fuar için hazırladığı Bir Yaşamış, Bir Yazmış-Gülten Dayıoğlu kitabında ayrıntılı yaşamını okuyabilirsiniz.
* * *
ÇOCUKLUĞUNU geçirdiği Kütahya’yı duygulu biçimde anlatır. Aile kırgınlıkları, ana-baba ayrılıkları, mücadele ve her şeye rağmen hayata gülümseyerek bakma...
Çoğumuzun meslek seçiminde, özellikle edebiyatı sevmemizde, ona tutkuyla bağlanmamızda öğretmenlerimizin rolü büyüktür. Gülten Dayıoğlu’nun yazarlığı seçmesinde aynı rastlantıyı okuyacaksınız:
“Kütahya’da 30 Ağustos İlkokulu’ndan mezun oldum. Beni yazarlığa ilk teşvik eden, doğuştan yetenekli olduğumu keşfeden öğretmenim Ayşe Bumin’di. O Bir Köy Enstitülüymüş. Hayatımın dönüm noktası oldu o. Yazılı anlatım ödevlerine bakarak ‘sen yazar olacaksın’ demeye başladı bana. Sonra tuttu elimden Vahitpaşa Kütüphanesi’ne götürdü...”
Ayşe Bumin Öğretmen, yazarlığının 30. yılında onu sevgi dolu bir mektupla kutladı.
Acılar yıllar sonra anılara dönüştüğünde bizde buruk bir gülümseme yaratır. Ana-kız Mahmutpaşa’dan aşağı iniyorlar, çok acıkmışlar, Nişantaşı’na kadar dayanacak halleri kalmamış, bir aile lokantası diye girdikleri yer meşhur Pandeli. Yemeği afiyetle yiyorlar. Hesap geldiğinde bakıyorlar, bu bir servet. Annesi gidiyor, kuyumcuda bir sarı lira bozdurup geliyor, hesabı ödüyor.
Gülten Dayıoğlu’nun öğretmen olmasının, çocukların dünyasını bilmesinin, eserlerinin okunurluğunu artırdığını söylemek bir kehanet olmaz.
Parasızlık yüzünden annesinin ameliyatının zorluğunu anlattığı sayfaları da okursanız, bazı sorunların çözüme kavuşmadığını algılarsınız.
Aşkın hasını da bu anılarda buldum. Eşi Cevdet Dayıoğlu’na askerdeyken tam yirmi yedi sayfa mektup yazmış.
Ünlü Fadiş romanı neden Kurtuluş Savaşı ile başlar. Bunu da anılarında buluyorsunuz...
Dayıoğlu çok sevdiği öğretmenliği de daha çok sevdiği yazarlık uğruna bırakmak zorunda kalmış. İnanıyorum ki, ömrü boyunca yapmak zorunda kaldığı en zorlu tercih sınavıydı...