Türkiye fotoğrafında kadın yok

Gerçek budur.

Haberin Devamı

Kimileri, her ne kadar o fotoğrafta kadınların da olduğunu iddia etse de, ne yazık ki biz kadınlar, o fotoğrafta yokuz.
Varsak da “izin” verildiği kadar varız.
Bu cümleleri yazarken midem bulanıyor.
Çoğu zaman, kimse o fotoğrafta bir kadın olup olmadığına da bakmaz.
Aklına bile gelmez kadın nerede, neden yok?
Kadını önemserMİŞ gibi yapanı çok var. MIŞ gibi yapmayı bile çok göreni de var.
Çoğunun kadın konusu umurunda değil ve kadın bi yerde olsun da istemiyor.
O fotoğrafta olan da, yok sayılıyor. Direneni de bezdirene kadar uğraşan çok.
En iyi işleyen yöntem de bel altından vurmak, ahlak, edep diyerek ezmek.
En medeni olduğunu söyleyen erkekler tarafında da kimi zaman durum bu.
Bi bakıyosun kafana ilk o çakıyo.
Kafamızı azıcık topraktan yukarı uzatsak, yeni filizlenen bir bitki gibi, kesin “yanlışlıkla” ezip geçen birileri olur.
Kadınlar da, sabırla, bahçenin başka bir köşesinden kök salıp bir şekilde büyümeye çalışır.
Ne tükenmek bilmeyen azimle gelmişiz şu dünyaya. İçinden hayat çıkarabilmenin gücü bu işte!
Son zamanlarda kadının yokluğu/silinişi daha fazla fark edilir hale geldi.
Buna sevinmeli yani... Komediye bak.
Kadınlar fotoğraftan tamamen silinmeye başladıkça, seslerini yükseltmeye daha büyük azim ve kararlılıkla başladılar.
Hem birbirlerine, hem de inandıkları doğrulara daha sıkı tutunmaları gerektiğini de anladılar.
Lakin...
Gazete alemine bakıyorum.
Kaç tane kadın genel yayın yönetmeni veya yönetici var?
1-2 tane sanırım.
Daha fazla varsa gerçekten özür dilerim. Bilmemek benim ayıbım olsun.
Da bu mu yani?
1-2, 3-5!
Yazarlara bakın.
Bi kıyaslayın kaç kadın kaç erkek yazar var diye...
Ama erkek yazarların “çoğu” kadınları “savunuyor”, destekliyor Allah için.
Boynuz kulağı aşmadığı sürece!
Meclis’e gittim haziranda. Sinirlerim iyice bozuldu.
Müthiş kadınlar var, ama seslerini “eşit” derecede duyurmak için daha ne yapmaları lazım bilmiyorum.
Sanki mahsusçuktan göstermelik araya serpme getirilmişler gibi davranılıyor gibi. Hava öyle kokuyor en azından.
Haklarıyla gelen kadınlara sanki lütufta bulunulmuş gibi bakılıyor.
Kafa bu yani, kafa.
Oysa ne o kadınlar bu tutumu hak ediyorlar, ne de o adamlar o kadınların eline su dökecek kapasitede.
Güzel olmak avantaj derlerdi, oysa güzel olmak kesin bela!
Dekolten de varsa yanında, kovuldun gitti.
Hem eşitlikçi, çoğulcu, kadına destek olduğumuzu söyleyen bizler kendi hemcinslerimize karşı ne kadar içten desteğiz?
Rekabetin en kötüsü başımıza bela.
Bütün kaleler tutulmuş, hemcinslerini bi şekilde bertaraf etmen şart gibi sunuluyor tepsidekiler.
Arena’da dövüştürülen aslanlar gibiyiz.
Yine midem bulanıyor.
Kadın yazarlar da fırsatını buldukça birbirlerinin kafasına taş atıyorlar o köşeden karşı köşeye.
Gözde Kansu tabi kovulur Bakan’ın ağzından çıkan iki cümleyle.
Yerine de tabi bir erkek getirilir.
Bunun adı gözdağı şekerim!
Bundan sonra bütün kadın sunucular ekrana çıkmadan şöyle bi kendini derler toplar da öyle çıkar.
İnsanlara baskı kuracaksan ya kazancıyla oynayacaksın ya inancıyla tehdit edeceksin.
En şahane baskı yöntemidir, işe yarar.
Otosansür başlar.
İşini kaybetme korkusu gerçek bir duygudur.
“Onun başına geldiyse benim de başıma gelebilir” duygusu berbattır.
Öcüdür, öcü.
Uzaktan konuşması kolaydır.
Erkek Dünya’sından çektiğimiz yetmiyormuş gibi, öcülerle de savaşmak zorundayız.
Bi “böh!” deriz görürsünüz ama!
Yonca
“Hatice” değil “Netice”

Yazarın Tüm Yazıları