Türkan Saylan: İftira ettiler

HABER kötü. Türkan Saylan ne yazık ki... Kötü.

Uzun süredir görmekte olduğu kemoterapi tedavisi kesiliyor. Ve uyutuluyor. Doktorlarıyla konuşuyorum dün. Doktorlar sözcükleri dikkatle seçiyor ama, verdikleri yanıt yine de çok tatsız:

"Bugünden yarına bir şey olabilir, beklentisi bir haftadır var. Bitti, zaten çoktan bitmişti."

Ne demek bitti? Tıbbın yapacağı başka şey kalmıyor artık, bitti demek, bu demek. Ve Türkan Hanım uyutuluyor, bilinci kapalı.

SON KONUŞMA

Birkaç gün evvel hastanede doktor arkadaşlarıyla sohbet ediyor. Söz dönüp dolaşıp evinin aranmasına ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Ergenekon’la bağlantı iddiasına geliyor.

Saylan’ın ilk sözü evi aramaya gelen polislerle ilgili. Daha önce söylediğini tekrarlıyor:

"Evi aradılar, ama bana rahatsızlık vermediler. İyi davrandılar."

İnsancıl yaklaşım içinde:

"Onlar, kendilerine verilen görevi yaptılar. Nazik davrandılar."

Sohbet daha sonra olayın özüne iniyor. Asıl meseleye. Türkan Hanım:

"Çok üzüldüm, aklımdan bile geçmeyen şeyler. Darbe filan, nereden, nasıl ilgi kurdular anlamadım."

Hele de, bazı yayınlar. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile PKK arasında bağlantı iddiaları içeren kasıtlı, gerçek dışı yayınlar.

Yılların sivil toplum örgütü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni PKK ile darbe arasında sıkıştırmak denemeleri.

Türkan Hanım devam ediyor:

"İftira ettiler, hem de fena halde iftira ettiler."

ÖZÜR DİLEMEK

Ömrü boyunca onca öğrenci yetiştirmiş, onca insana el uzatmış ve bu uğurda çırpınmış bir insan, son günlerinde, belki de son sohbetinde hayal kırıklığını dile getiriyor:

"İftira ettiler."

Ülkenin aydın ve çağdaş bir insanını devlet bu kırıklık içinde uğurluyor.

Bana kalırsa, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, Türkan Saylan’dan özür dilemek zorunda. Cumhurbaşkanı, yani Cumhurun başı görevini işte böyle durumlarda hatırlamalı.

Saylan’ın başına gelenler, demokrasiye ve çağdaşlığa inanan insanlar açısından tam hüsran. İnsanların ülkesine duydukları inançta güven kaybı. Bu kayıp kolay geri gelmiyor. Hele de, toplumu derinden yaralayan olayların birbiri arkasına geldiği bir ortamda güven kaybı, insanları oradan oraya savuruyor.

Yaşadığımız şu günler ilerde çok acı biçimde anlatılacak, ibretle yazılacak.

Türkan Hanım şu anda artık uyutuluyor.

Cemil Çiçek’ten açıklama

BİR gazetede 2007’de "Kürtçe ajanda" başlığı ile bir haber yayınlanıyor.

Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, 2007’de Türkçe ve Kürtçe ajanda dağıtıyor. Savcılık gazetenin bu haberini ihbar kabul ediyor. Tanrıkulu hakkında soruşturma açılması için Adalet Bakanlığı’ndan izin istiyor.

Bakanlık izni veriyor ve Tanrıkulu ile ilgili yargı süreci başlıyor.

İki gün önce ben bunu yazıyorum. İzni veren Adalet Bakanının Cemil Çiçek olduğunu belirtiyorum.

Önceki gün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek arıyor ve düzeltiyor:

"İzin verildiği tarihte ben Adalet Bakanı değildim. Seçimlerde, bildiğiniz gibi, üç bakan değişiyor, biri de Adalet Bakanıdır, ben görevi bırakmıştım. Kayıtlara baktırdım, soruşturma izni 28 Haziran 2007’de verilmiş, bir ay sonra seçim vardı ve ayrılmıştım. Soruşturma iznini veren ben değilim."

Çiçek
’in açıklamasına göre, o tarihte izni veren yine dönemin Adalet Bakanı değil, ilgili genel müdür ve müsteşar yardımcısı. Çiçek:

"Seçim nedeniyle üç aylığına göreve gelen bakanlar, bu gibi konularda imza atmıyor, bürokrasiye bırakıyor."

Cemil Çiçek
’ten özür diliyorum. O da, aramızda geçen uygar sohbeti şöyle bağlıyor:

"Özellikle Kürtçe ve Kürt Sorunu ile ilgili olarak ara sıra eleştiri alıyorum. Zaman içinde hepimiz değişiyoruz. Ben de, değişmiş olabilirim, bazı konulara bugün, düne göre daha farklı bakıyorum, hepimiz daha farklı bakıyoruz. Mesela, bir zamanlar yabancı sermayeyi tabu haline getiren bazı solcular, bugün yabancı sermayeyi savunuyor."

Ünlü söz her zaman geçerli, değişmeyen tek şey var, değişmenin kendisi.
Yazarın Tüm Yazıları