Paylaş
SOVYETLER Birliği otomobilden başka her şeye benzeyen Moskoviç'i üretmek için Bulgaristan'da büyük bir fabrika kurmuş.
Bu fabrika bir zamanlar bizdeki montaj sanayiinin aynısı...
Otomobilin bütün parçaları Rusya'dan geliyor, Bulgaristan'daki fabrikada birleştiriliyor.
Üretilen bu otomobiller Bulgaristan'da satılacağı gibi, birçok demirperde ülkesine de ihraç edilecek.
Bulgarlar çok sevinçli.
İlk montaj otomobil tamamlandığı zaman bir tören düzenlenmesine karar veriliyor.
Törene Devlet Başkanı Jivkov da katılacak. Ancak mühendisler bir bakıyorlar ki gelen parçalar arasında direksiyon yok.
Durumu hemen Moskova'ya bildiriyorlar, ama yanıt alamıyorlar.
Çaresiz, ilk otomobiller direksiyonsuz olarak törene hazırlanıyor.
Jivkov gelince durumu görüyor ve hiddetle direksiyonların neden takılmadığını soruyor.
Kendisine durumu anlatıyorlar ve bütün ısrarlara rağmen Moskova'nın direksiyonları bir türlü göndermediğini söylüyorlar.
Jivkov o hırsla Brejnev'i arıyor:
‘‘Yoldaş Brejnev, otomobilleri ürettik ama direksiyonları olmadığı için kullanamıyoruz.’’
Sovyet lider gayet sakin yanıt veriyor:
‘‘Zarar yok yoldaş, siz kullanın, ben direksiyonu buradan çeviririm.’’
* * *
Bu fıkra Sovyetler'in yıkılmasının üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen Bulgaristan'da hálá anlatılıyormuş.
Bizim büyük umutlar bağladığımız IMF patentli ekonomik program duvara toslayınca, ister istemez bu fıkra aklıma geldi.
Yüreğim burkularak bizim otobüsün direksiyonunun da IMF'nin elinde olduğunu düşündüm.
Bunca sıkıntı, bunca eziyet hepsi bir MGK toplantısı gerginliğiyle káğıt şatolar gibi yıkıldı gitti.
Aslında Türkiye 1950'den bu yana hep direksiyonu başkalarının eline teslim etti.
1950-1960 arasını geçiyorum, çünkü o bir plansızlık, programsızlık dönemiydi.
O nedenle de 1960'tan sonra planlı döneme geçildi.
Ama bugüne kadarki planlı, programlı dönemlerin tümü gelip gelip duvara tosladı.
Neden böyle oldu?
Direksiyonu hiçbir zaman elimize aldığımız ulusal bir program yapamadık da ondan.
Az mı IMF'li programlar uyguladık?
Hiçbiri bu ülkeyi düzlüğe çıkarmaya yetmedi.
Yazık ki bu sefer de öyle oldu.
* * *
Şimdi yine yeni bir umudun peşine takıldık, gidiyoruz.
Dünya Bankası'ndan çağırdığımız ve ekonomiyi emanet ettiğimiz Kemal Derviş dileriz uzun ömürlü olur.
Bilgisi ve becerisiyle ülkeyi düzlüğe çıkarır.
Şuna emin olsun ki milletçe ona dua ediyoruz.
Ancak şeytan bu ya, insanın aklına olmadık fitneler sokuyor.
Acaba Kemal Derviş'i gerçekten de biz mi çağırdık, yoksa yıllardan beri Dünya Bankası'nda çalışan bu değerli vatandaşımızı Amerika mı görevlendirdi?
Eğer Ecevit çağırdıysa, Başbakanımızın aklına bu ad neden daha önce gelmedi dersiniz?
Bu adı bir gece ansızın fısıldayan ilham perisi kim acaba?
Neyse, fazla karıştırmayalım. Hepimiz iyimser olmak istiyoruz, zaten başka çaremiz de yok.
Yalnız hiç kuşku duymayacağımız bir durum var. O da şu:
Otomobilin direksiyonu bu kez de bizim elimizde değil.
Her kimin elindeyse, bari bu kez şu mereti doğru yöne çevirse.
Kafamızı yine duvara toslamasak.
Paylaş