Paylaş
JAK Eskinazi, babası konfeksiyoncu olmasını istemediği için İstanbul Teknik Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği eğitimi alıp 1975’te mezun olur. Ama iş hayatında kısa sürede mühendislikten baba mesleğine döner. Böylece küçük bir konfeksiyon atölyesinden, dünya devleri Zara ve H&M’in en önemli üreticilerinden biri olmaya kadar uzayan heyecanlı bir hikaye başlar. Heyecanlı, çünkü bu hikayenin içinde Çin’le rekabet de var, Mısır’da Arap Baharı günlerinde Kahire’deki fabrikada başlarına gelenler de...
“Türkiye’de hazır giyim öldü” diyenlerin yanıldıklarını, Türkiye’nin 1 milyar nüfuslu bir pazara hitap ettiğini belirten Eskinazi, bugün kendilerinin dünyanın her yerinde üretim yapabilecek organizasyon becerisi ve esnekliğine sahip küresel bir üretici olduklarını söylüyor. Bu sözleriyle aslında ‘üretim nehri’nin de iyi bir takipçisi olduklarını dile getirmiş oluyor. Üretim nehrinin dünyadaki ucuz işgücünü takip ettiği düşünülür. Nehrin başını fazla eğitim gerektirmeyen konfeksiyon sektörü çeker. Hangi ülkede işgücü ucuz kaldıysa üretim nehri oraya doğru kıvrılır. Geçtiği ülkelerin emeğini hazır giyim ürünlerinin üretimi için kullanırken, diğer sektörlere de yatırım ve kalkınma için sermaye birikimi yaratır. Mesela bugünün zenginleri Japonya ve Güney Kore, 2. Dünya Savaşı sonrası konfeksiyon ve tekstil üreticisiydi. Türkiye, sanayileşme hamlesini 70’li yılllarda konfeksiyonla başlattı. Ardından beyaz eşya, televizyon, elektronik ve otomotiv geldi.
Jak Eskinazi ile hazır giyimde İzmir’in geleceğinden mağazalardaki yüzde 70-80 indirimlerin perde arkasına, çok kazanmanın sırlarından gelecek yılın erkek modasına kadar tam anlamıyla iğneden ipliğe bir sohbet yaptık. Söz Eskinazi’de...
Urbadan Zara’ya
Eskinazi ailesi 1920’li yıllardan bu yana konfeksiyon ve dokuma işleri yapıyor. O yıllarda çalı koparan denilen aba, urba tipi kaba kumaşlar üretilirmiş. İlk işyerleri ise Şadırvanaltı’ndaymış. Sonra, Kapılar’daki eski İngiliz Hanı’nda, İngiltere’den gelen tezgahlarda kumaş dokunmaya başlar. 40’lı yıllarda ise aile seneyi üç parçaya bölerek çalışmaya başlar. Yıl boyu dokunan kumaşlar dört ay kesilerek dikime hazırlanır. Yazın ise İzmir’de konfeksiyon olmadığı için vapurla İstanbul’a dikime götürülür. Sonbaharda dikilmiş pantolon ve takım elbiselerle İzmir’e dönülüp satış yapılır. Fevzipaşa Bulvarı’nda 1957’de İzmirlilerin yakından tanıdığı Alsa Giyim açılır. Sonra ihracatçılara fason iş yapan küçük bir atölye, birkaç yıl sonra da Roteks kurulur. İlk ihracat 1986’da Belçika’ya yapılır, ilk müşteri ise ünlü C&A zinciridir. Üretim artınca 1988’de Çankaya’daki atölyelerden Çamdibi’ne geçilir. 1990’da ise Çiğli Atatürk OSB’de fabrika kurulur. Şimdi, Zara ve H&M gibi dünya markalarına üretim yapıyor.
Kriz mi, o da ne?
Dünyanın her yerine mal gönderdiğimiz için Avrupa’daki kriz ihracatımızı fazla etkilemedi. Zara ve H&M çok önemli iki müşterimiz. Roteks ve Spot’taki ihracatımızın 82’sini bu iki gruba yapıyoruz. Bu markaların dünyanın her yerinde mağazaları olduğu için bizim mallarımız da dünyanın her yerinde satılıyor. Güney Amerika’ya, Japonya’ya mal gönderiyoruz. Her iki marka da yılda ortalama 250 mağaza açtıkları için ciro sıkıntısı olmuyor. Örme konfeksiyon yapan Spot adlı grubumuzun aylık üretimi 1.5 milyon parça. Dokuma konfeksiyonda Roteks’in ihracatı ise ayda 650 bin parça ve pantolon ağırlıklı. Her iki grubun toplam ihracatı yıllık 150 milyon doları buluyor.
Üretim nehrini takip ediyor
Biz müşteriye istediği fiyattan mal verebilmek için dünyanın her yerinden kumaş getirip, dünyanın her yerinde üretim yapabilecek esneklikte firmalarız. Nerede uygun koşul varsa oraya gidip üretim yaparız. Global üreticiyiz. Organizasyon işini çok iyi yapıyoruz. Romanya’ya 1997’de gittik, 2005’e kadar orada fabrikamız vardı. Mısır’da çalıştığımız beş yılda bin kişiye kadar çıktık. Fasonlarla beraber 4-5 bin kişilik istihdam yaratıyorduk. Çin’de de ücretler yükseldiği için hazır giyimde artık Türkiye’nin rakibi değil. Çinliler fiyat tutturabilmek için Vietnam’a, Kamboçya’ya üretim yaptırmaya başladı. Bangladeş’e bile girdiler. Şu anda en büyük rakibimiz Bangladeş. Orada aylık işçilik maliyeti 35-40 dolar. Bizde ise çalışanın işverene maliyeti 700 dolar. Zaten Roteks’le Mısır’a gitmemizin nedeni buydu. Mısır’a gittiğimiz zaman ücretler 100-150 dolardı.
Kılıç kalkanla maaş arabası soyuldu
Mısır’da beş yıl çalıştıktan sonra Arap Baharı ayaklanması başlayınca üretimi ve yeni fabrika binası inşaatını durdurduk. Maaş arabamız bile soyuldu. Ellerinde kılıç, kalkan büyük bir ciple bizim maaş arabasının üzerine çıktılar. Yaklaşık 150 bin dolar vardı. Sigortası vardı ama uğraşmak zorunda kaldık. Fabrikamızda ise üretilmiş çok mal vardı, limana götürecek cesareti bulamadık. Sigorta şirketi sigorta yapmadı. Ama mal siparişi verenler tolerans gösterip durumun sakinleşmesini bekledi. Fabrika Kahire’de olduğu için İskenderiye’deki limana götürünceye kadar sıkıntı çektik. Onları da yükledikten sonra Mısır’ı terk ettik.
Tekstil, konfeksiyon bitti diyenler yanıldı
İtalyanlar artık sanayi üretiminden çıktı. Dünya nüfusunun yüzde 1’ine hitap eden butik tarzı üretim yapıyor. Dünyada bin-bin 500 dolar verip jean alabilen yaklaşık 65–70 milyon kişilik üst düzey gelire sahip nüfus var. Türkiye’nin ise dünya nüfusunun yüzde 15-20’sine, yani yaklaşık 1 milyar kişiye hitap edebilen fiyatta mal üretebilen üretim altyapısı var. Tüketim eğilimleri artan 150 milyon nüfuslu Rusya, Azerbaycan, Ortadoğu bölgeleri bizim için büyük fırsat. “Türkiye’de hazır giyim, tekstil bitti” diyenler yanıldı. Artık tekstilin ve ucuz malların merkezi Kahramanmaraş, Gaziantep. Kaliteli hazır giyimin merkezi ise İzmir, İstanbul, Bursa. Hazır giyimde dış piyasa koşullarına göre hızlı davranmak gerek. Bu alanda İzmir’in eğitimli işgücü, limana yakınlık gibi avantajları var.
Çok kazanmanın sırrı
Moda olan bir mal piyasaya ilk girdiğinde fiyatı 100 lira ise, kim ona yakın fiyattan satabilirse katma değerden o kadar çok pay alıyor. O mal Çin’de üretilmeye başladığı zaman fiyatı 10 liraya kadar düşüyor. İniş sırasında ne kadar yüksekten girerseniz katma değerden o kadar çok kazanırsınız. Bu rakam 50–60 ya da 70 lira olabilir. Yüksek fiyatı yakalayabilmek için malı çok çabuk yapıp piyasaya girmeniz gerekiyor. Dünyada hangi malın iyi gittiğini takip edip hızla teklif vermeniz gerekir. Eskiden yılda iki defa yaz ve kış modası olurdu. Şimdi mağazalar üç haftada bir vitrin değiştiriyor. Zara’ya gittiğinizde 15 gün sonra aynı malı göremezsiniz. Devamlı mal değişir. Mağazalar müşteriye, “Beğendiğin ürünü hemen al” dürtüsü getiriyor. Eve gidip düşüneyim, alayım derken geri geldiğinizde malı yerinde bulmayabilirsiniz.
Mağazada fiyat nasıl 180’den 80’e düşüyor
Mağazaya girdikten sonra bir malın mesela üç haftada satılıp orayı terk etmesi gerekir. Raftaki yerine daha önce sipariş edilmiş başka bir mal gelecektir. Üç haftadan sonra orada kalırsa zarar yazmaya başlar. O nedenle satıcılar 15 gün boyunca malın yüzde kaçının satıldığını takip eder. Üç haftada satamayacağını görürse hemen fiyatı düşürür, çünkü mal bitmezse stok maliyeti çok daha yüksek olur. Depoya gidecek, masrafı ne olacak hepsi ayrı bir hesap. O nedenle mal outlete gidinceye kadar satıcı ne koparırsa kardır.
Bu kış erkekler renkli pantolon giyecek
Erkeklerde şimdilerde kırmızı, sarı, mor pantolon modası var. Önümüzdeki kış aylarında da sarı, mor, koyu sarı, kiremit rengi pantolonlar erkeklerde moda olacak. Her zaman yeni bir şey olmalı ki satış sürsün. Zaten moda bir döngü. Mühim olan dolaptakini attırıp yerine yenisini koydurabilmek. Bazı insanlarda ise mağaza alışkanlığı vardır. “Bu benim kesimim” der, hiç giymeden ceketi, pantolonu alır çıkar. Markaların tüketiciye vermiş olduğu güven ve alışkanlıklardır bunlar. Zaten markanın değeri de böyle oluşur. Aynı kaliteyi, müşterinin zevklerine ve günün modasıyla uygun sürdürebilme iyi markaların özelliğidir.
Paylaş