Paylaş
Evet dijitalleştik, hem de çok hızlı dijitalleştik. Aylardır birçok ihtiyacımızı karşılayabilmek için, sosyal bir varlık olarak yaşamımızı sürdürebilmek için, moralimizi ve motivasyonumuzu yüksek tutabilmek için bunu yaptık. Belki de yıllarca sürebilecek dijital dönüşümü, pek çok alanda eşik üstüne eşik atlayarak çok kısa bir sürede gerçekleştirdik. İlk zamanlar marifet gibi de övündük bu durumla. Zaman geçtikte anladık ki bizi hayata bağlayan şey teknolojik aletlerimizin kabloları değilmiş, sosyal ağlar değilmiş, market alışverişimizi telefonda yapmamızı sağlayan uygulamalar değilmiş… Bizi hayata bağlayan, bir arada olabilmek, gönlümüzce eğlenebilmek, birbirimize gülümseyebilmekmiş.
Bu hafta sonu kar yağışı başladığında herkesin aklında tek bir soru vardı: “Acaba tutar mı?” O kadar merak ettik ki sık sık pencereden bakıp takip ettik, birbirimize sorduk, hava durumu haberlerine baktık. Ve evet sonunda tuttu! İstanbul’da ve birçok ilimizde, bu sabah uyanıp heyecanla pencereye koşanlar bembeyaz bir manzarayla karşılaştı. Peki sonra ne mi oldu; herkes markete gitmek üzere sıkı sıkı giyinip evden çıktı.
Özellikle de çocuklar! Tabii yolda birazcık da kar topu savaşları yapılmış olabilir. Uzun zaman sonra sokaklarda ilk defa çocukların cıvıltısını, şen kahkahalarını duyduk. Sadece çocukların mı? Haber klişeleri arasında yerini alan “karın keyfini yine çocuklar çıkardı” manşeti bu defa hepimiz için atılmalı; çünkü karın keyfini bu defa sokağa çıkma kısıtlamalarına rağmen hepimiz çıkardık. Sanki salgın bitmiş, dertlerimiz sona ermiş gibi bir süreliğine hepimiz evlerimizden dışarı çıktık ve kendimize beyaz bir sayfa açtık. İşte o beyaz sayfaya da not düşülen tüm hatıralar sosyal medyaya yansıdı. Karlı fotoğraflar içimizi ferahlattı.
Normalde bugün size, ülkemize temsilci atamayan sosyal medya şirketleri için 19 Ocak’ta açıklanması beklenen reklam yasaklarından bahsedecektim ama elim gitmedi açıkçası. İçimiz dışımız yasak oldu. Nasıl olsa birçok kaynaktan karşınıza çıkar haberler. Gelin bugün güzel şeyler konuşalım, güzel şeyler düşünelim, umut edelim, hep birlikte bembeyaz sayfalar açalım. İnanmak zorundayız; her şeyin eskisi gibi olacağına, hatta eskisinden de güzel olacağına inanmak zorundayız.
Özdemir Asaf’ın Umut Yaprakları gibi biz hep hazır olmalıyız.
“Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgârlarında,
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar,
Seninle yeşerdiler, seninle soldular...
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.”
Paylaş