Paylaş
Gelin bu bilimsel gerçeklik olarak ifade edilen sonuçların bir kısmını sizlerle paylaşayım: 2050 yılına kadar okyanuslarda 4 kat daha fazla plastik çöp ve 2100 yılına kadar denizlerde 50 kat daha fazla mikro plastik olacak. IPCC’ye göre “son 50 yılda aşırı hava felaketleri 5 kat artış gösterdi”; WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Yaşayan Gezegen Raporu’nda belirtildiği üzere “son 50 yılda biyoçeşitliliğin %68’i yok oldu;” Nasa İklim raporuna göre “her on yılda bir buzulların %13’ü eriyor ve deniz seviyelerinin artışındaki önemli bir etmeni oluşturuyor”… The Global Environment Facility’e (Küresel Çevre Fonu) göre ise “her yıl 24 milyar ton verimli toprak, kimyasal tarım uygulamaları nedeni ile kaybediliyor.” Avrupa Birliği İklim Değişikliği Servisi Copernicus’a göre de “2021 yazı, bugüne dek Avrupa’da kayıtlara geçen en sıcak mevsim oldu…” (Umarım önümüzdeki yaz ayları geçtiğimiz yazı serin olarak hatırlamamıza neden olmaz.)
Global Forest Watch’a göre ise, “Dünya’nın kuzey yarımküredeki ağaç örtüsü kayıpları 2021’de, kaydedilen en yüksek seviyedeydi.” Araştırmaya göre kuzey yarımkürede 2021 yılı boyunca her dakika 10 futbol sahası büyüklüğündeki orman alanı yok oldu… Buna benzer iklim krizi ve iklim değişikliği kaynaklı can sıkıcı haberleri çoğaltmak mümkün (bu analizler için yararlandığım 1,5 derece ve Youth for Climate’a da teşekkür etmek isterim). Ancak her zaman olduğu gibi sorunları sadece belirtmek yerine, bu sorunlarla nasıl başa çıkabileceğimizi ve nasıl çözüm yolları geliştirebileceğimize de odaklanmak isterim. Yaklaşık bir yıl önce, 31 Temmuz 2021’de, ülkemizin dört bir yanında orman yangınları ile mücadele etmek durumunda kaldığımız bir süreçte, bu mücadelede bir tuzum olsun diye için “Orman yangınlarını önlemek için teknolojiden nasıl yararlanılabileceğine" yönelik bir araştırma gerçekleştirmiş ve hem ülkemizde, hem de yurtdışında bu odaktaki çalışmaları ve çözümleri Hürriyet’te paylaşmıştım.
Yazımın sonunda da şu öneride bulunmuştum: "...orman yangınlarına karşı tüm toplumun hassasiyetinin arttığı bu dönemde, büyük kurumlar ya da iş adamları üniversiteler nezdinde yangınla mücadele laboratuvarlarına da sponsor olmayı düşünmeli…” Bildiğim kadarı ile bugüne ana kadar bu çağrıma yanıt veren herhangi bir şirket ya da birey olmadı!.. Ancak Silikon Vadisi'nin önde gelen yatırımcılarından ve Amazon, Google, Slack gibi teknoloji devlerine yatırım yapmış John Doerr, bu ay başında Stanford Üniversitesi'ne, iklim değişikliği ve sürdürülebilirliğe odaklanacak yeni bir fakülteyi finanse etmek adına, eşi ve kendi adına $1,1 milyar bağışlayacağını açıkladı... Bu tutar, yeni bir fakülte kurmak için bir üniversiteye yapılan en yüksek ve aynı zamanda bir akademik kuruma verilen en yüksek ikinci bağış miktarı…
Doerr, iklim ve sürdürülebilirliği yeni bilgisayar bilimi olarak nitelendiriyor ve içinde bulunduğumuz dönemin belirleyici olduğunu vurguluyor: "İklim biliminin, gençlerin tüm haklı gerekçelerle hayatlarıyla ilgili yapmak istedikleri şey olduğunu düşünüyorum…” Geçen yıl Doerr, “Hız ve Ölçek: İklim Krizimizi Şimdi Çözmek İçin Bir Eylem Planı” adlı bir kitap da yayınlamış ve emisyonları azaltmak ve yenilenebilir enerji kullanımını artırmak için önerilerini paylaşmıştı. Doerr, tek bir sürdürülebilirlik odaklı fakültenin çözüm için yeterli olmayacağının da altını çiziyor: “Tıpkı birden fazla tıp fakültemiz olduğu gibi, bu problemin üstesinden gelmek için de birden fazla sürdürülebilirlik okuluna ihtiyacımız olacak.”
Fakültenin ilk dekanı olarak atanan Arun Majumdar’a göre de “21. Yüzyılın en temel sorunu ile karşı karşıyayız ve bu sorun, gezegenimizin karşı karşıya olduğu iklim, su, gıda ve diğer karmaşık sorunları kapsıyor.” Majumdar, tek başına hiçbir kurumun sorunu çözemeyeceğini, harekete geçmek için akademi, iş dünyası, kâr amacı gütmeyen STK’lar, hükümetler ve diğer birçok kuruluştan oluşan büyük bir ekosisteme ihtiyaç duyulacağını da belirtiyor.
Stanford Doerr Sürdürülebilirlik Fakültesi olarak adlandırılacak yeni fakülte, acil çözüm gerektiren odaklardan, gelecek nesilleri en çok etkileyebilecek sorunlara kadar hem kısa hem de uzun vadeli çözümlere odaklanacak. Tek bir akademik disiplindense; bir dizi disiplini barındıracak olan fakültenin, gezegen bilimi, enerji teknolojisi, gıda ve su güvenliği gibi akademik disiplinlere ev sahipliği yapması bekleniyor. Ayrıca, birkaç disiplinler arası enstitüye ve iklim krizine pratik politika ve teknoloji çözümleri geliştirmeye odaklanan bir merkeze de sahip olacak. Faaliyetine 90 öğretim üyesi ile başlayacak olan fakülte, önümüzdeki 10 yıl içinde 60 öğretim üyesini daha bünyesine katmayı planlıyor. Stanford, Doerr'den gelen bağışın yanı sıra 590 milyon dolar daha topladığını ve Üniversite’nin 70 yıl sonraki ilk yeni fakültesi olan Stanford Doerr Sürdürülebilirlik Okulu'nu Eylül ayında açmayı hedeflediklerini de açıklamıştı.
Diğer pek çok önde gelen üniversite de iklim değişikliğine odaklanan disiplinler arası fakülteler kuruyor. Columbia Üniversitesi ve Arizona Eyalet Üniversitesi de iklim okulları oluşturmuş; Harvard Üniversitesi ve California Berkeley Üniversitesi gibi önde gelen üniversiteler de çevresel araştırmaları bir öncelik olarak belirlemeye başlamıştı.
Umarım Doerr'in bu atılımı, ülkemizde önde gelen iş insanlarını ve şirketleri de benzer çalışmalar gerçekleştirmek adına harekete geçirir; üniversitelerimiz de iklim bilimi odaklı çalışma ve projelere daha fazla odaklanır…
Karbon yakalama teknolojileri öne çıkıyor
Halihazırda salınan sera gazı emisyonlarının küresel sıcaklığı artırmasını önlemek gittikçe zorlaşıyor. Net sıfıra geçişte ve emisyonlarla mücadelede karbon yakalama teknolojileri son günlerin iklim krizi odaklı çözüm önerilerinde en sık bahsi geçen yöntemlerden biri olmaya başladı…
Peki karbon yakalama teknolojileri nasıl çalışıyor?
Basitçe söylemek gerekirse, ana fikir, havadaki karbondioksiti absorbe edip atmosfere tekrar giremeyeceği bir yerde depolama doğrultusunda. Böylece daha fazla ısınmaya neden olan karbondioksitin, güvenli bir şekilde tutulması hedefleniyor.
Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli'nin Nisan ayı raporuna göre, küresel sıcaklık hedeflerine ulaşmak için, karbon giderme (carbon removal) ihtiyacı kaçınılmaz ve IPCC, ilk kez bir raporunda karbon giderme teknolojilerinin kullanımını tavsiye etti.
Birkaç hafta önce de Google'ın ana şirketi Alphabet, Elon Musk ve birkaç özel sermaye yatırımcı grubu karbondioksidi gökyüzünde vakumlamak veya çekmek; okyanusa geniş deniz yosunu ormanları dikmek gibi çözümler öneren girişimlere toplam 2 milyar dolardan fazla taahhütte bulundu. Biden yönetimi de çeşitli teknolojilerin geliştirilip test edilebileceği karbon giderme merkezi kurmak üzere ciddi bir bütçe ayırdıklarını açıklamıştı.
Bu alanda hizmet veren firmalardan olan Climeworks Eylül 2021'de İzlanda'daki en büyük tesisini açmıştı. Tesis, karbonu havadan filtreleyerek sıvıya dönüştürmek için modüler karbondioksit toplayıcı üniteler kullanıyor. Sıvıyı yeraltına pompalıyor ve burada İzlanda’nın doğal kayasıyla reaksiyona sokarak karbondioksiti taşa dönüştürüyor.
İsrailli bir start-up olan High Hopes Labs, karbondioksiti atmosferin üst kısımlarında hapsederek toplamayı kolaylaştıracak büyük balonlar konusunda iddialı. Karbon bir kez yakalandıktan sonra, diğer markalar onu ürünlerinde kullanmak için devreye giriyor ve atıkları değerli kaynaklara dönüştürüyor. Chicago merkezli Aether, elmas oluşturmak için karbondioksit kullanırken; Kanadalı spor giyim markası Lululemon, atık karbondioksitten kumaş elde etmek için çalışmalara başladı.
ABD'li girişim Verdox ise elektrikle yüklendiğinde CO²’yi havadan çekebilen bir plastik geliştirdi. Şirket, Elon Musk tarafından finanse edilen ve sonunda gelecek vaat eden teknolojilere 100 milyon dolar dağıtacak olan bir karbon giderme yarışmasında milyon dolarlık hibe kazanan 15 firmadan biri de oldu. Yöntem yalnızca laboratuvarda kanıtlanmış olsa da Bill Gates tarafından yönetilen bir fon da dahil yatırımcılardan 80 milyon dolar toplamayı başlardı.
Unutmamalıyız ki “Dünya insana ait değil, insan dünyaya ait…” Bu doğrultuda sürdürülebilirlik odağındaki çözümleri ve girişimleri paylaşmaya devam edeceğim…
Paylaş