Paylaş
Yaklaşık bir asırdır otomotiv endüstrisi, temel olarak mühendislikte mükemmellik doğrultusunda rekabet avantajı sağlamaya odaklandı. Bununla birlikte, arabaların sürekli daha da akıllı ve farklı servisleri destekleyecek şekilde bağlantılı olduğu bu dönemde, bu strateji tek başına yeterli olmuyor. Artık, arabalar kendi aralarında ve farklı nesneler ile de (trafik ışıkları, otopark noktaları, benzin istasyonları, araç servisleri, muayene istasyonları, vb.) haberleşmeye ve iletişime geçmeye başlıyor. 2021’e girerken şu bir gerçek; geleneksel otomotiv üreticilerinin tümü işlerinin ve sektörlerinin geleceği konusunda endişeliler ve bu doğrultuda büyük bir bilinmezlik olduğunda hemfikirler… Fakat, bununla birlikte, pazarın hangi yönde evrileceğine yönelik olarak net bir görüşe sahip değiller… Bu yazımda, dünya genelinde ulaşımdaki gelişmeleri tetikleyen trendleri paylaşarak, gelecekte ulaşımın nasıl olacağına dair bir ışık tutmak istedim…
Trafikte kara şimşeklere doğru
Otomotiv endüstrisini ve otomobillerimiz ile olan ilişkimizi kökten değiştirecek teknolojilerin en önde geleni kuşkusuz, son yılların da en popüler teknolojileri arasında gösterilen “sürücüsüz araçlar”. Sensör, görüntü işleme, makine öğrenme, haritalama ve iletişim teknolojilerindeki süreklilik gösteren gelişmeler, sürücüsüz araçları hayatımızın bir gerçeği haline getirmeye oldukça yakın. Bununla birlikte, halen tartışmaları devam eden; güvenlik konusundaki endişeler, makul fiyat beklentisi ve regülasyonların netlik kazanmaması gibi pek çok konu sürücüsüz araçların gelişimini ve piyasaya çıkışını etkiliyor (bugün, sürücüsüz bir aracın kaza yapması ya da arabada bir sorun oluşması durumunda suçun kimde olduğu sorusunun yanıtını halen aramakta).
Sürücüsüz araçlar birden hayatımıza girmeyecek
Pazarda bu kadar hareket olmasına ve yatırımların artmasına rağmen, belirsizliklerin de oldukça fazla olması, beklentileri yıllara yaymayı gerekli kılıyor. Tam anlamıyla sürücüsüz araçlara giden yolda, belirli aşamalardan geçileceğini öngörebiliriz. Örneğin, önce özel şeritlerde sürücüsüz otobüslerle karşılaşmamız (örneğin sürücüsüz metrobüsler), sonrasında sürücüsüz kamyonların limanlar ya da madenler gibi yük taşımacılığı için kullanılan iş alanlarında yaygınlaşması ve sonrasında da belirli şeritlerin tamamen sürücüsüz araçlara ayrılması gibi… Ancak, beklenmeyen krizlerin, bu tarz uygulamaları öngörülemeyecek şekilde hızlandırdığını da Korona ile birlikte deneyimlemiş olduk. Korona’nın başladığı Çin’de, sürücüsüz taksiler kullanılmaya başlandı bile.
İlerleyen dönemlerde sürücülü araçlar yasaklanabilir
Bugün için henüz erken olmasına rağmen, günümüzün en değerli otomotiv markası Tesla’nın kurucusu ve CEO’su Elon Musk’un öngörüsüne göre; “ilerleyen yıllarda sürücüsüz araçların yaygınlaşmasıyla birlikte sürücülü araçlar yasaklanabilir”… Google, Uber, Tesla gibi teknoloji devleri sürücüsüz araçlara yönelik hatırı sayılı bir yatırım yaparak, sektörün dinamiklerini ve geleceğini etkileyecek hamlelerine çoktan başladılar. (Google uzun yıllardır sürücüsüz araç çalışmalarını resmi olarak sürdürüyor ve San Francisco sokaklarında bu araçların testlerini gerçekleştiriyor. Ben de Silikon Vadisi ziyaretlerimde pek çok kez Google’ın Waymo araçlarına rastlamıştım). Geçtiğimiz aylarda Elon Musk da, Tesla’nın tamamen sürücüsüz sürüş özelliğini, 2021’in başlarında bir abonelik hizmeti olarak kullanıma sunacağını belirtti. Tesla’nın önemli bir özelliği konumundaki “auto pilot” servisi, otomatik fren, hızlanma, arabanın kendi kendine park etmesi ve sürücü asistanı gibi özellikleri desteklemekte. Yeni sürücüsüz sürüş özelliği ile birlikte arabanın şerit değiştirmesi, belirli trafik işaretleri ve trafik lambalarını tanıyarak bu ikazlara göre hareket etmesi de mümkün olacak, ancak yine de bu özellik ile tamamen kontrolün arabada olacağı bir sürücüsüz araç deneyimi beklememek gerekiyor. Şimdi, bu devlerin yanına Apple’ da somut olarak eklenmekte. Sürücüsüz araçlar ve dijital dönüşüm, iş modelleri ile birlikte, araba tasarımlarını, otomotiv ekosistemini, müşteri beklentilerini de kökten değiştirecek.
Araç sahipliğine ilgi azalıyor
Tüm dünyada paylaşım ekosisteminin etkisi ile birlikte, oldukça hızlı bir şekile yaygınlaşan araç çağırma uygulamaları, özellikle gençlerin araç sahibi olma düşüncelerini de etkiliyor. Y ve Z jenerasyonları özelinde gerçekleştirilen araştırmalar, bu jenerasyonların, özel araç sahipliğine ilginisin oldukça düştüğünü gözler önüne seriyor (bu süreç Korona ile birlikte değişse de, Post Koronada araç sahipliğine olan ilginin azalmasının devam edeceğini söylemek mümkün). Genç neslin ilerleyen yıllarda, gittikçe gelişen, artan ve ucuzlayan araç çağırma uygulamalarının etkisiyle, daha da az araç sahibi olacağı öngörülüyor.
Bağlantılı araçlar ile gerçek zamanlı bilgilendirmeler sağlanıyor
IoT (Internet of Things – Nesnelerin Interneti) uygulamalarının artış göstermesi ile birlikte trafikte pek çok yeni deneyimle karşılaşacağımız da oldukça net. Örneğin, bugün trafik ışıklarının bir kısmı bir aracın yaklaştığını anlayabiliyor; ilerleyen zamanlarda, sadece bir aracın orada bulunduğu bilgisinden ziyade, trafik kontrollerini de kolaylaştıracak biçimde aracın nereye gittiğini ya da hız sınırını aşıp aşmadığını da belirtebilecek pek çok yetenek farklı sensörler ile entegre ediliyor olacak. Buna benzer, akıllı duraklar sayesinde, bir otobüsün bir sonraki durakta ne zaman olacağı bilgisini, doluluk oranı ile görerek planlamalarınızı gerçekleştirebileceksiniz. Farklı bir örnek olarak, taşımacılıkta kullanılan bir kamyon yük miktarı ve emisyon ölçüsünü paylaşabilecek.
IoT ile ortaya çıkan büyük verinin analizi problemleri çözüyor, hayatı kolaylaştırıyor
Araç çağırma uygulamaları bir şehirde sürekli dolaşan araçlar ile on milyonlarca müşteriyi bir mobil uygulama üzerinden birbirine bağladığından dolayı, ortaya çıkan bu büyük veriyi doğru bir şekilde analiz edenler belirli problemlere yaratıcı çözümler de getirebiliyor. Bu araçlardan ve uygulamalardan gelen verinin analizi, şehirlerin çekim kalitesini de ölçümleyerek, operatörlere raporlar üretebiliyor. Öte yandan, araçlara entegre edilen sensörler yolların bozukluğunu raporlayarak belediyelere hangi bölgelerdeki bozuklukların önceliklendirilmesi gerektiğini bildiriyor. Arabaların artık hemen hepsinde default olarak gelen akıllı ekranların üzerinden de yakındaki restoranları görüntüleyip, siparişinizi verebiliyor ya da arabadan inmeden benzin ödemenizi yapabiliyorsunuz. Kısacası, IoT konsepti içerisinde araba, artık büyük veriye yönelik bir hareket problemi halini almış durumda. Otomotiv sektörü içerisinde yer alan oyunculardan, bunu anlayıp, veriye erişim ve doğru işleme yolunu bulanlar, fark yaratmaya başlayacak.
Araçlarda yazılım savaşı
Arabaların içinde, tüketici deneyimini yönetmek için de ciddi bir savaş var. Cep telefonlarında yaygın olarak kullandığımız ve alışkın olduğumuz işletim sistemleri araç içlerinde de hâkim olmaya başladı ve cep telefonları ya da giyilebilir teknolojiler arabayı yönetme adına temel kumanda haline dönüşüyor. Aslında, bu savaşın galibi şimdiden belli gibi; tüketicilerin büyük çoğunluğu, özellikle yeni jenerasyon, dijital DNA’larının akıllı telefonları tarafından temsil edildiği konusunda hemfikir. Mobil alışkanlıkların, bu kadar etkili bir hal aldığı günümüzde, otomotiv üreticilerinin de arabalar arasında bilgi transferini, cep telefonları arasında olduğu kadar kolay bir hale getirmeleri gerekiyor. Bu nedenle, müzik, e-mail, navigasyon gibi servislere alıştıkları biçimde erişim sağlamaları bir tercih sebebine dönüşüyor. Başka bir deyişle, artık arabalar, kendi donanım değerlerinden ziyade, eğlence üzerine inşa edilmiş birer bilgisayara dönüşüyor.
Alternatif bir ulaşım yöntemi- Hyperloop
Elon Musk, bir yandan Tesla’ya sürücüsüz araç yeteneği kazandırmaya çalışırken, bir yandan da “Hyperloop” adındaki projesi ile sıkıştırılmış hava akımı sayesinde çok büyük hızlara ulaşabilen kapsüllerle alternatif bir ulaşım yöntemini hayata geçirmeye çalışıyor. Uçaktan çok daha hızlı, bunun yanında daha güvenli ve ucuz olan hızlı tren, Los Angeles ile San Francisco arası 30 dakikada kat edilebilecek. Bu mesafe, araba ile 6 saatte, uçak ile ise yaklaşık 2 saatte gidilmekte.
Sürücüsüz araçlar mı drone lar mı, yoksa ikisi birden mi?
Bir yandan sürücüsüz araçlar gelişirken, bir yandan da hızla dronelar gelişmekte. Havacılık sektörünün lider kuruluşlarından Airbus, bu gelişime bambaşka bir yorum getirerek, bu iki konseptin birleşimi üzerine bir konsept tasarım ortaya attı. Bu konsept aracın bir prototipi geçtiğimiz yıllarda Cenevre Otomobil Fuar’ında da sergilendi. Sürücüsüz, elektrikli otomobil ve drone kombinasyonlu bu yaratıcı konsept şehir içi taşımacılık ve ulaşımın seyrini değiştireceğe benziyor. Tamamen bağlantılı bir düşünce ile hem karada hem havada yol alacak şekilde düşünülmüş olan aracın gövdesi sabit olmakla birlikte yol durumuna göre, teker ya da pervane sistemleri kiralanarak aracın ulaşım noktasına göre rota gerçek zamanlı olarak belirleniyor.
Uçan arabaları bekliyoruz…
Uzun süre sürücüsüz arabaların ulaşımdaki inovasyonun son noktası olduğuna inandık, ancak sürücüsüz arabalardan uçan arabalara giden yolda oldukça farklı alanlarda yeni pek çok teknolojik gelişme ile karşılaşmayı sürdüreceğiz. Ulaşımın geleceği bize sürprizler sunmaya devam edecek…
Paylaş