Paylaş
Oldukça popüler bir söylem haline gelen inovasyon olgusuyla birlikte, inovasyonu destekleyen bir yöntem olarak “design thinking” (tasarım odaklı düşünme) son zamanlarda iş dünyasında ön plana çıkmaya başladı. Yönetimsel açıdan, oldukça önemli bir paradigma değişikliği içeren, bu nedenle de değişim yönetimi gerektiren tasarım odaklı düşünme, doğru uygulandığı takdirde, inovasyona katalizör olmasının yanında, rekabette farklılaşmayı ve müşteri memnuniyetini artırmayı da sağlıyor. “Design thinking” tekniklerini iş problemlerine uygulayarak, ürün değer tekliflerinin yeniden gözden geçirilmesini, hedef pazarların büyütülmesini, müşterilere yönelik daha doğru yaklaşım ve iletişim becerilerinin geliştirilmesini ve inovasyona giden doğru adımların atılmasını sağlamak mümkün.
Tasarım odaklı düşünme, özünde, birbirleri ile etkileşimli birtakım süreçlerden oluşan yenilikçi bir problem çözme süreci. Bu yaklaşım, modern teknoloji ve iş hayatının getirdiği artan karmaşıklığa bir yanıt olarak kendine yer açarak; müşterilerin sürekli olarak sunulan yeni teknolojiler ve diğer karmaşık sistemler ile etkileşimlerinin basit, sezgisel ve zevkli olmasını sağlıyor. Yöntemin merkezinde bir müşteri sorununa doğru ve yaratıcı çözümler getirebilmek için müşteri ile empati kurabilmek yer alırken; ideal süreç sonunda amaç, hedef müşterilere uygulanabilir ve finansal olarak da hayata geçirilebilir bir çözüm götürmek olarak belirleniyor. Dünyanın önde gelen Yönetim Bilimleri Okulları’nın da pek çok yayınında iş süreçlerine yönelik sorunlara çözüm getirmek üzere bu yöntemin kullanılabileceği belirtiliyor.
Peki tasarım odaklı düşünme süreci nasıl işliyor?
İlk olarak, problemi anlamak ve doğru tanımlayabilmek ile başlamak gerekiyor (problemleri, olaylara müşteri gözünden bakarak, en iyi şekilde tanımlayabildiğimiz için; müşteri ile empati kurabilmek, olaylara müşterilerin bakış açısından yaklaşabilmek, bunun için de mikro anlara tanıklık edebilmek oldukça önem arz ediyor). İkinci adım olarak, detaylı olarak çözüm alternatiflerine odaklanmak ve sınır tanımadan, yaratıcı bir düşünce tarzı ile farklı uzmanlıklardaki grupları sürece dahil edecek şekilde problemi ele almak gerekiyor. Bu aşamada, uçuş serbest. Hatta, benzer sorunlara yaklaşımları, “benchmark” çalışmalarını da incelemekte yarar var. Üçüncü aşama, deneme yanılma ya da “design thinking” sürecindeki adıyla “prototipleme ve test etme” adımı. Bu süreç, gözlemlenen problem karşısında geliştirilen çözüm önerisini elle tutulur hale getirmeyi içeriyor. Son olarak da çözüm önerisini gerçek hayatta uygulayarak, müşterilerden geribildirim ve önerileri almak gerekiyor.
Süreç net ve yapılacak adımlar belli olsa da kurumlar bu yönetimi uygulamada neden zorlanıyor?
Geleneksel iş yapış şekli belirli metrikler ve analitik düşünce tarzına odaklanırken, tasarım odaklı düşünmenin odağında insan merkezli hedefler ve yaratıcı bakış açısı bulunuyor. Bu nedenle, kurumsal yapılara ve şirketlere, tasarım odaklı düşünmeyi yerleştirmek kısa sürede mümkün olmuyor.
Tasarım odaklı düşünceyi statükodan ayıran noktayı, temel insan ihtiyaçlarına yaptığı vurgu oluşturuyor. Bu yöntemi doğru uygulamak istiyorsanız, öncelikle çok iyi bir gözlemci ve araştırmacı olmanız şart, özellikle müşteri deneyimine odaklanmanız ve müşterinin duygusal deneyimlerini anlamanız gerekiyor. Gözlem ve araştırma aşamasında, hangi sorunları kimin için çözmeye çalıştığınızı netleştirip aynı sorunu çözmek için denenen farklı yöntemleri de incelemeniz gerekiyor. Yani plazalardan, rahat ofislerden çıkarak insan içinde olmak, müşteriyi ve sorunlarını gerçek anlamda anlayabilmek gerekiyor…
Tasarım odaklı düşünmede diğer bir önemli nokta hayal gücü ve yaratıcı düşünme ortamını destekleyecek bir kültüre sahip olmak. Daha önce keşfedilmemiş alanlar bulmak için odaklandığınız konuyu birden çok açıdan ele alıp, hayal gücünüzü bilgi ve konsept arasında bir köprü olarak konumlandırmanız gerekiyor. Gözlem ve hayal gücünün ardından, prototip ile başlayan yapılandırma aşaması, tasarım odaklı düşünme sürecinde önemli bir araç konumunda. Prototipleme, müşteriden hızlı geri bildirim alıp, gözlem sonucu hayal edilen ürünün doğru bir şekilde yorumlanıp hayata geçirildiğine yönelik önemli bir resim ortaya koyuyor. Buradaki ana amaç, hataları sık ve hızlı bir şekilde görüp, çabukça düzeltip, doğru yolda ilerlendiğinden emin olmak. Prototip sonrası, hedeflerin gözden geçirilip, müşteri ile uyumlu bir şekilde uygulanması süreci başlıyor. Tüm bu süreçlerde sürekli geribildirim alarak, başarıyı ölçümleyerek, yinelemeli bir öğrenme süreci geliştirmek hayati önem taşıyor.
Şunu da unutmamak gerekiyor; sadece “design thinking” ile inovasyon odaklı bir kültür oluşturulmuyor…
İş dünyasındaki temel yanılgılardan birini, kolaya kaçıp, “design thinking” ile tüm inovasyon problemlerinin çözülebileceğini düşünmek oluşturuyor.
Çalışanlara, “design thinking” eğitimleri aldırmak, “post-it”lerle, “white-board”lar (beyaz tahta) üzerinde grup çalışmaları ile “brain-storm” (beyin fırtınası) yaptırmak; her ne kadar çalışanları eğitim süresince eğlendirse ve eğitim sonrasında da bir müddet bu yöntemleri uygulamalarına sebep olsa da altını dolduracak bir inovasyon kültürü oluşturmadan her eğitimin unutulacağını akılda bulundurmakta yarar var. İnovasyonu destekleyen bir kültür oluşturmak kolay değil, ancak bu kültür oluşturulduktan sonra rekabette gizli ve taklit edilemeyen bir avantaj sağlamak da mümkün. Eğer, kurum içerisinde gerçekten inovasyon odaklı bir kültür oluşturulduysa, “design thinking” zaten tüm çalışanların günlük rutinlerinde dahi kullanacakları bir yöntem olarak organik bir şekilde inovasyona destek olacaktır. Ancak, takım çalışmasını, farklı fikirleri, risk almayı desteklemeyen bir kültürde, “design thinking” uygulamaya çalışanlar göze batabilir, hatta aforoz bile edilebilirler…
Tek başına “design thinking”, kaynak ve bütçe olmadan da işe yaramaz…
Hangi inovasyon metodolojisini benimsiyor olursanız olun, inovasyona kaynak yaratmak noktasında somut bir plana sahip olmanız gerekir. Bu da hem zaman hem de yatırım demek. Pek çok kuruluş “design thinking” eğitimlerini alıp, bunu şirket genelinde uygulamaya başladıklarını duyurma hatasına düşmekte. Çünkü, bu duyurudan sonra, gerçekten inovasyonların ortaya çıkması bekleniyor, ancak sonuçlar genellikle hayal kırıklığı oluyor. Sebebi ise gayet açık: Çalışanlara, “design thinking” süreçlerini doğru bir şekilde işletebileceği bir ortam ile inovasyon gerçekleştirmek için gerekli imkanların sağlanamaması… “Design thinking”in iki günlük bir eğitimden çıkıp, gerçek anlamda, inovasyonları destekleyen bir yöntem haline gelebilmesi için, bu konuda stratejik olarak kararlar alınıp, gerekli bütçe ve zamanın da ayrılması gerekiyor. Zaten bu plan ve strateji doğru kurgulandığı ve yönetildiği sürece, kurumun inovasyon kültürü de oluşmaya başlıyor…
Üzgünüm, “design thinking” size bir inovasyon stratejisi de sunmuyor…
“Design thinking” metodolojisini doğru bir şekilde kullanmak ve bu yöntemden yararlanmak için, net bir inovasyon stratejinizin olması gerekiyor (yani problemleri gerekli çözüm önerileri ile alternatifli bir şekilde analiz etmeye başlamanızda yarar var). Şirketinizin inovasyon odağını netleştirdikten sonra, müşteri odaklı problem çözümlerinde bu yöntem devreye giriyor. Örneğin, hangi pazarların hedeflendiği, yeni hedef müşteri segmentlerinin neler olacağı, yeni “disruption” alanları ya da kullanım alanlarına karar verilmesi gibi kritik konularda, “design thinking” öncesi, stratejik kararların belirlenmiş olmasında yarar var.
Ve son olarak, sadece “design thinking” metodolojilerini kullanmak, çalışanlarınızı inovasyon odaklı motive etmeye yetmiyor…
En nihayetinde, dünyadaki en iyi metodolojileri kullansanız da çalışanlarınız inovasyon hayata geçirme vizyonunda değillerse, boşuna kürek çekiyorsunuz demektir… Öncelikle, açık iletişim ve net hedefler ile çalışanlarınızı vizyona ikna etmeyi, hatta vizyonun bir paydaşı haline getirmeyi başarmanız gerekiyor. Bu doğrultuda da herkesin ortak amaç için çalışmasını sağlamayı hedeflemelisiniz. Çalışanlarınıza verdiğiniz işler ve çalışanlarınızın üzerinde çalıştığı projeler ne kadar zor olursa olsun; bu zorluklarla baş etmenin kendileri açısından da önemli beceriler kazandıracağını vurgulamak ve ortak amacın gerçekleşmesi ile birlikte de büyük faydalar kazanacaklarına inandırmak gerekiyor. Ancak, bu ortak payda sağlandığı takdirde, organizasyonuz içerisinde inovasyonlar kendiliğinden filizlenmeye başlıyor.
“Design thinking”, özünde akademik bir altyapısı da bulunan ve dünyanın teknoloji odaklı en önemli firmalarının uygulayarak büyük kazanımlar elde ettikleri bir inovasyon destek yöntemi. Ancak, bu metodolojinin yüzeysel olarak yaklaşılıp söylemde kalmasındansa, doğru anlaşılıp gerçek anlamda bir inovasyon aracına dönüşmesi sizin bu süreci nasıl özümsediğiniz ile ilişkili…
Paylaş