Paylaş
Girişimci olmayı hedefleyen genç arkadaşlara hep belirttiğim üzere “girişimcilik hayal etmesi kolay, icra etmesi oldukça zor bir meslek…” Doğru bir ekip ile yola çıkıp, bu ekibi vizyona ortak etmekten, işinizi büyütmek için en uygun yatırımcıları işinize inandırmaya; müşteriler ile sürekli iletişim içerisinde olup, çözümlerinizi kullanmaları için ikna etmekten, onlardan aldığınız geri bildirimler ile işinizi sürekli geliştirme çabasına kadar pek çok topu havada, toplar yere düşmeden tutmak durumundasınız. Tabii bu süreçte işler ters de gidebilir, hiç beklenmedik gelişmelerle ya da işinizi olumsuz etkileyecek süreçlerle karşılaşabilirsiniz. Tüm bunlar girişimciliğin doğasında bulunan faktörler ve bunların bilincinde olarak yola çıkmak gerekiyor.
Girişimcilikte başarılı olmak için kan, ter ve gözyaşını göze almak gerekiyor…
Bir girişimci açısından başarısızlığın da akıllıca yönetilmesi gerektiğini ve başarısız olurken, nerede yetersiz kaldığınızı ve neleri daha iyi yapabileceğinizi anlamanın önemini daha önceki yazılarımda pek çok kez belirtmiştim. Bununla birlikte, yine son yazımda, yatırımcılar arasında yaygın olan yeni girişimlerin %90'ının başarısız olacağı ve batacağı yaklaşımına ve bu yaklaşım doğrultusunda yatırım stratejilerinin kurgulanmasına katılmadığımı da gerekçeleri ile anlatmıştım… Şu da bir gerçek ki, start-up’ların başarı ihtimalini arttıracak yeni yöntemlere, yeni yaklaşımlara da ciddi anlamda ihtiyaç var.
Her ne kadar yatırım fonları, kuluçka merkezleri ya da hızlandırıcı programları, girişim ekosisteminde önemli bir role sahip olsa da her start-up’ın doğru bir şekilde gelişmesi ve büyümesi için yeterli olamayabiliyor. Her şey gitgide daha da hız kazanırken; rekabet daha sert ve acımasız hale gelirken ve müşteriler daha talepkar olurken, bir adım önde olmak için problemlere doğru çözümler getirmek ve daha yüksek hızda inovasyonlar ortaya koymak gerekiyor. Bunun için, fikirlerin son derece hızlı, ancak planlı bir şekilde hayata geçirilmesi ve müşteriler ile test edilmesi gerekiyor.
Bu doğrultuda, yeni kurulmuş ya da kurulacak olan start-up’ların başarı ihtimalini artıracak olan son dönemlerde öne çıkan bir kavramdan bahsetmek istiyorum: Venture studio yapısı…
Venture studio ne demek?
Venture studio, yeni start-up’ların kuruluşunu destekleyen bir çatı şirket, bir nevi “start-up fabrikası” olarak nitelendirilebilir. Venture stüdyoların temel değer önerisini, start-up’ların çözümlerini somutlaştırmak için gereken süreyi, riskleri de azaltarak minimize etmesi, aynı zamanda pek çok inovasyon değeri olan yeni fikrin denenmesi için ideal bir ortam sağlaması oluşturuyor.
Venture stüdyolar bağımsız olarak kendi ekipleri ile girişimcileri destekleyebildiği gibi, daha büyük kurumsal yapılar içerisinde yer alarak “kurumsal venture builder” olarak da çözüm sağlamaktalar (ben bu yazımda daha çok bağımsız venture stüdyoları analiz ettim). Bu yapılar, yeni startup'ların iş fikirlerini modellemek, başarı için onlara rehberlik etmek için kaynaklarını ve iş ortaklıklarını girişimcilere açmaları yanında, onları deneyimli mentörler ya da danışmanlarla, gerektiği takdirde de faklı uzmanlıktaki kurucularla eşleştiriyorlar. Bunları yaptığını iddia eden, pek çok yatırımcı ya da risk sermayesi var diyebilirsiniz, ancak, venture stüdyoları bu kadar çekici kılan ve start-up’ların başarı şansını artıran buzdağının altındakiler… Özellikle venture stüdyoların girişimcilere açtığı kaynaklar bir start-up için gerekli tüm süreçleri içeriyor: Yazılım geliştirmeden, tasarım desteğine; satış stratejisi ve müşteri kazanımından, büyüme modellemesine ve pazarlama çalışmalarına; insan kaynağı desteğinden, hukuk ve muhasebe danışmanlığına kadar… . Yani, venture stüdyo, start-up’lara yalnızca risk sermayesi değil, aynı zamanda operasyonel destek ve kaynaklar da sunuyor. Venture stüdyoların iş modelini de start-up’ın geleceğini ve başarısını etkileyen kaynaklara herhangi bir bedel verilmeden ulaşılması karşılığında belirlenen hedeflere erişim sonrası, şirketten bir miktar hisse almak oluşturuyor.
Venture stüdyolar, iyi bir fikri olan, ancak bu fikri nasıl doğru bir şekilde hayata geçireceğini bilmeyen start-up kurucularına, bir kuluçka merkezi gibi iş modeli oluşturmada yardımcı olurken; aynı zamanda bir hızlandırıcıda olduğu gibi MVP’nin (minimum viable product – minimum uygulanabilir ürün) doğru bir şekilde hayata geçirilmesini, böylelikle de şirketin hızlı bir şekilde büyümesini destekliyor. Aynı zamanda bu süreçlerde gerekli yatırımı da kontrollü bir şekilde girişime sağlayarak melek yatırımcı ya da risk sermayesi görevini de görüyor. Böylelikle tüm girişim fonlarından daha uzun bir yaşam döngüsü boyunca start-up’lara destek oluyor ve start-up’lar ile daha sağlam ve daha sağlıklı ilişki kurulmasını sağlıyor. Start-up kurucuları, venture stüdyolar sayesinde, minimum sermaye ihtiyacı ile başlangıç yolculukları boyunca her ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri doğrudan bir ekosisteme de erişim sağlıyorlar. Ekosistemdeki oyuncular alanında tecrübeli şirket ya da uzmanlar olduğu için, start-up’ların doğru firma ya da mentör seçme derdini de ortadan kaldırarak, tamamen işlerini büyütme ve daha iyiye götürmeleri için ideal ortam sağlanıyor. Yenilikçi potansiyeli olan start-up’ların başlangıç seviyesinde keşfedilerek; start-up ların temel ihtiyaçlarını verimli kaynak kullanımıyla karşılamak, fikirleri doğru analiz ederek ihtiyaçlara yönelik çözümler geliştirmek, yatırım riskini minimize ettiği gibi, topluma yararlı öncü, global start-up’ların da filizlenmesine yol açıyor.
Start-up’ların pek çok örnek alınması gereken ve başarı şansını yükselten özellikleri olduğu kadar, statükoya meydan okurken dikkat etmeleri gereken süreçler de bulunuyor. Bu nedenle, venture stüdyolar start-up’ların büyüme yolculuklarında zarar görmemeleri için bir nevi kontrol mekanizmasını da oluşturuyor.
İyi bir start-up’ı değerlendirirken en önemli kriterlerin iyi bir takım ve iyi fikir olduğunu da belirtmiştim.
Venture stüdyoları da aynı iyi bir spor kulübü ya da iyi bir koç gibi iyi takımdan maksimum verimi almak adına taktikler veren yapılar olarak ele almak gerekiyor.
İyi bir fikrin ihtiyaçlar ve pazar dinamikleri, fiyat koşulları, düzenleyici altyapı ve büyüme potansiyeli gibi pek çok farklı açıdan, doğru analiz edilmesinden tutun, rakiplere karşı doğru strateji kurgulanması ve iş modelinin sahada kabul görecek şekilde modellenmesine kadar venture stüdyoların start-up’ın kaderine etki edecek oldukça önemli katkıları bulunuyor.
Son zamanlarda, oldukça başarılı sonuçlar vermeye başladığından ötürü, pek çok risk sermayesi şirketi ya da fon da kendi bünyelerinde venture stüdyolar oluşturmaya başladı.
İlk gerçek venture studio olarak öne çıkan IdeaLab’in portföyünün %5'i unicorn statüsüne ulaşmış durumda. Şu anda, %50'si son 6 yılda kurulmuş dünya çapında 724 girişim stüdyosu bulunuyor. Dünya genelinde önde gelen 23 venture studio ile yapılan bir araştırma, bu stüdyolar tarafında kurulan 415 şirketten sadece %9'unun başarısız olduğunu, %3'ünün başarılı bir şekilde exit ettiğini ve geri kalanının hala aktif olduğunu ve yıllık ortalama 1 milyon dolardan fazla gelir elde ettiğini ortaya çıkardı.
Başarılı girişimciler venture stüdyoların başarısını, start-up yaşam döngüsüne erken katılımlarına ve yönetim aşamalarında gerekli desteğin doğru ve zamanında verilmesini sağlayacak şekilde kurucular ile yakın çalışmalarına bağlıyorlar. Stüdyolar, halihazırda faaliyete geçen şirketlere odaklanmak yerine, yalnızca ürünü tanımladıkları, pazar araştırması yaptıkları, tüketici talebini doğruladıkları ve planlarını buna göre geliştirdikleri girişimlere yatırım yapıyor, bu da start-up’ın başarı şansını oldukça artırıyor.
Peki her şey güllük gülistanlık mı, venture stüdyolar ile ilgili zorluklar neler?
Öncelikle venture stüdyoların yeni şirketleri ortaya çıkarmak için kullandığı iç hizmetlerin sistematik bir şekilde planlaması gerekiyor. Stüdyo tabanlı start-up’lar başarılı olacaksa, yazılım geliştirmeden, diğer fonksiyonel desteklere kadar tüm kaynaklar hassas bir şekilde ayarlanmalı ve kolayca erişilebilir olmalı. Olmadığı takdirde, model gücünü kaybediyor. Kurumsal venture stüdyolar açısından da en önemli sorunu, söz verilen bu altyapı ve destek kalemlerinin doğru bir şekilde sağlanması ve bunların yönetimi oluşturuyor.
Stüdyo yöneticilerinin de girişimcilik alanında önemli deneyime sahip olması da oldukça önemli. Hangi fikirlerin peşinden gitmeye değer; hangilerinin yatırım yapmak için ideal olduğunu bilecek; bunları değerlendirecek bilgi birikimine, altyapıya sahip olmadan girişim stüdyoları açmak ya da bu süreçlere girmek mantıklı değil. İçinde bulunduğumuz dönemde, venture stüdyolara artan ilgi nedeni ile pek çok kurumsal firmanın bu alana yine popüler bir yaklaşım ile girmesi ne yazık ki yine hayal kırıklığına sebep olabilir. Bu nedenle, venture stüdyo yapılarının sadece kurumsal çalışanlar ya da uzmanlardan değil, mutlaka girişimcilik süreçlerine hakim, mümkünse daha önce birden fazla girişim kurmuş ve tüm süreçleri tecrübe etmiş, exit yapmış, başarısızlıkları ve nedenlerini gözlemlemiş girişimcilerden oluşması oldukça önemli…
İlerleyen dönemlerde venture stüdyoları girişimcilik ekosisteminde çok daha fazla duymaya başlayacağız, umarım bu alanda ülkemizde de başarılı örnekler öne çıkıyor olur…
Paylaş