Paylaş
İklim krizini Ülkemiz açısından değerlendirecek olursak; Marmara Denizi’ni bir anda saran deniz salyası, yani müsilaja çare ararken; yaz mevsimi ile birlikte, Ülkemizin dört bir yanında daha önce benzerini görmediğimiz sıklıkta orman yangınları ile mücadele etmek zorunda kaldık. Sıcaklıkların artması, tarımdaki verimi olumsuz etkileyip, belirli bölgelerde kuraklığa yol açarken; son olarak da pek çok vatandaşımızın can kaybı ile sonuçlanan sel ve doğal afetler ile karşı karşıya kaldık…
İklim krizi tüm Dünya’nın ortak problemi…
Ancak bu durum sadece Ülkemize özel değil, Dünya genelinde sadece son birkaç yıl içerisinde artan sıcaklıklar beklenmeyen hava olaylarına sebep oldu. Antarktika'daki buzullar parçalandı, orman yangınları çoğalmaya ve aylarca sürmeye başladı. Deniz ekosisteminde önemli bir yeri olan rengarenk mercan resifleri renklerini kaybetti ve büyük çoğunluğu yok oldu. Bunlarla birlikte, tarihsel kayıtlarda benzeri olmayan birçok iklim olayı artarak devam ediyor…
Temmuz 2021, “Dünya’da şu ana kadar kaydedilen en sıcak ay oldu” … Buna rağmen, eğer önlem almazsak bu yaz hayatımızın geri kalanının en serin yazı olabilir…
Bir önceki yazımda da belirttiğim üzere, “orman yangınlarını engellemeye yönelik en temel çözümü, iklim değişikliği ile mücadele oluşturuyor.” Dünya’nın her bölgesinde artan orman yangınlarını ele alacak olursak, sıcaklıkların yükselmesi ve kuraklık, orman yangınlarının artmasında ve yangın mevsiminin uzamasında çok net bir etken. Amazon yağmur ormanlarının bile sıklıkla yandığı bir dönem yaşıyoruz. Amazon ormanlarında Haziran 2021’de son 14 yılın en şiddetli yangınları kaydedildi. 22 Aralık 2019’da kış ayında, Uludağ’da çıkan orman yangınını hatırlarsınız, bu yangın da oldukça geniş bir alanda etkili olmuştu. Yangının çıkma sebebinden bağımsız olarak, havanın normalden sıcak ve kuru olması, çıkan yangının çok daha geniş alanlara hızla yayılıp ne yazık ki çok daha güç söndürülmesine neden oluyor. Dünya’nın ortalama sıcaklığı 1,5 derece artarsa yazın Akdeniz’de orman yangınlarında yanacak alandaki artış %41 olacakken; sıcaklık ortalama 2 derece artarsa bu oran %62’ye çıkıyor (Kaynak: UN Climate Change, @unclimatechange).
Belirli ülkeler yok olma tehlikesi ile karşı karşıya…
Şu anda yaklaşık 190 milyon insan, yükselen deniz seviyeleri nedeniyle 2100 yılına kadar yüksek gelgit seviyelerinin etkisi altında olması beklenen bölgelerde yaşıyor. Bu durum, büyük bir nüfusun yer değiştirmesine neden olabilir. Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nin raporunda da küresel ısınmanın önüne geçilemezse bazı bölgelerin yaşanılamaz hale gelebileceği uyarısında bulunuldu. Maldivler’in de aralarında bulunduğu, iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi beklenen 50’ye yakın ülkenin, önlem alınmadığı takdirde "yeryüzünden silinme” riski bulunuyor.
Isınan ve daha asidik hale gelen sular, kril veya mercan resifleri etkileyerek denizdeki besin zincirlerini de tehdit ediyor. Öte yandan, daha uzun süreli kuraklığın ekinlere ve gıda güvenliğine olan tehdidi, yaşama yönelik direkt çok büyük olumsuzlukların habercisi. Daha bitmedi, rezervuarların kuruması ve buzulların kaybı, içme suyunu kıt hale getirebilir. Artan yağışlar, ölümcül sele neden olabileceği gibi iç mekân hava kalitesini de düşürebilir. Nem, küf ve mantarlara fayda sağladığından, sağlık açısından da negatif etkiye neden oluyor.
Bill Gates de iklim krizine odaklanılması ve acil önlem alınması gerektiğini vurguluyor…
Microsoft’un kurucusu, ünlü iş insanı ve teknoloji duayeni Bill Gates de "İklim felaketini nasıl önleriz” (How to avoid a climate disaster) adlı bir kitap yazarak iklim krizinin tüm Dünya’nın en temel sorunlarından biri olduğunu vurgulamakta. Gates "küresel ısınmanın yol açtığı kayıpların, Koronavirüs'ten daha korkutucu olacağını” belirtiyor. Gates'in çözüm önerisi ise bir an önce dünyaca sıfır karbon salınımı noktasına ulaşmak. Bunu yapabilmek için de elektrikli araçlar, güneş panelleri ve karbon vergisi gibi sık sık konuşulan formülleri işaret ediyor…
İnsanlık için kırmızı alarm…
Birleşmiş Milletler’in iki örgütü olan Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından, insan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliğinin risklerini değerlendirmek üzere kurulmuş olan “Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)” 9 Ağustos Pazartesi günü yeni bir rapor yayınladı. 195 hükümetten oluşan IPCC, iklim biliminin en güvenilir kaynaklarından biri olarak kabul ediliyor ve son rapor insanlık için “kırmızı alarm” niteliğinde. Rapor, sıcaklıkların beklenenden çok daha hızlı arttığını ve havadaki artan karbondioksitin uzun vadeli etkilerini işaret ederken, detaylı bir şekilde “küresel ısınmadaki insan odaklı faaliyetlerin” altını çiziyor ve oldukça açık bir şekilde insanların etkisinin atmosferi, okyanusu ve toprağı ısıttığını belirtiyor. Yani, insanlığın iklim üzerindeki zararlı etkisi somut bir gerçek. Son 200 yılda Dünya’nın yüzey sıcaklığı 1,2 derecelik artış gösterirken; son 50 yılda 0,8 derecelik bir artış gerçekleşti. Fosil yakıtları terk etsek bile 2030 olmasa da 2040 yılına gelindiğinde 1,5 derecelik ısınma kaçınılmaz. Karbon salınımı önümüzdeki birkaç yıl içinde azaltılmazsa, 1,5 derecelik ısınma daha da erken gerçekleşecek.
1,5 derece neden önemli?
İklim değişikliğini durdurmak için sera gazı emisyonlarının sınırlandırılmasını öneren Paris Anlaşması, küresel ortalama sıcaklıklardaki artışın tercihen 1,5 derecede sınırlandırılması ve net karbon emisyonlarının 21. yüzyılın ikinci yarısı içerisinde sıfırlanması hedeflerine vurgu yapmıştı. 1, 5 derece hedefi oldukça kritik, çünkü Dünyamız, sanayi öncesi ortalamalara göre sadece 1,5 derece daha ısınırsa, geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla karşı karşıya kalacağız, bu nedenle de 1,5 derece küresel ısınmanın sınırlandırılması için eşik olarak belirlenen seviyeyi ifade ediyor…
İklim krizi ile mücadele her bir bireyin görevi…
Çevreyi umarsızca kirleten, ormanları kesip tüketen, fosil yakıtlar kullanan insanlar olarak, Dünya çapında ortalama sıcaklıkların yükselmesine ve iklimin bozulmasına neden olan aslında bizleriz. Bu nedenle, bu krize yönelik olarak da toplumun her bir bireyine önemli görevler düşüyor. Tabii ki teknoloji yine bu kriz ile mücadelede de destek alabileceğimiz önemli bir araç. Bu yazımda, genç iklim aktivistlerinin, iklim krizine yönelik toplumu bilinçlendirmeye çalışan platformların ve bu alanda çözüm geliştiren start-up’ların kurucularının görüşlerine de başvurdum.
İklim krizi bir ölüm kalım meselesi…
Duru Barbak, 18 yaşında lise sona geçmiş bir iklim aktivisti. Duru ile, Z jenerasyonu odağında hazırlamakta olduğumuz kitap çalışmasında tanıştım. Duru’ya göre de iklim krizi çok önemli çünkü şu an harekete geçip geçmememiz yakın gelecekte yaşanılabilir bir Dünya olup olmayacağını belirleyecek.
“Adeta bir ölüm kalım meselesi diyebiliriz. Son çıkan IPCC raporuna göre küresel sıcaklık artışı 2030’larda 1,5 °C'e ulaşacak. 1,5 °C bilim insanları tarafından belirlenen, gezegenimizin yaşanabilir kalması için aşılmaması gereken sıcaklık artışı limitiydi. 1.5 derecelik bir artış yaşandıktan sonra, daha fazla artışı engellememiz gerekiyor. 1,5 derece ve 2 derecenin getirdiği sonuçlar arasında bile çok büyük farklar var. Yapılması gereken en temel şey fosil yakıt çıkarmayı bırakmak. Yenilenebilir enerji, ilk bakışta maliyetli gelebilir fakat uzun vadede özellikle de iklim eylemsizliğinin yıkıcı sonuçlarının maddi tarafını da ele alırsak fosil yakıtlardan daha pahalıya gelmeyecektir. Bu enerji dönüşümünü sağlamak için devletlerin karbon vergisi gibi politikaları uygulaması ve fosil yakıt şirketlerinin çıkarlarının önüne canlıların yaşamını koymaları gerekli”.
İklim krizi acil bir durum…
Deniz ve Doruk Dolapçıoğlu, 13 ve 16 yaşında, 8. ve 10. sınıfa geçmiş kardeş iklim aktivistleri. Deniz ve Doruk’a göre de iklim krizi, geleceğimizi tehdit etmekle birlikte, bugünümüzü de etkiliyor.
“Aşırı hava olayları, kuraklık, seller, orman yangınları, kıtlık ve iklim mültecilerinin artışı bizi çok kaygılandırıyor. İklim dediğimizde çok soyut bir kavrammış gibi gelse de aslında hayatımızın çok içinde ve içtiğimiz sudan yediğimiz yemeğe; aldığımız nefesten sağlığımıza kadar bütün yaşamımızı etkiliyor. İklim kriziyle mücadelemizde gözetilmesi gereken en önemli noktalar; fosil yakıtlardan çıkış planının uygulamaya konulması; sektörel bazlı ayrıntılı emisyon azaltma hedeflerinin konulması ve bu hedeflere ulaşma yolunda şeffaf bir şekilde hareket edilmesi. Bunun dışında endüstriyel tarım yerine doğa dostu tarım, var olan ormanları koruma politikaları, doğaya aykırı yapılaşmaya son verilmesi ve çevre şartları gözetilerek yenilenebilir enerjiye geçiş iklim kriziyle mücadelemizde gözetilmesi gereken en önemli noktalar…”
“İklim acil durumu” ilan edilmesi gerekiyor…
Atlas Sarrafoğlu, 14 yaşında, 10. sınıfta okuyan bir iklim aktivisti. Atlas’ı bu sene, ikimizin de konuşmacı olduğu Fütüristler Derneği’nin düzenlediği Gelecek Günü’nde tanıma fırsatım oldu. Atlas’a göre iklim değişikliği taa 1912’lerde bilim insanları tarafından bahsedilmiş bir gerçek.
“Belki o zaman değişimden bahsetmek doğru olabilir; çünkü artık anlam olarak değişiklikten çok daha ileride bir konudan bahsediyoruz. İklim krizi havaların ısınması değil, aşırı hava olaylarının sıklaşması, artması ve yaygın olması demek, sonuçları da kesişimsel. İklim krizi aynı zamanda bir sosyal adalet krizi çünkü iklim krizinden en çok karbon emisyonu düşük bölge ve insanlar etkileniyor. Bu sebeple de iklim krizi diyoruz. Geçen hafta yayınlanan IPCC raporu ile iklim krizinin insan kaynaklı olduğu sonunda kabul edildi. İnsanların fosil yakıt çıkarıp kullanmaları ile başlıyor aslında bu kriz. Sanayi devrimi öncesi ısıtmanın da 1,2 derece üzerindeyiz şu anda. Elimizde karbon yakalama teknikleri mevcut değil. Ülkemizde son 1 ay içinde yaşanan aşırı sıcaklar, orman yangınları ve sellerin iklim krizi etkisini daha çok kişi görüyor şimdi. Medya daha çok konuşuyor. Bence iklim krizinin şu anki haline bakınca, “iklim acil durumu” ilan edilmesi gerekiyor… Sıcaklık artışını 1,5-2 derece ile sınırlandırmak için gerekli emisyon azaltımına gidilmeli, fosil yakıta yatırımlar durdurulmalı, döngüsel ekonomiye geçilmeli… Ben de iklim krizinin küresel olmasından dolayı sadece Türkiye için çalışmıyorum. Mesela Tuvalu iklim krizinden dolayı ilk batacak ada ülkesi. Tuvalu ile birlikte iklim mültecileri sorununu araştırıyorum bu sıralarda…”
Kahve atıklarından doğada çözünebilir ürünler
Cavid Bayramlı ve Kerem Acar, 20 yaşında üniversite öğrencileri. Kahve atıklarından, doğada 100% çözünebilir tek kullanımlık ürünler üretiyorlar. Tek kullanımlık plastikler gezegenimizde binlerce yıl kalarak deniz canlılarının yaşamını tehdit ediyor ve ekosistemin dengesini bozuyor. Ürün aşamasında sera gazı salınımına neden olarak iklim krizinin etkilerini de derinleştiriyor. Dünya’da her gün 2,25 milyar fincandan fazla kahve tüketiliyor. Kahveye talep giderek artarken, ortaya çıkan atığın boyutu da endişe veriyor. Zira, “The Arbor Day Foundation”'ın araştırması, bir kilo kavrulmuş kahvenin ortalama 11 kilo karbon ürettiğini ortaya koyuyor. Tam da bu noktada Dünya’da günden güne katlanarak artan kahve ve plastik pazarının birbirinin çözümü olabileceğini düşünen Cavid ve Kerem, kahve atıklarını yenilikçi ve sürdürülebilir bir modelle yeniden kullanılabilir hâle getiriyor.
Restoran, otel, kafe gibi işletmeler için özel olarak geliştirdikleri kahve atıklarını toplama, kompostlama ve kurutma yöntemiyle doğada hızlı çözünebilen tek kullanımlık plastikler, materyaller ve hammaddeler üreterek müşterilerin atık yönetimini yapıyor ve çevresel değer yaratmalarını sağlıyor. Aynı zamanda, kahve atıklarının çevreye verdiği maliyeti azaltmak için çabalıyorlar.
İklim krizine yönelik bireysel olarak neler yapabiliriz?
Müjgan Suyaran Aral ve Nazlı Kumyol da iklim krizine yönelik insanları bilinçlendirmeye yönelik dijital bir platformun kurucuları. Müjgan ve Nazlı’ya göre mevcut alışkanlıklarımız doğa ile uyumlu değil ve bu durum artık doğa için katlanılabilir bir hal olmaktan çıktı; zira tüm Dünya’da seller, yangınlar, hastalıklar ve olağanüstü doğa olayları şeklinde kendini gösteriyor.
“Sıcaklıkların bir derecelik değişimi tüm ekosistemi etkiliyor. Bu değişimin sonuçlarını daha büyük bedellerle ödememek adına bizlerin bireysel olarak sorumluluk alarak bugünden harekete geçmemiz gerekiyor. Bu noktada "Bireysel olarak biz neler yapabiliriz?" sorusundan yola çıkarak bireylerin bilinçlenmesine ve alışkanlıklarını “doğa dostu olanlarla” değiştirmesine yönelik dijital bir platform kurduk. Bu platformun bir diğer amacı da sürdürülebilir bir yaşam için birbirimize ilham vermek. Hem Instagram hesabımız hem de Türkiye’nin ilk doğa farkındalığını arttırmaya yönelik mobil uygulamamız ile doğa için elini taşın altına koymak isteyen bireyleri ve markaları bir araya getiren bir platform yaratmak istiyoruz.”
İklim krizi ile mücadele için en iyi zaman dündü, ikinci en iyi zaman ise bugün…
Bu gençleri dinlemeli, önerilerini analiz etmeli ve iklim krizi ile mücadele konusunda önce kendimiz neler yapabiliriz diye düşünüp, bir an önce de aksiyona geçmeliyiz. Paniklemeliyiz ama hayal kırıklığı yaşamamalıyız…
Bir sonraki yazımda, iklim krizi ile mücadelede teknolojiden nasıl yararlanabileceğimizi paylaşacağım… Bu süreçte hepimizin dönüşmesi gerekiyor. Devletler çevre dostu politikaları benimseyerek, firmalar iş yapış şekillerini değiştirerek, bizler de tüketim alışkanlıklarımızı doğa dostu olanlarla değiştirerek bu sürece katkı sağlayabiliriz…
Paylaş