Tehlikeli tırmanış

LONDRA

BİR
şeylerin iyi gitmediğini anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Hollanda’daki gelişmeler tehlikeli bir yöne doğru hızla kayıyor. Bir kısım gençler camileri, Müslümanların okullarını yakıyor, karşılığında kiliseler saldırıya uğruyor.

Üç günden beri yakından izlediğim İngiliz gazetelerinde, Müslümanlarla ilgili haberlere verilen yerin arttığını fark ediyorum.

Haberlerden birinde Hollandalı yetkili, ‘Son yıllarda doğan bebeklere verilen isimlerden üçte ikisi Muhammed’ diyor.

Önümüzdeki on yıl içinde Hollanda’nın birçok bölgesinde Müslümanların çoğunluğa geçebileceğini söylüyor yetkili. ‘İşte Avrupa’nın gittiği yer’ diye de hayıflanıyor.

Soğuk savaşın ‘Ruslar geliyor’ korkusunun yerini ‘Eyvah Müslümanlar aramızda’ paniği aldı anlaşılan.

Daily Telegraph’ın Cuma günkü sayısında ikinci sayfa manşeti: Londra’daki Müslüman okullarında çocuklar dövülüyor idi.

Din dersi hocalarının küçük çocukları sopalarla dövdükleri, yatırıp üzerlerine bastıkları anlatılıyor haberde.

Şiddete eğilimli Müslüman stereotipi yaratılıyor. Yabancı karşıtlığı, ırkçı temelini din düşmanlığı ile besliyor.

Avrupa’nın Türkiye için böyle bir dönemde karar verecek olması şanssızlık. Bu ortamda kim ne kadar Türkiye’ye beklediğimiz yanıtı verecek cesareti gösterir bilemiyorum.

İSLAM İÇİN BİR YER BULMA

Ditchley Vakfı tarafından düzenlenen Ortadoğu konulu toplantı, beyin fırtınalarıyla geçti.

Lordlardan, Avrupalı diplomatlara, Amerikalı güvenlik sorumlularına, Ortadoğu’dan gelen akademisyenlere kadar geniş bir yelpazede tartışılan Ortadoğu’nun geleceğine ilişki en belirgin uzlaşma noktalarını aktarmak istiyorum.

Bölgede değişim için otoriter yönetimlerin değişmesi gerekiyor. Bu değişim dışarıdan müdahaleyle olmamalı, ters tepki yaratıyor;

Devlet ile toplum arasındaki ilişkiyi, vergi mükellefiyeti karşılığında hizmet bekleme temeline oturtan anlayışı geliştirmenin yolları bulunmalı.

Değişim sürecindeki toplumlarda İslam’a da mutlaka yer bulunmalı. Ama gözden hiç kaçırılmamalı.

Ekonomik reformların daha kolaya gerçekleşebileceği anlaşılıyor. Teşvik edilmeli.

LAFTA MI?

İşin ilginç yanı, bu değişim programlarının, ‘aman size dayattığımızı düşünmeyin’ gibisinden tüm nezaket kurallarına uyularak tartışılsa da, değişmesi istenenlerin bu talebi pek ciddiye almamaları.

‘Aylardan beri bu konuyu konuşmaktan’ artık üzerine sıkıntı geldiğini söyleyen Amerikalı öğretim görevlisinin ifade ettiği de bu ‘kendin söyle kendin dinle’ durumuydu belki de.

YA IRKÇILIK?

Washington’un önayak olmasıyla Ortadoğu’da rejim değişikliği çeşitli platformlarda tartışılıyor ama Avrupa, sokaklarında yaşanan olayların tırmanışının nasıl önleneceği konusunda fazla kafa yormuyor. Sorunun üzerine gidecek takat olmayınca, gelişmelere ‘münferit olay’ yaklaşımı ile bakmak en kolay yol anlaşılan.
Yazarın Tüm Yazıları