Tatil dönüşü

SERT rüzgárı yelkene doldurup, tatilden dönüş yoluna çıktığımızda Datça ile Simi arasında yolumuz kesişti.

İki teknenin kaptanları birbirlerine el salladılar.

Bizim teknedeki kocaman Türk bayrağının dalgalandığını gördü, arkaya döndü kendi bayrağına baktı. Direğe sarılmıştı. Hemen bayrağını kurtardı. Karşı teknenin aynı büyüklükteki Yunan bayrağı da rüzgára bıraktı kendini.

Birbirimize bir selam daha çaktık. İkimiz de, ikimizin denizinin kokusunu içimize çekerek, keyfini çıkartarak yolumuza devam ettik.

Deniz ile haşır neşir bir tatil bitti, işe başladım.

Ege kıyılarında Yunanistan ile Türkiye arasındaki trafiğin bir hayli yoğunlaştığı dikkat çekiyor. Ayrıca, tekne turizmi de bu yıl canlanmış.

Türk teknelerinin sayısının artması, denize ilginin yaygınlaşması da çok sevindirici ama nedense birçok Türk denizci, yabancı bandıralı tekneleri tercih ediyor. Sordum ve öğrendim ki, vergiden kaçmak için baş vurulan bir yöntemmiş bu. Türk bandıralı tekneler lüks tüketime girdiği için, ayaküstü kurulan yabancı menşeli şirketlere ait tekneler ve yabancı bayraklar ile bu iş daha ucuza geliyormuş. Yabancı bayraklı teknelerin bürokratik yükümlülükleri de yok üstelik.

Denizlerle çevrili bir ülkenin insanlarının, suyla ilişkisini teşvik etmek yerine, tam tersi caydırıcı hale getirmiş olan uygulamaları gözden geçirmek gerekiyor.

Teşvik bekleyen bir şey daha var. Yunan adalarıyla Türkiye kıyıları arasındaki gidiş gelişler.

Bu trafiğin iki yönlü geliştirilmesi, sürdürülen siyasi çalışmaları ve girişimleri daha anlamlı hale getirecek kuşkusuz. Türkiye’de, bazı özelleştirilmiş limanlarda alınan yüksek liman vergileri, Türk vatandaşları için ise, Yunan Adaları’na giderken vize zorunluluğu ve vize alımında yaşanan sıkıntılar iki kıyının birbirine sırtını dönmesine neden oluyor.

DOĞU-BATI ÇELİŞKİSİ

TATİL
’de, Prof Dr Işın Demirkent’in Haçlı Seferleri adlı kitabını okuma fırsatı buldum. Bu sayede Vatikan Dinsel Öğretiler Kurulu Başkanı Kardinal Ratzinger’in, Türklerin Avrupa Birliği dışında tutulması gerektiği yolundaki açıklamasının derininde yatanı daha iyi kavradım.

Dikkatle bakıldığında her biri ayrı bir hikayeyi anlatan resimlerle donatılmış olan kitap, batıdaki benzerlerinin aksine Haçlı Seferleri’ne bu topraklardan ve Türkler açısından bakıyor.

‘Haçlı seferleri, bizim tarihimiz değildir ama bizim tarihimizin bir parçasıdır’ diyor Prof Demirkent, ‘Avrupa dünyası Kutsal toprakları kurtarmak sloganıyla Türkleri Anadolu’dan atmak ve Anadolu ile birlikte bütün yakın doğuyu kendi ellerine geçirmek maksadıyla düzenleyip giriştiği siyasi amaçlı askeri bir harekattır.

Avrupa’nın ortak bilincine yerleşen karşıtlığın geçmişinin, Osmanlı’nın Viyana kapılarına varmasından daha eskiye, Haçlı seferlerine dayandığını hesaba katmadan, bazı şeyleri kavramak mümkün değil.

Kardinal Ritzinger’in Türkiye’yi dışlayan yaklaşımı, Avrupa Birliği’ni Hıristiyan kulübüne dönüştürerek merkezine Vatikan’ı oturtmayı amaçlayan bin dökuz yüz yıllık bir iktidar mücadelesinin sürdüğünün kanıtı.

Avrupa, bu yıl sonunda vereceği kararı bu açıdan da ele almalı. Ritzinger’in sözleri bu yüzleşme olanağını bir kez daha gündeme getirdiği için bence yararlı.

Kendisini soykırım utancına kadar taşıyan Haçlı zihniyetinden kurtulma dirayetini gösterebilecek, Türkiye’ye karşı adil davranabilecek mi? Göreceğiz.
Yazarın Tüm Yazıları