‘Tarihi insan gibi yaşamak güç iştir’

YİNE bir kişiyi alıyor, o kişinin olayların içindeki rolünü anlatıyor, aynı anda o olayı yine tarihe götürüyor, günümüze çizgi çekmeyi ihmal etmiyor.

Yine bir olayı alıyor, bizi tarihe götürüyor, bu kez olaylarla insanlar arasındaki ilişkiyi netleştiriyor, tarihi olaya günümüzde anlam yüklemek açısından, halen yaşanmakta olan bir olayla karşılaştırıyor. Bir yandan tarihçilik sergilerken, öte yandan günümüzün tarihini kayda geçiyor. Tipik Soner Yalçın.
Değerli meslektaşım Soner Yalçın bir yılı aşkın süredir Oda TV davasından tutuklu. Yazı yazamıyor, belli ki, hapiste bol bol okumayı sürdürüyor. Okurken, elinden kalemi düşürmüyor.
İçinden geçmekte olduğumuz dönemde yüze yakın gazeteci tutuklu. Çoğu kendi açısından hapishane günlerini anlatan kitaplar yazıyor. Çok normal. Onlardan biri de, Soner Yalçın. O da, geçen hafta piyasaya çıkan bir kitap yazıyor, “Samizdat, Hakikatlere Dayanacak Gücünüz Var Mı” başlığı ile.
İSİM RUSYA’DAN
Samizdat ne demek?
“Olağanüstü dönemlerde, baskıdan sansürden kaçabilmek için kitaplar, tüm tehlikeler göze alınarak, gizlice yazılıp, gizlice basılıp dağıtılıyor. Ruslar bu kitaplara Samizdat adını veriyor ve bu isim evrensel hale geliyor”. (a.g.k., s.529).
Soner Yalçın da, Ruslara gönderme yaparak, kitabına bu başlığı atıyor.
Soner’in kitabı hapishane güncesi değil. Ama, hapiste gördüğü kişilerden, yaşadığı olaylardan yola çıkarak, günümüzle hesaplaşıyor. Hesaplaşırken, her zaman yazılarında ve kitaplarında mutlaka yaptığı gibi, bizim tarihimizdeki benzer olaylarla karşılaştırıyor. Günümüzdeki olay, bu karşılaştırma ile yerine oturuyor.
BOL CD, BOL İHBAR
Soner Silivri’de yatıyor. Ergenekon ve Balyoz’dan tutuklu insanlarla birlikte. O davalarda yargılanan bazı insanların yaşadıklarını aktarırken, onların hapse nasıl düştüğünü anlatıyor.
Bilinmeyen biri herhangi bir kişiyi ihbar ediyor, ihbar edilen kişinin evinde yapılan aramalarda CD’ler çıkıyor, suç unsuru olarak.
Dönem CD ve ihbar furyası dönemi. O furyada ilginç olan, aramada ele geçirilen bir CD, nasıl oluyorsa, hemen ertesi gün, poliste ve savcılıkta daha incelenmeden bir gazetede yayınlanıyor. Soner kitabında bunun pek çok örneğini aktarıyor. Geçmişte adam takip etmenin yerini günümüzde CD’ler üzerinden ihbarlar izliyor. Ve gelsin suçlamalar. Ardından tutuklamalar.
GAZETECİLER
Bir solukta okuduğum kitap boyunca, Soner sürekli gazetecilerle hesaplaşıyor.
Kitapta adı, sanı bilinen pek çok gazeteci var. Her birinin duruşu, davaları ele alma biçimi, siyasal iktidar karşısındaki tavrı, adalete bakışından hareketle, Soner onları kendi açısından değerlendiriyor.
Soner’in verdiği karnede pek çok gazeteci, isim isim, sınıfta çakıyor. Elek üstünde kalan pek az gazeteci var. Bu büyük ölçüde doğru. Bazı gazetecilerle ilgili olarak ise, içinde bulunduğu durumdan dolayı, anlaşılabilir ve haklı hassasiyetleri oluşmuş olabilir. Ama, şu gerçek ki, son yıllarda çok sayıda gazeteci hiç iyi sınav vermiyor. Soner bunu Edip Cansever’in dizesiyle vurguluyor:
“Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak/Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir”. (a.g.k., s.337).
Nefis bir tanım, muhteşem bir gözlem, kıskançlıkla sarılmaya hasret bir bilgelik. Cümle aleme örnek olsun.
HÜZÜN VE HIRS
Özellikle kendisi ile ilgili yazılanlarla bağlantılı olarak Soner sık sık bu gibi alegorilere yer veriyor kitabında. İnsanların, özellikle gazetecilerin kaçı yarın aynaya bakabilecek? Ve nasıl? Mesele bu, “olmak ya da olmamak değil”.
Kitabı bitirdiğimde içimi hüzün ve hırs basıyor. Meğer çok özlemişim Soner Yalçın’ın yazılarını, üslubunu, bilgi ve zeka dolu anlatılarını.
Kendine iyi bak Soner.
Yazarın Tüm Yazıları