Tanıyalım da hangisini

AVRUPALILARA diyorum ki, tamam Türkiye Kıbrıs’ı tanısın, ama hangi çerçevede?

Çünkü Avrupa kararlarında bile, Kıbrıs sorunlu bir üye olarak tanınıyor.

Anımsayacağınız gibi, aday ülkelerin tam üyelik kararı Selanik Zirvesi’nde alındı.

Bu kararda yeni üyelerle ilgili bazı geçici önlemlere de yer verildi.

Örneğin, serbest dolaşım süreli olarak kısıtlandı, Almanların Polonya’dan toprak alımları on yıl için engellendi. Böylece, Avrupa Birliği müktesebatında bazı ayrıcalıklara yer verilmiş oldu.

Ama anlaşmanın ekinde Kıbrıs ile ilgili bir protokol yer aldı ki, bu ayrıcalık diğerlerine hiç benzemiyordu.

Selanik Zirve anlaşmasının ekindeki Protokol 10’a göre, Avrupa Kıbrıs’ı tam üyeliğe kabul ederken, Avrupa müktesebatının Kıbrıs’ın her tarafında uygulanamayacağını karara bağladı. Kuzey, Avrupa müktesebatı dışında bırakıldı.

Çünkü sorunlar vardı, çünkü güneydeki yönetim kuzeyi temsil etmiyordu, çünkü Avrupa kuzey ile müktesebatı müzakere edememişti.

Selanik’te Avrupa, bölünmüş Kıbrıs’ı tanıdı.

Şimdi, çözümden önce Türkiye’ye Kıbrıs’ı tanıması için yapılan baskıların, bu işte baştan beri hatalar yapan Avrupa’yı yeni hatalara sürükleyeceğini görmemek mümkün mü?

Türkiye de, AB müktesebatının geçerli olduğu Kıbrıs ile müzakere yaptığını tekrar edebilir isterse. İşte size tanıma.

* * *

PEKİYİ Türkiye, Avrupa’nın yaptığı gibi güneydeki otoriteyi tanıyorum, bu devletin kuzeyde otoritesi yoktur dese ne olacak?

Bu, bölünmüşlüğü daha da derinleştirmez mi? Ne yazık ki Avrupa’nın dış politikası, en küçük üyelerin bile dış politika öncelikleri tarafından rehin alınabiliyor.

Kıbrıs’ı tanıyın diye ısrar eden birçok Avrupalının, bunun arkasında Kıbrıs Türklerinin azınlık haline getirilerek, Rumların Ada’nın tek sahibi olma hesaplarının yattığının farkında bile olmadıklarına eminim.

Ama bu noktada bile artık durum eskisi gibi değil. Rum kesiminde farklı görüşler olduğu haberleri geliyor.

* * *

KKTC Ticaret Odası Başkanı Ali Erel, Kıbrıslı Rumların en büyük korkularından birinin refahı Türklerle paylaşmak olduğunu söylüyor. Eğer bazılarının istediği gibi olur da 60 anlaşmasına dönülürse, Türkler devlete yamalanacak ve güneyin refahına ortak olacaklar, üstelik de veto haklarına sahip olarak.

O nedenle bu tanıma baskısı Rumlar açısından da anlamını yitiriyor.

Annan Planı’na hayır diyenlere karşı çözüm isteğini dile getirenlerin oranı artıyormuş Kıbrıs Rum kesiminde. AKEL de bile çözümden yana bir eğilim baş gösterdiği söyleniyor.

Hollanda ile birlikte İtalya, 17 Aralık sonrasında çözüm sürecini yeniden canlandırmak için bir süredir temaslarda bulunuyorlar. Ama, Avrupa bastırdıkça çözüm dinamiklerinin önünü tıkadığını bir türlü fark edemiyor.

Bana göre, Kıbrıs hiçbir şekilde Türkiye’nin önüne yeni bir koşul olarak gelemez. Çünkü zaten var. Müzakere sırasında muhataplarımızdan birisi de Kıbrıs. Geçtiğimiz temmuz ayından beri, Avrupa Birliği Ankara Anlaşması’nı yeni üyelerle imzalaması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyor.

Pekiyi çözümden önce Kıbrıs’ı tanımak mümkün mü? Değil, bu ne Türkiye ne de Avrupa açısından mümkün. Çünkü Kıbrıs devletinin, ülkesini tam otoriteyle temsil edebilmesi için önce sorunun çözümü gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları