Paylaş
Onlar talihsiz halklar.
Demokrasi ile yönetilmeyenler. Seslerini, soluklarını çıkartamayanlar. Liderlerini seçemeyenler. Seçtiklerini eleştiremeyenler.
Bütün bir hayat boyu ve de gelecek kuşaklara kadar, kan ve gözyaşına mahkûm edilseler de suskunluğa terk edilenler.
Bu nedenle Hafız Esat'ın Suriyesi'nde yaşamak da büyük talihsizlik , Saddam'ın Irak'ında da.
Devleti'ni ‘terörist’ ilân ettirtmiş Esat'a, hangi muhalif çıkıp da topluma terörist damgası yedirtmenin hesabını sorabilir? Böyle bir karanlığın gelecek nesillerin geleceğini ipotek altına almasına kim karşı gelebilir?
Suriye'nin yakın tarihine bakın, ne bir başarı ne bir sıçrama belirtisi...Golan tepelerinde kaybedilen topraklar, ölen insanlar. Lübnan'daki belirsizlik.
Hafız Esat'ın tarih ve Araplar'ın önünde söyleyebileceği tek bir söz var mı? Anlatabileceği tek bir başarı öyküsü mevcut mu?
Sadece bütün doğruların çarpıtıldığı bir düzenin, kendi düzeninin lideri Esat.
Böyle bir liderle ‘diplomasi’ yürütülebilir mi?
Çok zor.
Ama diplomasiye ve de barışa olan güven Esat'larla bile dialog kapısını açık bırakmayı gerektiriyor. Türkiye, yıllardır bu kapının eşiğinde bir yerlerde Suriye ile buluşmanın, anlaşmanın yollarını aradı.
Hükümetler değişti ama bu arayış değişmedi.
Ama bir arpa boyu yol alınamadı.
‘Apo sende’ dendi.
Gözünün içine baka baka ‘hayır’ yanıtı alındı.
Birkaç gün sonra Apo'nun resimleri yayınlandı, görüldü ki düpedüz Suriye'de.
Bir dizi yalan, bir dizi yanıltma...O kapalı ve baskıcı yönetimini sürdürmek için ortaya atılan bir dizi düzenbazlık.
Görülüyor ki bugünün dünyasında ‘diplomasi’yi yürütebilen ülkeler de ancak demokrasiyle yönetilebilenler. Kamuoyunun taleplerini dikkate alanlar, o talepleri siyasete taşıyabilenler.
Suriye ile aramızdaki krizin hâlâ diplomatik bir çözümü olmalı.
Bu noktada Türk kamuoyunun hassasiyeti çok önemli. Çünkü Türkiye'de bütün eksikliklerine rağmen demokrasinin kanalları tıkalı değil. Dolayısıyla kamuoyunun sesini dinlemek olası.
Güneydoğu'da yıllardır yaşanan trajediye rağmen Türk insanı ‘savaş’ yanlısı değil. Ama on yıldan beri Suriye'nin sürdürdüğü bu açık düşmanlığa da ‘dur’ denilmesini talep ediyor.
Bu konuda çok değişik görüşler yansıyor basına.
Türkiye'deki durum bu.
Devletine terörist damgası vurdurtan bir diktatörün ülkesinde kamuoyunun duyguları nedir? Anneler ne düşünür? Delikanlıların tepkisi nedir?
Asıl bilinmeyenler bunlar...
Bu bilinmeyenler ise krizin içyüzünü ve gerçek yüzünü yansıtıyor.
‘Az sonra’ çığırtkanlığı yapan televizyonlarda oturup çeşitli siyasi denklemlerle Suriye Krizi'ni tartışmak yerine, CNN, BCC ve de diğer dünya televizyonlarında bu gerçekleri çeşitli boyutlarıyla anlatabilmeliyiz.
Politologlar, diplomatlar ve de sivil toplum liderleriyle.
Sanırım kriz yönetiminin önemli bir yönü de kamuoyunun duyarlılığını dünyaya aktarabilme ustalığı olmalı.
Paylaş