Suçlu medya ayağa kalk ve sus!

SOBANIN başına oturan beyaz sakallı bey, "Yakmadık" dedi, "Havalara baksana. Bademler açtı. Erikler de canlanmaya başladı. İnşallah don olmaz."

Sohbet olsun diye ben de bildiklerimi söyledim, "Mevsimleri küstürdük. Önlem alınmazsa susuzluk da çekilebilir diyorlar" dedim.

Söylediklerimi beğenmedi. "Yok yok, bunlara inanma. Medyanın lafı onlar."

Lapsekili çiftçi de suçluyu bulmuş. Medya! İtiraz ettim tabii.

"Ne doğru değil? Zamansız bahar da, bademlerin şaşırıp çiçek açması da mı medyanın suçu?"

Daha konuşabilirdim ama sustum. Herkesin bir suçluya ihtiyacı vardır belki de.

Ama artık herkesin ortak suçlusu var. Medya.

Bir toplumda başbakandan, soğuk sobası başında vakit öldüren yaşlı çiftçiye kadar herkes, hoşuna gitmeyenlerin hesabını medyadan sormaya kalkarsa, orada ciddi bir sorun var demektir.

Bugün Türkiye’de en geniş toplumsal ittifak hangi konuda? Tabii bildiniz, medyanın suçu konusunda herkes hemfikir.

Bu, büyük bir cadı avının habercisidir.

Daha bir ay önce Hrant Dink’i kaybettik.

Ardından geldiğimiz yere bakıyorum. Ne acı. Hrant Dink’in neden öldürüldüğü unutulmuş gibi.

Hrant, gazeteci olduğu için öldürüldü. Ne dini yüzünden, ne etnik kökeni nedeniyle. Verdiği haberler bazılarının hoşuna gitmedi. Düşünceleri bazılarını kızdırdı.

Susturulmalı dediler. Susturdular.

Basına yönelik bu ağır darbenin kabul edilemez olduğu tartışması daha olgunlaşmadan, cinayet üzerinde konuşmak yerine onun üzerinden siyaset yapılmaya başlandı.

Sanki basın özgürlüğü herkese lazım değilmiş gibi.

* * *

TÜRKİYE
’nin en büyük sorunlarından birinin "kayıt dışılık kanseri" olduğunu söylüyor Dünya Bankası Türkiye Başekonomisti Rodrigo Chaves.

Milliyetçi duyarlılığı yüksek ama yolsuzluklara karşı hissiz bir toplumda şeffaflığın ne kadar zor ama o kadar da önemli olduğunu bilenlerdenim.

Medya patronlarının ve çalışanlarının gelirleri de şeffaf olmalı. Bu, basın özgürlüğü açısından da çok önemli.

Patronlarının kim olduğu, paranın kimin tarafından verildiği belli olmayan basın yayın kuruluşları, okuyucu ve izleyicilerin kimin adına konuşulduğunu bilme hakkını ihlal eder.

Ama hesap denetiminin medyayı susturmak için siyasi bir araç haline dönüşmesi de kabul edilemez.

Kanaltürk Televizyonu’nun başına gelen de, bu yüzden kabul edilemez.

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, "vergi incelemelerinin başkanlığa gelen ihbar ve şikayetlerin değerlendirilmesi sonucu yapıldığı" söylendi, bilgi toplamanın kanuni yetki olduğu belirtildi. Buraya kadar diyeceğim yok.

Ama açıklamanın sonundaki hüküm ilginçti. Medya gücü kullanılarak baskı yapıldığı bunun da etik olmadığı vurgulanıyordu.

Araştırmaya kimsenin diyeceği yok ama tarzı ve kapsamına bakınca teknik bir çalışmanın ötesinde, siyasi bir amaç olduğu görülüyor.

Kanaltürk’ün siyasi görüşlerini paylaşmasam da bu kurumun ve orada çalışan meslektaşlarımın ifade ve düşünce özgürlüğünü kısacak her türlü girişime karşı çıkarım. Çünkü bu özgürlük hepimizin.

Ancak bu özgürlük içinde tartışabilir, birbirimizi anlayabilir ve ortak noktalar bulma şansına sahip oluruz.

Susturarak değil.
Yazarın Tüm Yazıları