Paylaş
17 Ağustos 1999 depreminde eşim, kızım ve ben İstanbul’un hemen dışında kiraladığımız bir yazlıkta Silivri’deydik.
Depremin boyutunu kestiremeden yurt dışına, İspanya’nın Sevilla şehrindeki Dünya Atletizm Şampiyonası’na gidecektim.
Avcılar’daki kiralık evime korka korka gittim. Pasaportumu almalıydım. Ev yıkılmış mıydı, hasar mı görmüş müydü bilmiyordum.
Yerlebir olmuş onlarca binanın ve yardıma koşan binlerce insanın önünden eve ulaştım. Bina ayaktaydı ama evin içi harabeye dönmüştü.
Pasaportumu aldım ve ayrıldım.
FELAKETiN BOYUTLARINI iSPANYA GAZETELERiNDEN ÖĞRENEBiLDiM
Ertesi gün uçağa bindiğimde felaketin boyutlarını henüz tam olarak bilmiyordum.
Haberlere göre ölü sayısı 3 bin civarıydı. Daha fazla can kaybı olmaması dualarıyla uçağa bindim. Akşam saatlerinde Barcelona’ya indim.
Hava kararmıştı. İç hatlara geçip Sevilla uçağına binecektim. Uçak saatine kadar alanda dolaşırken, İspanya gazetelerine göz attım...
Gölcük depremi manşetlerdeydi. O zaman felaketin boyutlarının farkına varmaya başladım.
Sadece Türkiye ya da İspanya değil, tüm dünya ayaklanmıştı. Ülkem, eşim, kızım, annem babam için daha da fazla endişelenmeye başladım.
Çaresizlik içinde Sevilla’ya indim ve otele yerleştim. Şampiyona ertesi günü başlayacaktı. Yani 19 Ağustos 1999 tarihinde.
KRAL JUAN CARLOS VE DÜNYANIN EN ÜNLÜ SPORCULARI ORADAYDI
85 bin kişilik Sevilla Olimpiyat Stadyumu’nda açılış gecesi.
Dünyanın en ünlü sporcuları açılış gecesi için hazırlanmıştı. İspanya Kralı Juan Carlos ve eşi hemen 10 metre ilerimdeydi.
Ve spor dünyasının tanınmış tüm yöneticileri. Açılış için stadyumun tam ortasına bir platform kurulmuştu.
Ülke bayrağını taşıyan sporcu, bayrakla birlikte bu platformun tam zirvesine geldiğinde ülke ismi anons ediliyordu.
STADYUMDA ‘TÜRKiYE’ ANONS EDiLiNCE BiR ANDA TRiBÜNLERDE MEKSiKA DALGASINA BENZER BiR HAREKETLiLiK YAŞANDI
· Sporcular Sevilla Olimpiyat Stadyumu’na 4 ayrı kapıdan giriyordu.
Ama ben oturduğum yerden bu kapılardan 3’ünü görebiliyordum. Öyle bir an geldi ki, önce bir sessizlik ardından Meksika dalgasına benzer bir hareketlilik başladı.
Arkama baktım, İspanya Kralı Carlos ayağa kalkmış, alkışlamaya başlamıştı.
İçimden, “Herhalde, İspanya sömürgelerinden bir ülke geliyor” diye düşünürken anons ile birlikte müthiş bir alkış tufanı başladı.
“Türkiyeeeeeeee...”
YALNIZ VE GÜZEL ÜLKEMi TÜM DÜNYANIN BAĞRINA BASTIĞINI GÖRDÜM
Şu an dahi yazarken tüylerim diken diken oluyor.
Ağlamaya başladım. Benim yalnız ve güzel ülkemi tüm dünya bağrına basıyordu. Böyle bir sevgiyi hiçbir uluslararası turnuvada, hiçbir ülkeye gösterilirken görmedim. Bir anda etrafımı yabancı gazeteciler sardı.
“Sporcuların yakınlarından hayatını kaybedenler var mı?” gibi onlarca soruya muhatap oldum.
YEDiĞiNiZ HER PiZZANIN BiR DiLiMi TÜRKiYE iÇiN
Gözyaşları içinde yanıtladım soruları. Ama inanın ne yanıt verdiğimi hatırlamıyordum bile.
O duygu yoğunluğu ile haberi yazdım ve gazeteye gönderdim. Ertesi gün Sevilla sokaklarındaydım. Şaşkınlığım iki kat artmıştı.
Yediğiniz her pizzanın bir dilimi Türkiye için. Her hamburgerin 15 pesetası Türkiye için.
Şehrin her yanını, her restoranını bu yardım çağrıları süslüyordu.
Paylaş