Sorunları çözmek için önce kendinizi keşfedin

Hacı Bayram-ı Veli’nin; "Bilmek istersen seni, cán içinde ara cánı. Geç cánından bul ánı, sen seni bil, sen seni. Kim bildi ef’álini (eylemlerini), ol bildi sıfátını, anda gördü zátını, sen seni bil, sen seni..." dizeleri ne kadar önemli bir gerçeği dile getiriyor.

İnsan gerçekten önce kendini tanımalı, kendini bilmeli, özüne dönüp, kendi gerçeğini samimiyetle görebilmeli. İşte bunu başarabilenler, tüm kusurları, hataları başkalarına yükleyeceklerine, önce hatayı kendilerinde arayabilenlerdir. Burada okuyacağınız öykü, olgun yaşta da olsa, eşiyle ve ailesiyle sorunlarını kendi kendine çözmeyi başaramayıp, uygar bir düşünceyle, bir terapistin kapısını çalma cesaretini gösteren bir okuruma ait. Öyle ki, sonunda hem kendisi, hem de eşi ve çocukları gözlerini kendilerine çevirmeyi başarmışlar ve mutluluğu tekrar yakalayabilmişler. Ne mutlu onlara. Ne mutlu bana ki, bir rastlantıyla da olsa, onlara yol gösterebilmişim.

Rumuz: Hayatımdaki Fırtına

Sayın Güzin Hanım, genelde hep kendi sorunlarımı kendim çözmeyi başarmış bir insan olarak, size yazmayı hiç düşünmemiştim. Hatta kafamı dağıtmak amacıyla magazin eklerine göz gezdirirken, köşenize yazanları şaşkınlıkla izlerdim. Neden sorunlarını çözmek için kendi akıllarını kullanmıyorlar diye düşünürdüm.

Ama işte yıllar sonra onlara hak verir oldum. Gerçekten insan bazen ne kadar akıllı fikirli olsa da, kendi sorunlarının üstesinden gelemiyor. Bir yardıma, bir desteğe, bir öğüde gerek duyuyor.

Ben 56 yaşında bir elektrik mühendisiyim. Eşimle severek evlendik. Eşimi 27 yıldır, inanın ilk günlerdeki kadar büyük bir sevgiyle seviyorum. Karım son derece bakımlı, güzel, alımlı ve akıllı, bana da çok bağlı bir kadındır. Evliliğimizin ilk yıllarında büyük ekonomik sorunlar yaşadık. İkimiz de düşük maaşlarla çalışan memurlardık. Ancak birbirimize inancımız, büyük bir dayanışmaya dönüştü. Bu sayede iki evladımızı yetiştirebildik. Biri 25, diğeri ise 22 yaşında iki kızımız var. İkisi de üniversite mezunu.

27 YILLIK EŞİM CEPHE ALDI

Ben son 10 yıldır kendi işimi yapıyorum. Bu dönemden sonra ekonomik olarak çok rahatladık. Ancak bu durum, eşimi mutlu edip çok daha huzurlu kılacağına tersi oldu. Ne yazık ki eşim şu son birkaç yıldır bana dünyayı zindan ediyordu.

İşin en kötü yanı, iki kızımı yanına çekip, bana karşı adeta bir cephe oluşturmasıydı. Biraz geç gelsem kabahat, biraz şık ve bakımlı olsam kabahat, zorunlu olarak bazı toplantılara katılsam kabahat. Artık evimde hiç huzurum yoktu. Çok rahatsızdım. Ama ben doğu kökenliyim. Bizim kitabımızda boşanmak yazmaz.

İşte bu bunalımlı dönemimde bir aile ve evlilik terapistine ihtiyaç duyduğumuzu düşünmeye başladım. Sanki bir mucize ışık doğdu; bir sabah köşenize göz atarken, Prof. Dr. İlkay Kasatura’ya bir teşekkür dikkatimi çekti.

Eşimi bu uzmana gitmeye ikna etmeye çalıştım; ama kabul etmedi. O zaman ben kendim gitmeye karar verdim. İyi ki de gitmişim. Burada gördüğüm terapiden çok faydalandım. Hatta ailem kurtuldu diyebilirim.

Neden mi? Doktorun uyguladığı terapi sırasında, eşimin ve çocuklarımın da gelip, benimle ilgili görüş bildirmeleri gerekiyordu. Bu birkaç görüşme sırasında, onların da duygu ve davranışları değişmeye başladı. Çünkü bir yandan beni anlamaya başlarlarken, bir yandan da kendilerini tanımaya, kendilerini anlamaya başladılar.

KIZLARIM BENİ PARA MAKİNESİ GÖRÜYORMUŞ

Kızlarım beni bir para makinesi gibi görüp, bana gerçek anlamda bir sevgi ve yakınlık göstermediklerinin bilincine vardılar. Eşim, bana karşı aşırı güvensizliğinin altında yatanın, asıl kendine olan güvensizliği ve beni kaybetme korkusu olduğunu keşfetti.

İnsan, yaşadığı olayların çok etkisine girdiği zamanlarda objektifliğini kaybediyor. Ben, kızlarım ve karım birlik oldu, bana karşı cephe aldı derken, onların hırçınlıkları ve uyumsuz davranışlarının altında, maskeli depresyon denilen bir sorunun yattığını bilmiyormuşum.

Üstelik ben, kendimi kusursuz bir eş ve baba olarak görürken, meğer farkında olmadan kazandığım paradan çok fazla söz ediyor, durmadan sanki onların harcamalarını başlarına kakar gibi davranıyormuşum. Kendimi melek zannederken, onların bu tutumum karşısında ne kadar üzüldüklerini göremiyormuşum.

İşte insan bazen eşi ya da yakınları hakkında şikayette bulunurken, asıl gözlerini kendisine çevirmeli, kendine gören gözlerle bakabilmeli. Bunu bazen kendi başımıza başarabilsek de, bazen gerçekten bir terapistin yardımıyla yapabiliyoruz ancak.

Ama işte bizler nedense, bilimsel bir yola başvurmayı kendimize yediremiyoruz. Bir terapistin kapısını çalmak sanki kötü bir şeymiş gibi çekiniyoruz. Oysa bir uzmanın bazen ruhumuzun derinliklerini araştırıp, bize yüreğimizi tüm çıplaklığıyla göstermesinde çok büyük yararlar var.

AİLE TERAPİSİ SAYESİNDE YUVAM KURTULDU

Benim bu sayede yuvam kurtuldu. Birkaç yıldır boş yere çektiğim azap, üzüntü, anlaşılamamak düşüncesi, mutsuzluk sonunda tümüyle yok oldu.

Tekrar bir aile olduk. Mutluluğu yakalamak meğer ne kadar kolaymış. Hepimiz eğitimli, aklı başında insanlar olsak da, ancak bir ışık bizi uyardığında ne yapmamız gerektiğini anladık.

Bu nedenle, önce bize kendimizi tanımamızı, iç dünyamızdaki gerçeği görmemizi sağlayan Prof. Dr. İlkay Kasatura’ya, sonra da bize bu ışığı tutan size teşekkür etmek istedim.

"Mutsuzum, ailem beni anlamıyor, kimse beni sevmiyor, eşimle hiç anlaşamıyoruz, oysa ben ne kadar fedakar bir insanım" diye gözlerinizi gerçeklere kapatmaktansa, mutlaka kendinizi keşfetmek, gerçek iç dünyanızı hatalarıyla, sevaplarıyla tanımak zorundasınız. Eğer kendinize toz konduramıyorsanız, kendi kendinizi tek başınıza tanıyamıyor, göremiyorsanız, o zaman mutlaka bir terapiste başvurmalısınız. Hem kendi, hem de ailenizin mutluluğu için yapmalısınız bunu. Kaç yaşında olursanız olun. Belki de hiç yoktan yere yıkılmak üzere olan bir yuvayı dağılmaktan kurtarabilirsiniz.
Yazarın Tüm Yazıları