Son olarak Başbuğ

UZATMAYA niyetli değiliz.

Çünkü Türkiye’de gündem çok çabuk değişiyor. Ama yine de Orgeneral İlker Başbuğ’un "Genelkurmay Başkanı" sıfatıyla 14 Nisan günü yaptığı konuşmanın daha önce değinmediğimiz iki bölümüne ilişkin görüşlerimizi sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bunlardan biri Başbuğ’un deyimiyle "sivil-asker ilişkisi", diğeri "terör" konusu.

Sivil-asker ilişkisine Başbuğ, daha çok siyasi iktidarla Silahlı Kuvvetler ilişkileri açısından baktı. Bunları "hukuk devleti"ni, "demokrasi"yi özümsemiş bir aydın yaklaşımıyla dile getirdi. Çeşitli kaynaklara gönderme yaparak "askerin yetkili siyasi makamlara tekliflerde bulunma" hak ve görevine değindi. "Bu tavsiyelerin, tekliflerin dinlenmesinin ve değer verilmesinin" beklenmesi gerektiğini ifade etti. "Karar vermenin yetkili siyasi makamlara ait olduğunu" vurguladı. Ama "samimi, gerçekçi, profesyonel tavsiyelerin dikkate alınmaması durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçların sorumluluğu da büyük ölçüde karar verici durumdaki siyasi makamlara aittir" dedi.

Bu uyarı hem Başbuğ’un konuşmasındaki önerilere kulak verilmesini beklediğini göstermesi hem de siyasi iktidara "kendi sorumluluğunu anımsatması" nedeniyle bize önemli göründü.

Ancak Başbuğ’un "sivil-asker ilişkisi"ni bu kesimlerin üst kademeleri arasındaki ilişki parantezine alması eksiklikti.

Gerçi Başbuğ sivil-asker ilişkisi bağlamında yeni ve önemli açılımlar başlattı. Özellikle "medya" ile ilişkilerde daha "kucaklayıcı" oldu. Ama sivil-asker ilişkisinde daha atılması gereken çok adım var. Özellikle halkın var olan yüksek "güveni"ne "sevgi"yi de ilave etmek için bu önemli. Bu anlamda en iyi örnek ABD ve İsrail ordularıdır. Onların ne yaptığı öncelikle araştırılmalıdır.

Terör bağlamında Başbuğ önce PKK’nın nerdeyse 30 yıldır tüm çabalarına rağmen Türkiye’de etnik bir çatışma yaratamadığına değindi. Nedenlerini sayarken Türkiye’deki "Gruplar arasında büyük kültürel farklılıklar" ve "Bürokratik kuruluşlarda ve sosyal yapılanmalarda bölünmeler" olmadığını; "Özellikle siyasal haklarda eşitsizlikler veya diğer tarafa verilen öncelikler" diye bir sorun bulunmadığını, ayrıca "ülkenin ana konularından farklı görüşler"den söz edilemeyeceğini belirtti.

Tamam, etnik çatışma olmadı ama terör belası da 30 yıldır bitmedi.

Başbuğ, terörle mücadele sürecinin kısalması için işte o nedenle hükümete bazı tavsiyelerde bulundu. Örneğin:

1- Devlet, nedenlerini inceleyerek örgüte katılımları kontrol altına almalı,

2- Dağ kadrosunun örgütten ayrılmasını sağlayacak yeni yasal düzenlemeler yapılmalı,

3- Terörle mücadele sadece terörist odaklı olarak görülmemeli, milli gücün bütün unsurları
(güvenlik, ekonomi, sosyo-kültürel çaba, propaganda ve uluslararası faaliyet) devreye sokulmalı.

4- Uluslararası destek tam olarak engellenmeli,

5- Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığı mutlaka etkisiz hale getirilmelidir,
dedi.

Sonuncusunun askeri kısmı Silahlı Kuvvetler’in işi. Ama ötekiler hükümetin görevi.

Başbuğ’un herkesin kendi sorumluluğunu taşımasını isteyen sözleri belki de bununla ilgiliydi.
Yazarın Tüm Yazıları