Siz kardeşinizle dağda karşılaştınız

ELİNDE silah, usul ve ihtiyatlı adımlar atsa da, ağaçtan yere düşen dalı görmüyor. Gecenin zifiri karanlığında dağ başı.

Dala bastığı anda, bir kırılma, bir çıtırdı. Aynı anda, karşısında otomatik tüfekle bir PKK’lı, ikisi de, birbirine aynı emri veriyor:

"Eller yukarı!"

Ay dağın zirvesini tarıyor. Ağaçlar arasından sıyrıldığında, yaprağın da gölgesi kayboluyor. Birkaç saniye önce birbirlerine silah doğrultan Türk askeri ve PKK’lı, ay ışığında birbirlerini gördükleri anda, ikisi de şokta.

Türk askeri: "Ferdi!.."

PKK’lı: "Fevzi!.."

İki öz kardeş. Öz be öz kardeş. Aynı anadan, aynı babadan. Biri Türk askeri olarak dağda PKK’lı arıyor. Öteki, PKK’lı olarak, dağda Türk askeri arıyor. Öldürmek üzere.

BİTLİS VE OKAN

Romanı yazılacak, filmi çekilecek bir gerçek. Kaç ülkede, böyle sarsıcı sahneler yaşanıyor?

Aynı sahne bir daha yaşanmıyor. Vedalaşıp ayrılan iki kardeşten Fevzi, ertesi gün başka bir PKK’lıyla çatışmaya giriyor ve çok yazık, hayatını kaybediyor. Dağdaki PKK’lı kardeşi şimdi onun yasını tutuyor.

Tek başına bu olay, hem de tam bu olay Türkiye’yi yönetenleri sonuna kadar düşündürmek zorunda. Olaya tek yönlü bakanları, sadece PKK yönünden, sadece Türkiye yönünden, sadece terör yönünden bakanların tamamını düşündürmek zorunda.

Olaya çok boyutlu bakanlar neden kahpe kurşunlarla aramızdan aniden ayrılıyor? Örneğin, emniyet müdürü Gaffar Okan. Farklı çözümler arayanlar neden bir uçak kazasına kurban gidiyor? Örneğin, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis.

Okan’ı hedef alan kurşunlar kimden çıkıyor, bu çok net belli mi? Uçak kazası raporu nerede, bu çok net belli mi?

Türkiye bunları ne zaman düşünecek? Bu trajik sahneler, kimsenin aklını başına getirmeye hala yetmiyor mu? Ezber bozmanın zamanı ne zaman gelecek?

Siz kardeşinizle dağda karşılaştığınızda mı yoksa kardeşiniz can verdiğinde mi? Ne zaman?

Yoksa, bu karşılaşmalar bile, sizin kılınızı kıpırdatmaya yetmiyor mu? Binlerce evde yaşanan bu gerçekler, Yunan mitologyasında çoktan tragedyalara dönüşüyor, ama sizin için hala vaka-i adiyeden ileri gitmiyor.

Cem Özdemir mi, biraz durun orada

ALMANYA’da Yeşiller’in eşbaşkanlığına bir Türk politikacısı seçiliyor. Cem Özdemir.

Bu seçim üzerine birileri zil takıp oynuyor. Abartma öyle hal alıyor ki, hatta doğum yerine bağlı olarak, Tokat’lı Obama diye, davul-zurna çalanlar bile var.

Oysa, Cem Özdemir’in seçiminin ne Tokatla, ne Obama ile, ne bilmem ne ile bağlantısı var.

Cem Özdemir bir tarihte, uzun olmayan bir süre önce, Avrupa Parlamentosunda düşüncesini açıklıyor:

"Türkiye Ermeni soykırımını tanımalıdır".

Açıp tutanaklara bakarsınız ve Özdemir’in faziletini görürsünüz. Soykırım araştırılmalı, üzerine gidilmeli değil, Türkiye tanımalı. Bu kadar net ve şaşmaz.

Kaldı ki, Yeşiller akıllı bir tercih yapıyor. Almanya’da yaşayan Türkler genellikle Alman sosyal demokrat partisine oy veriyor, SPD’ye.

Şimdi Özdemir’in eşbaşkan seçilmesiyle, Yeşiller bu oyları kendilerine çekmek istiyor. Bir seçim manevrası.
Yazarın Tüm Yazıları