Ben bunlardan hangisine girerim? Siz hangisi olabilirsiniz? Birkaç tanesi birden olabilir miyiz?
Hiçbir şekilde bakımına özel bir zaman ayırmadan, sadece çocuk doğurmuş olmak, sizin anneliğinize özel bir vasıf kazandırır mı dersiniz? Ya da hamileyken ya da yeni doğum yaptığınızda eşiniz tarafından aldatılmak (ki bunu yaşayan benim en az 5-6 yakın tanıdığım olmuştur) anneliğinize özel bir şey katar mı?
Bence katmaz.
Pek çok anne ile karşılaşıyorum. Hatta bazıları arkadaşım oluyor. Bazılarını sadece iş vesilesiyle tanıyorum. Şehirde yaşayan, belli eğitim almış, düzgün olarak tanımladığımız bir yaşam şekli süren insanlar bunların çoğunluğu... Ve tabii ki mükemmel hayatın bir parçasının gereği olarak doğurmak lazım...
Bir arkadaşımdan mail gelmişti. İçindeki yazıda şöyle bir bölüm vardı: "ANNE, dünyada karşılık beklemeden börek yapan tek insandır. Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halidir! Ne kadar üzsen de 10 dakika sonra seni affeden zarif bir memeli türüdür, yağlı bile olsa tiksinmeden saçını okşayan, kucağına yatıran, öpüp koklayan tek varlıktır, meleğin süt verebilenidir. Yarasın diye muhallebinin içine ciğer katarak çocuğuna yedirecek kadar manyaklık derecesinde yaratıcıdır. Yemek yemeyen çocuğun dikkatini çekmek için elindeki tencere ve tavalarla maymunluk yapabilen kişidir. Kafayı çocuklarıyla bozmuş, göbek bağı kopsa da yürek bağı asla kopmayan, sevgi dolu fedakar insan dişisidir, bulaşık, ütü, vb. yaparken bile otomatik olarak çene çalan, kendi kendine konuşan, kadın dırdırı denen mereti erkeklere daha küçükten belletendir."
Bunu okuduğunuz zaman insanın içi gidiyor. "Ayyy eveeeetttt" diyoruz. Hepimiz bunları yapıyoruz değil mi? Hepimiz çaba sarfeden, uğraşan anneleriz çünkü...
Benim açıkçası bazen canım çok sıkılıyor. Size "yalakalık" yapıp, hepimiz şöyle özeliz, böyle yürekliyiz. Bizler kutsalız, "bir numarayız" geyiği yapmak istemiyorum. Zaten hiç de yapmadım ama bazen benim de gereksiz yere aşırı hislendiğim konular ve zamanlar olmuştur. Böyle yapan annelerin yetiştirdiği çocukların da çok sağlıklı olacağına inanmıyorum açıkçası.
Ama kimi zaman da karşılaştığım bazı insanlar ya da muhatap olduğum bazı kurumlar böyle hissetmeme sebep oluyor. Bu durumda da tepem atıyor ve "Hayır, kimsenin hiçbir özelliği ya da ayrıcalığı yok. Onların varsa, benim yok!" diye bağırasım geliyor.
Çocuklarımıza yüklediğimiz bazı ağır misyonları kendimize de yüklemeye çalışıyoruz.
Dehşete düşüp hayretle güldüğüm anlardan biri: Bir anne bana çocuğuyla ilgili bir şey anlatıyor: "Biliyorsunuz, ... çok özel bir çocuk!"
Hayır bilmiyorum!!! Ayrıca gördüğüm kadarıyla hiç de özel değil. Hele senin düşündüğün anlamda!!!
Ve tabii anneler... Kendi çocuklarını ağırlık olarak yaşayan binlerce annenin içinde, kafası çalışan sizlere birkaç satır iletmek istiyorum sadece.
Gergin bir günümdeyim galiba... İyisi mi ben gidip yemek yapayım...
İlk 3 yılda metabolizmayı programlamak lazım
Son zamanlarda hangi gazeteyi açsak, çocukları bekleyen, beslenme kaynaklı obezite ve kalp hastalıkları uyarıları ile karşılaşıyoruz. Çocuğunuza onu vermeyin, bunu yedirmeyin tavsiyeleri duyuyoruz. Peki ne yapmalıyız? Beslenmede ilk üç sene çok önemli.
Geçen hafta sonu Milupa ile Amsterdam’da Numico Araştırma Merkezi’ndeydim. Uzun zamandır bebek beslenmesi ile ilgili pek çok farklı bilgi ve araştırma gönderen bu merkezi artık yakından görme zamanı gelmişti. Hollanda’daki merkezde çalışan insanların, Türkiye için bile ayrı araştırma yapmış olması çok çarpıcıydı doğrusunu isterseniz.
Doğru beslenme bütün hayat için önem taşıyor. Buna "metabolik programlanma" deniyor. Yani aileden gelen genetik yapımızı, doğru beslenme sayesinde doğru çalışmaya yönlendirmek.
İşte Türkiye araştırmasının ortaya kolduğu gerçekler:
4 Türkiye’de bebeklerin yüzde 60’ı henüz 1 yaşına gelmeden, evde yetişkinler için pişirilen salçalı, baharatlı, tuzlu, yağlı yemeklerden yiyor. Yine 1-3 yaş arasında bebeğe verilen gıdaların aşırı miktarda sodyum içerdiği belirtiliyor.
4 1-3 yaş arasındaki çocukların beslenmesinde tatlı gıdalara fazla yer veriliyor. Türkiye’de çocukların yüzde 60’ı çok erken yaşta bisküvi, çikolata, gofret gibi tatlılar tüketiyor. Yine 1 yaş üzerindeki çocuklarda şeker tüketiminin gerekenden çok daha fazla olduğu gözleniyor. Bu durum bebeğin aşırı derecede enerji depolamasına yol açıyor.
4 Türk çocukları sebze yiyor. Ne var ki, sadece domates ve salatalıktan ibaret.
4 Yedi aydan küçük çocukların yüzde 40’ı abur cubur yemeye başlıyor.
4 Anneler eğer çocukları normal öğünlerini düzgün yiyorsa, abur cubur yemelerine bir şey demiyor. Eğer çocuğumuz zayıfsa ileride olası şişmanlık riskini pek düşünmüyor.
4 İstanbul’da çocukların yüzde 41’i üç yaşına gelmeden hamburger, patates ve kola ile tanışmış oluyor. Türkiye oranı ise yüzde 24.
4 1-3 yaş arasında çocuklar gereğinden fazla şeker, yağ ve tuz alırken, gereğinden az demir, protein ve mineral alıyor.
4 Bebeklerin yüzde 24’ü, 4 aylıkken evde pişen tuzlu, yağlı, salçalı ve baharatlı yemeklerden yemeye başlıyor.
EV YEMEĞİ ÇOK TUZLU
Bebeklere 0-3 yaş döneminde kazandırılan beslenme alışkanlığı, bebeğin gelecekteki sağlığını etkileyen önemli faktörlerden biri. İleride obezite, kalp, şeker ve böbrek yetmezliği gibi hastalıklara ne kadar yatkın veya ne kadar uzak olacağını belirleyebiliyor. Bunu artık öğrendik. Peki evde pişirilen yemekler yeterli mi? Evde pişirilen yetişkin yemekleri, bebeğin günlük tuz ihtiyacının yarısını tek porsiyonda karşılıyor. Yani bebeklerimiz fazla tuzla büyüyor. Bebeklerin böbrekleri henüz yeteri kadar gelişmemiş olduğundan, vücuttaki fazla sodyumu atamıyor ve çok erken dönemde bebeğin vücudunda sodyum depolanmaya başlıyor. Bu da ileride yüksek tansiyon hastalığına yakalanma olasılığını artırabiliyor. Bebek sütten kesilip ailesinin yediği gıdalarla beslenmeye başladığında, tuz alımı da artıyor. Bir yaşını doldurmamış bebeklerin günde 1 gramdan (yarım çay kaşığı) , 1-6 yaş arasındaki çocukların da günde 2 gramdan (1 çay kaşığı) daha fazla tuz tüketmemesi gerekiyor. Zaten peynir, ekmek, fırın yemekleri gibi besinlerde çok fazla tuz bulunuyor.
BEBEĞİN DAMAK ZEVKİ
Bebekler tatlı gıdalara eğilimli olarak dünyaya geliyor. Bu yüzden şekerli gıdaları daha rahat tüketiyor. Ancak şeker bebeğe sadece enerji veriyor, sağlıklı büyümesi ve gelişmesi için gerekli diğer önemli vitamin ve mineralleri içermiyor. Bu sebeple şekerli gıdalara karşı eğilimli olan bebeğin bisküviler, kekler, gazlı içecekler gibi tatlı yiyeceklere alışmasına engel olmak gerekiyor. Aşırı şeker tüketimi, bebeğin damak zevkinin ileride şekerli gıdalara göre gelişmesine neden oluyor. Böylece bebekler farklı lezzetleri keşfetmekte zorlanabiliyor.
Milupa uzmanları, gıdaların içerisindeki şeker oranlarını bilmek ve bebeğe kontrollü biçimde vermek konusunda annelerin daha bilinçli hareket etmesi gerektiğini söylüyor.
Gelelim vitaminlere... Çocuklar yetişkinlere oranla dört kat fazla C vitaminine ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden vitaminin doğal kaynağı olan meyveleri ölçerek ve yeterli vitamin miktarına sahip olduklarını kontrol ederek vermek gerekiyor. Farklı meyveler, farklı antioksidan besinler içerdiğinden vereceğimiz meyvelerin çeşitliliği de çok önemli. Aynı durum tabii ki sebzeler için de geçerli. C vitamini, bebeğin ileride daha güçlü diş etlerine sahip olmasına destek oluyor. Günde 2-3 kez tüketilen meyve, kabızlığı önlediği gibi, bağırsakların sağlıklı çalışmasını sağlıyor.
Gelişme çağındaki çocuklara sebze yedirmek annelerin en zorlandığı konulardan biri. Sebzeler ağza ilk alındığında bebeğin ağzında 10 ila 15 ayrı lezzet bırakıyor ki bebekler bunu sevmiyor. İlk yıllardan itibaren bebeğe çeşitli sebzeleri tattırmak ve her gün bu lezzetleri değiştirmek, onun damak zevkini geliştirmenin en iyi yollarından biri.
ANNELERE ÖNERİLER
4 Ne çocuğunuzu ne de kendinizi asla "fasulye seviyor, ıspanak sevmiyor" gibi programlamayın. Yeniden yeniden denemeniz çok önemli. Bir sebzeyi yemeye alışmasını istiyorsanız, o sebzeyi 15 kere çocuğumuzun önüne çıkartmanız gerekiyor. Ama tabii bunu inatlaşarak, zorla yapmamalı. Her anne, kendi çocuğuna uygun taktikler geliştirebilir.
4Sekizinci aya kadar çocuğunuza yedirdiğiniz yemeği hayat boyunca sevme şansı çok yüksek. O yüzden katı mamaya geçtiğiniz zaman, ona bol bol sebze vermeye ve bunları bulamaç şeklinde değil de, tatlarını karıştırmadan vermeye çalışın.
4Kalın bağırsaklarda hem iyi hem kötü bakteriler bulunuyor. Hepsinin de varolması gerekiyor. Ama miktarları önemli. Bunu ayarlamanın yolu da beslenme şekli.