Şimdi de kamuoyu kriteri

SEPETÇİLER Kasrı’nın yüksek tavanlı salonunda bir buçuk gün Avrupa’nın önde gelen gazetelerinin yazarları ile ‘ne olacak bizim halimiz’i konuştuk. Sirkeci’den Boğaz’a açılımın en güzel noktasının tüm baştan çıkartıcılığına karşın, ne Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere, Hollanda ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen gazeteciler ne de biz tartışmaları bırakıp dışarıya çıkamadık. Bu kez, ‘ne olacak bizim halimiz’ sorusunu hayıflanarak yanıtlamaya çalışan Avrupalı gazetecilerdi. On yeni üyeye kapılarını açtıktan sonra şimdi sıranın Türkiye’de olduğu gerçeği, bugünlerde Avrupa’nın kafasını en fazla kurcalayan sorun. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ulusal programın öngördüğü en zor adımlardan biri olan Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırıldığı gün yapılan bir toplantıda Avrupalı meslektaşlarımız artık bize Kopenhag kriterlerine uyup uymadığımızı sormadılar.Bugüne kadar her toplantının esas konularından biri olan Kıbrıs’ta da söylenecek söz kalmamıştı. Bu kez mesele başkaydı.Avrupa kamuoyu.Son zamanlarda, en üst seviyedeki siyasi ağızlardan, çeşitli Avrupa ülkelerinden gazetecilere kadar herkesten duyduğumuz yeni gerekçe bu. Avrupa kamuoyu Türkiye’yi istemiyor. Çünkü İtalyan meslektaşımın dediği gibi, ‘Avrupa, Müslüman Osmanlı’ya karşı ittifakların temelinde gelişmişti. Toplumsal bilinçaltında Türk korkusu hálá taze’ydi. * * *ALMAN, Hollandalı ve Avusturyalı gazeteciler de, ülkelerindeki Türk işçilere bakılarak Türkiye hakkında karar verildiğini söylüyorlar, ‘Kentlerimizi paylaştığımız ve bir türlü bize benzeyemeyen bu insanların 65 milyonu ile bir arada olmayı’ kamuoyumuza hiçbir siyasetçi anlatamaz diyorlardı. Ve neredeyse Avrupa kamuoyunu ikna etme görevini de Türkiye’nin üslenmesini istiyorlardı. Avrupa kamuoyu gerekçesinin altında, son zamanlarda herkesin açıkça ifade ettiği kültür farklılığı meselesi var. ‘Farklı kültürlerin insanlarıyız.’ ‘Siz Müslümansınız, size aramızda yer yok’ işin esası bu. Entelektüel seviyelerine yakıştıramayanların düşünüp de söyleyemedikleri, ama artık çok daha fazla kişinin açıkça itiraf ettiği bir gerçek. Avrupa, Müslümanlarla iç içe yaşıyor ama nüfusunun çoğu Müslüman olan bir Türkiye’nin, kulübe dahil olmasıyla kendi kimliğini yitirmekten korkuyor. Meseleye böyle yaklaşmaya devam ettikçe, sonunda kendisini o geri dönülemez sanılan ‘ırkçılığın tehlikeli sınırlarında’ bulacağını hesaplamadan. * * *TÜRKİYE ile müzakerelere başlama kararı, Avrupa Birliği’nin iki önemli tarihi arasına denk geliyor. Avrupa Parlamentosu için Haziran’da yapılacak seçimler ve 2005’in başında Avrupa Anayasası’nın kabulü. Bunun için referanduma gidilmesi söz konusu. ‘Türkiye ile müzakere başlattıktan sonra, bu referanduma kimse evet demez.’ Avrupalı meslektaşlarımızın görüşü böyle. Bu nedenle Avrupalı siyasetçiler Aralık’ta, Türkiye’ye olumlu bir yanıt vermek isteseler bile bunu net bir biçimde yapamayacaklar, ‘yapıcı bir ara taktik formül’ geliştirilecek. Avrupa’dan gelen rüzgarlar böyle. Avrupa ilk kez Türkiye’nin üyeliği ile yüz yüze. Bu konu ilk kez ciddi biçimde tartışılıyor. Önümüzdeki dönemde, sinirlerimizi tepemize çıkartacak bir sürü gerekçe duysak da Avrupa’dan, bence bu tartışmaların sonu iyi gelecek. Çünkü bir Avrupalı gazetecinin dediği gibi ‘Türkiye Avrupa’nın yüzüne ayna tutuyor’. Bu aynada gördüğü gibi kalmak istemeyecek Avrupa. Kendi değişimimizi gerçekleştirme görevine şimdi bir yenisi de eklendi, Avrupa’yı değiştirmek. Avrupa’nın zihniyetini değiştirmek de bize düştü, Türkiye’ye.
Yazarın Tüm Yazıları