Paylaş
İstanbul’un siyah beyaz fotoğraflardaki hallerine her zaman hayran olmuşumdur. Daha az otomobilin, daha az insanın, daha az evin olduğu, insan ilişkilerinin daha fazla gelişmiş olduğu bir zaman diliminde yaşamak isterdim. Olmadı. Şu anda yaşadığımız apartmanlarda bile kimsenin kimseyi tanımadığı bir çağa denk geldik. Ancak İstanbul’da kısmen de olsa bu eski tadın olduğu bir yer var, Kanlıca.
Kanlıca ile ilgili yazılmış en kapsamlı kitap olan iki ciltlik ‘Kanlıca Boğaziçi’nde Bir Köy’ün yazarı Ramazanoğlu ile iskelenin oradaki tarihi çay bahçesinde bir araya geldik. Sadece bu 120 yıllık ‘İsmailağa Kahvesi’ bile Kanlıca’nın bir özeti gibi aslında. ‘Emirgan’da çay, Kanlıca’da kahve içilir’ imiş. Edebiyatçıların da sık sık uğradığı bu kahvede bir zamanlar edebiyat sohbetleri yapılırmış. Yahya Kemal’in de en sık gittiği yermiş. Kim bilebilir ki, Kanlıca’ya gidip İsmailağa Kahvesi’nde oturduğumuz Boğaz manzaralı cam kenarı masada bir zamanlar Yahya Kemal’in oturmadığını?
Atatürk evlerine gelmiş
62 yaşındaki Ramazanoğlu, 1994’e kadar yedi nesil boyunca Kanlıca’da Hacı Ahmet Hayribey Yalısı’nda yaşamış. Ancak daha sonra amcaları tarafından satılmış. Hikâye de o tarihte kapanmış. Ancak Ramazanoğlu kapatmak istememiş. O gün bugündür hem yaşadığı yalıyı, hem de diğer 55 yalıyı, sokakları, tarihi yapıları, camileri, kiliseleri, çeşmeleri, semtin hikayelerini araştırıp derledi. 13 yıl uğraştıktan sonra hikayeye bugün yeni bir boyut kazandırdı.
Bugün hazırlık aşamasında 10 söyleşi ve görüşmesinin yapıldığı, içinde 150 adet Osmanlı arşiv belgesinin ve 3620 fotoğrafın ya da çizimin bulunduğu iki ciltlik toplam 1280 sayfalık muhteşem bir eser var. Kitapta inanılmaz hikâyeler yer verilmiş. Hem okuyup hem de bizzat kaleme alan tarafından dinleyince tadı gerçekten bir başka oldu. Örneğin, kitabın yazarı Ramazanoğlu’nun yaşadığı yalıya 1937’de Atatürk bile gelmiş. Atatürk, acar motoruyla Boğaz’da çeşnicibaşısının düğüne giderken, o dönem her yerde elektriğin olmadığı bir dönemde bu yalıda yanan ışıkları görmüş. Yanında da Sabiha Gökçen var.
“İmar Bankası çalışanlarından Fuat Bey’in oğullarının sünneti var” demişler Atatürk”e. O da tebrik etmiş, çocuklara 400-600 liralık iki tane çek vermiş hediye olarak. O çekler hala bozdurulmadan duruyor. Kitapta da aynen basılmış durumda. Bugüne kadar hiç gün yüzüne çıkmamış fotoğraflar da var kitapta. Ramazanoğlu, Kanlıcalılardan, dedesinin arşivinden, İBB’nin kayıtlarından bulmuş çoğunu. Sadece 4 yıl boyunca Osmanlı arşivleri üzerinde çalışmış. 400 belgeden 250’si bugün Kanlıca kitabında yer alıyor.
Sahilden yalı turu
Ramazanoğlu’nun babası Kanlıca’nın hatırı sayılı isimlerindenmiş. Vapura binmeden önce esnafı dolaşır, şapkasını çıkararak herkesi selamlarmış. Bu ritüel belki Kanlıca’da bugün kalmadı ancak 30 yıllık terzisi, kasabı ile halen küçük bir semt olan Kanlıca’da bu sıcaklığı görebiliyorsunuz. Çoğu esnaf birbirini tanıyor. Sahilden iç kesimlerle bahçeli müstakil evlerde oturanlar birbirlerini tanıyor. Kanlıca’yı gezmenin en iyi yöntemlerinden biri sahildeki motorlardan birini kiralamak. Kısa bir tur için 50-100 TL’ye kiralayacağınız tekneyle sahildeki tüm yalıları görebilirsiniz. Öncesinde kitaba göz atarsanız da tüm hikâyeleri gözünüzde canlandırabilirsiniz.
Kanlıca yalılardan ibaret değil, halen kısmi orman içinde pek çok köşkü barındırıyor.
Kanlıca’nın en önemli köşklerinden biri Hıdıv Kasrı içindeki Abbas Hilmi Paşa Köşkü. Kuleli Sadi Bey Köşkü, Niyazi Bey Köşkü ziyaret etmeniz diğer önemli yerlerden. Ya da Minik Serçe Sezen Aksu’nun yaşadığı küçük kırmızı Ferruh Efendi Yalısı, Rahmetli Mustafa Koç’un aldığı Dr. Hüseyin Bey Köşkü, Kanlıca’ya gitmişken dışarıdan da olsa görmeniz gereken yerlerden...
Kanlıca yoğurdu neden meşhur?
Bugün semt en çok yoğurdu ile biliniyor. Aslında Kanlıca yoğurdunun geçmişi de ilginç. 93 Kırım Harbi sonrası buraya muhacirler gelmiş. Kırım’dan ineklerini de yanlarında getirmişler. Yoğurtçuluk öyle başlamış. Kanlıca sırtlarında otlayan ineklerden elde edilen yoğurtlar bugün hala semtin en önemli özelliklerinden biri. Eskiden bu yoğurtları toprak kaplara koyup yarıştırırlarmış. Kimin yoğurdu dökülmezse o kazanırmış. Hiç bir katkısı bulunmayan bu lezzetli yoğurdu üreten iki imalathane bugün hâlâ Kanlıca’da. Hangisinin kapısını çalsanız size üretim yerlerini gezdirmeye hazırlar.
İki ciltlik kitabın ilk bölümünde Kanlıca coğrafyası, içinde bulunduğu Boğaziçi ile birlikte ele alınıyor, ikinci ciltte ise daha çok semtin mimari karakteri üzerinde duruluyor. İON Yayınları’ndan çıkan kitapla ilgili daha fazla bilgiyi www.ionmimarlikyayinlari.com adresinden edinebilirsiniz.
Paylaş