Paylaş
Saraybosna’ya, Osmanlı Dönemi’nde vadiye dik bakan ova manzarasından esinlenerek Saray-Ova (Sarajevo) denilmiş ve günümüze de bu güzel şehrin ismi bu şekilde ulaşmış. Saraybosna, Müslüman, Ortodoks, Katolik, Musevi nüfusunun verdiği zengin çeşitlilik sebebiyle Avrupa’nın Kudüs’ü olarak da ifade ediliyor. Öyle ki Saraybosna’da Müslüman Cemaati Başkanlığı, Ortodoks Patrikliği ve Katolik Başpiskoposluğu bulunuyor. Osmanlı’nın uzun yıllar hüküm sürdüğü bu topraklarda birçok farklı millet de bir arada bulunuyor. Bu yönüyle Saray Bosna, farklı milletlerin bir aradaki yaşamlarını gözlemlemek isteyen gezginler için de güzel bir seyahat durağı.
Yakın tarihteki Bosna Savaşı’na ait görüntüler beynimize kazındığından mahzun Saraybosna’nın kalbimizde ayrı bir yeri var. Saraybosna’da gezinirken 1992-1996 arasında yaşanan, on binin üstünde insanın hayatını kaybettiği, on binlercesinin de yaralandığı bu iç savaşı bir an olsun unutmuyoruz. Zaten binaların duvarları da kurşun izlerini unutturmamak istercesine sıvanmamış. Yaklaşık 400 yıl Osmanlı yönetiminde kalan Saray Bosna, Osmanlı’dan başta mimari olmak üzere çok etkilenmiş. Türk kahvesi, dükkanlarda sıcak servis edilen böreği, köftesi ile Saraybosna, Türklere olan yakınlığını hemen belli ediyor.
Başçarşı, Saray Bosna’da ilk görülecek ve vaktinizin büyük kısmını geçireceğiniz semt. Bu çarşı, Osmanlılar tarafından 16.yüzyıl’da, Miljacka Nehri’nin yanına kurulmuş. Çarşıda bir han, medrese, çok sayıda cami, çeşme, sayısız dükkan ve tezgah bulunuyor. Saraybosna’nın simgesi haline gelen ve 18.yüzyılda inşa edilmiş yeşil çatılı Sebil (Çeşme) de yine Başçarşı’da. Taş ve ahşap kullanılarak 1753 yılında Hacı Mehmet Paşa tarafından yapılan bu sebil, sadece çeşmesinden akan suyu içmek için değil aynı zamanda tüm çarşının koşuşturmacasını seyrederken dinlenmek için de doğru bir yer.
Saraybosna için, Bosna Sancak Beyi Gazi Hüsrev’in özel bir önemi var. Bu dönemde birçok mimari yapı inşa edilmiş. 1530 yılında inşa edilen Gazi Hüsrev Bey Camii ve bu caminin bahçesinde bulunan Gazi Hüsrev Bey Türbesi Saraybosna’da önemli bir ziyaret durağı. Başçarşı’nın bir başka tarihi figürü Gazi Hüsrev Bey Caminin yanında bulunan ve 17.yüzyılda yapılan Saat Kulesi. 30 metre yüksekliğindeki bu Kule, her gün tarihi çarşıyı ziyaret eden çok sayıda turist tarafından fotoğraflanan yerlerin başında geliyor. Saat mekanizması Londra’dan getirilen ve Londra merkezli Gillet & Johnson firması tarafından kurulan Kule, dünyada ay takvimine göre işleyen ve çalışır durumda olan tek saat kulesi.
Başçarşı’da bulunan ve 1551 yılında inşa edilen Morica Han, Saraybosna’nın günümüze ulaşan tek hanı. Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan bu han yaklaşık 300 misafir ağırlayabilecek kapasitesiyle kervansaray olarak da değerlendiriliyor. Başçarşı’da yer alan Bakırcılar Çarşısı, 15.yüzyıldan günümüze zanaatkarlara ev sahipliği yapıyor. Babadan oğula geçen sadece işyerleri değil, metal işlemeciliği de kuşaklar arasında aktarılmış. Bu çarşıda alışveriş yapmanın yanı sıra, bakıra şekil veren ustaları izleyebilirsiniz.
Saraybosna, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na geçtikten sonra, Miljacka Nehri’nin kenarına bir belediye binası yapımına karar verilmiş ancak binayı yapmak istedikleri yerde Benderija adlı bir Saraybosnalı’ya ait ev bulunuyormuş. Benderija, arsasını vermek istememiş. Yapılan yoğun pazarlıklar sonunda, evinin nehrin karşı kıyısına taşınması şartı ile arsasını vermeyi kabul etmiş. 1895 yılında bu ev Benderija’nın istediği yere taşınmış. “İnat Evi” (Inat Kuca) adını alan ve şu an restoran olarak kullanılan bu ev ziyaretçiler için oldukça popüler. Başçarşı’yla iç içe olan Ferhadiye (Ferhadja) Caddesi, şimdilerde Arnavut kaldırımlı sokakları parke taşlarla döşeli olsa da eski şehrin bir parçası. Her zaman dolu olan kafe ve restoranlarının yanı sıra, marka mağazalarıyla Saraybosna’nın Başçarşı’ya göre daha modern alışveriş caddesi.
Başçarşı’ya yakın konumda olan ve Miljacka Nehri üstünde bulunan Latin Köprüsü (Latinska ćuprija), 1.Dünya Savaşı’nı başlatan köprü olarak tarihe geçmiş. Adını o dönem bölgede yaşayan Latin nüfusundan alan Osmanlı yapımı bu köprü, Gavrilo Princip’in Avusturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’teki suikastine tanıklık etmiş. Eşiyle birlikte şehri ziyaret gelen Ferdinand, Latin Köprüsü üzerinde öldürülmüş ve bu suikast ile 1.Dünya Savaşı’nın fitili alevlenmiş.
Miljacka Nehri’nin etrafında büyüyen bu güzel şehrin tarihi sokaklarında gezinirken, yakın tarihteki Bosna Savaşı’na ait görüntüler arka fonda hep bizi rahatsız ediyor. On binlerce kişinin acıları o kadar taze ki sokaklarda yürürken o çığlıkları sanki hala duyar gibiyiz. Kafamızı çevirdiğimiz her köşede sanki savaşın izleri var. Köftesini yerken, kahvesini içerken, böreklerinin tadına bakarken hep bizden tanıdık tatlar buluyoruz. Saraybosna’da gezinirken sanki Avrupa’da bir ülkenin başkentinde gibi değil, Bursa’da, Gaziantep’te ya da Safranbolu’da gezer gibiyiz. Saraybosnalılar da bize hiç “yabancı” muamelesi yapmıyor. Biz, onlar için “Turko”yuz. Sonuç olarak Saraybosna tatilini bitirip, şehirden ayrılırken yeni keşfettiğimiz bir ülkenin başkentinden ayrılmıyor, çok tanıdık bir parçamıza veda ediyoruz.
Fotoğraflar: Serhat SARISÖZEN
Paylaş