Paylaş
İspanya’da 17 tane özerk bölge var ve her bölgenin de bir başkenti var. Benim için İspanya’nın en çekici bölgesi oryantal güzelliği ve atmosferiyle, kültürüyle, yemekleriyle, rahat insanları ve eğlencesiyle Endülüs Bölgesi. İspanyolca adı Andalucía. Endülüs nüfus bakımından İspanya`nın en büyük bölgesi. Bölgede 8 şehir var; Sevilla, Cádiz, Huelva, Málaga, Jaén, Granada ve Almería. Bu bölgenin başkenti de Endülüs ruhunu en güzel yansıtan Sevilla şehri. Eski Arapça adıyla İşlibiye.
İspanyol kültürünü doyasıya yaşamak, flamenkonun en büyülüsünü izlemek, tapasların en lezzetlisini yemek istiyorsanız Endülüs şehirlerine mutlaka gitmelisiniz, en başta da dokusuyla ve atmosferiyle sizi büyüleyecek olan bir medeniyet ve kültür mirası Endülüs’ün başkenti Sevilla’ya. İspanyolcada iki “l” yan yana yazılınca “y” olarak okunduğu için İspanyollar “Seviyya” diye telaffuz ediyorlar.
Sevilla, hem Endülüsün hem de flamenkonun başkenti. İslamiyet, Hristiyanlık ve Museviliğe ait birçok eserin yer aldığı Sevilla’da bu karma tarihin her ayrıntısına tanıklık edeceksiniz. Kültürünün bize yakınlığı nedeniyle bu bölgeyi gezip görüp de sevmeyen bir Türk olduğunu ve olacağını düşünmüyorum.
Şehri keyifle gezebileceğiniz en iyi mevsim ilkbahar ya da sonbahar. Yaz aylarında çok sıcak oluyor, sıcaklık 50 dereceye kadar çıkıyor. Türkiye’den Sevilla’ya direk uçak yok, İstanbul’dan Malaga’ya uçup oradan hızlı trenle 2 saatlik ya da otobüsle 3,5 saatlik yolculuktan sonra ulaşıyorsunuz. Malaga’dan hızlı tren fiyatı 24-45 Euro arası, otobüs ise 17 Euro. Ya da Madrid’ten hızlı tren ile 2,5 saatlik bir yolculuk ile ulaşabilirsiniz.(Madrid-Sevilla hızlı tren fiyatı: 50-70 Euro) Sevilla’da birçok otel seçeneği var ve ayrıca Endülüs mimarisine beyaz badanalı kiremit çatılı evler de kiralanabilir. Ben ev kiralamak için airbnb uygulamasını tercih ediyorum.
Murillo ve Velazquez gibi birçok ünlü ressam eserlerini bu güzel şehirde vermiş. Cervantes Don Kişot’u Sevilla Hapishanesi’nde yazmış. Bizet’in Carmen Operası, Beethoven’ın Fidelio’su, Rossini’nin Sevilla Berberi ve Mozart’ın İspanyolca adı Don Juan olan Don Giovanni’si bu şehirde geçmiş. Ayrıca Mevlana’nın hocası da olan İslam Alimi İbn-i Arabi bir süre burada yaşamış. Bu tür yaşanmışlıklarını bilmek bir şehri gezenler için daha anlamlı kılar her zaman.
Şehri Guadalquivir nehri ikiye bölüyor ve nehir kenarında bisiklete binip yürüyüş yapabilirsiniz. Günlük 10 Euroya bisiklet kiralanabiliyor. Bisikletle gezerken kimseyle konuşmadan şehrin insanlarını, doğasını, yapılarını gözlemlemek ayrı bir güzel. Sevilla düzenli bisiklet yollarıyla ve bu yolların sunduğu güzellikleriyle Avrupa’da bisikletle gezilecek en güzel şehirlerden biri. Ben şehri daha çok bisikletle gezdim. Mevsimin sonbahar olmasının avantajıyla havanın tadını çıkararak nehir kenarındaki yollarda ve sonrasında şehrin dar sokaklarında haritaya bakmazsızın her sokağın güzelliğini içimize sindirerek saatlerce bisikletle keşfettik şehri.
Guadalquivir Nehri kıyısından tekne turları var. Nehir boyu bu turlara katılmak isterseniz 1 saatlik tur fiyatı 15 Euro. Ben nehirli şehirlerdeki tekne turlarından çok keyif almıyorum, daha çok yürüyerek ya da bisikletle gezmeyi seviyorum. Nehir kenarında Sevilla’nın simgelerinden biri olan Torro Del Oro yani altın kuleyi göreceksiniz. Kulenin yapımında saman kullanılmış ve güneşte samanların alın gibi parlamasından dolayı buraya altın kule deniyor. Burası ayrıca bir dönem Cervantes’in de hapsedildiği bir kule. Kuleyi bu kadar önemli kılan neden Kristof Kolomb’un Amerika’nın keşfi yolculuğuna buradan çıkması.
Şehrin en sevdiğim mahallesi dar sokakları, mimarisi, sokak müzikleri ve balkonlarından sarkan saksıdaki çiçekleriyle Santa Cruz yani Musevi mahallesi oluyor. Sokaklarının dar yapılmasının nedeni şehrin yazın sıcak olması nedeniyle güneşi sokaklarına mümkün olduğunca sokmamak. Sokaklarının bu kadar dar olması ilişkileri de olumlu yönde etkilemiş. Mesela Besa (öpücük) adında iki kişinin zor geçtiği çok dar bir sokağı var, burada sevgililer balkonlardan birbirlerini aşklarına kolaylıkla ilan ediyorlarmış.
Sevilla’nın en yüksek noktası şehrin kuş bakışı izlenebildiği eskiden minare olan La Giralda Kulesi. La Giralda, kuzey Afrika Müslümanları yani mağribiler tarafından cami olarak yapılmış ve sonrasında katedrale dönüştürülmüş. Kristof Kolomb’un mezarı bu katedralin içerisinde yer alıyor.
Endülüs Emevi mimarisi ile yapılmış olan Sevilla Alkazar Sarayı şehrin en önemli yapılarından biri. Saray, İslam sanatının Avrupa’ya hediyelerinden biri. Alkazar, mimarisi, mermerleri, bahçeleriyle Garanada’da yer alan Elhamra Sarayının minyatürü gibi ancak Elhambra’nın ihtişamına sahip değil. Alcazar, Arapça El-kasr kelimesinden dönüşmüş. Sarayı 13 € giriş ücreti ile gezebiliyorsunuz.
Şehrin en güzel yerlerinden biri Maria Luisa Parkında yer alan İspanya Meydanı (La Plaza de Espana). İber-Amerika Exposu için 1928 yılında ülkenin güçlü ve zengin olduğunu göstermek amacıyla inşa edilmiş. İçerisinde gezinti kanalı var, yapının ön cephesinde İspanya şehirlerini tasvir eden localar var. Sevilla’nın boğa güreşi stadyumu (Plaza de torros) şehir merkezinde yer alıyor.
İspanya’ya gelmişken boğa güreşi izleyeyim diyorsanız arenanın girişinde program ve saatlerini görmek mümkün, ortalama fiyatı 20 €. Yıllar önce Sevilla’ya ilk gidişimde izlemiştim boğa güreşini, daha doğrusu boğalara yapılan bu işkenceyi izleyememiştim, tavsiye etmiyorum.
Ve tabi ki Endülüs’ün olmazsa olmazı Flamenko. Yaşadıkları toplumda dışlanmışların sesi, aşkın, acının, isyanın, haykırışın müziği Flamenko. Flamenko Endülüs topraklarında doğmuş, Müslüman Araplar ve çingeneler tarafından oluşturulmuş. Sevilla’da mutlaka Flamenko gösterisi izlemelisiniz. Bunun için birçok seçenek var, en iyi izlenebilecek yerlerden bazıları Museo del Baile Flamenco, Casa de la Memoria ve Casa de la Flamenco. Aşkın, nefretin, hüsranın, kederin bazen de coşkunun haykırırcasına ifade edildiği gösteride topuk sesleriyle birlikte kendinizden geçeceksiniz.
İspanya deyince akla gelen ilk yemeklerden birisi tapas. Tapas da Endülüs topraklarından çıkmış. Eskiden İspanyollar içkilerinin üzerini sinek konmasın diye tabakla kapatırlarmış, sonradan bu tabaklara atıştırmalık koymaya başmışlar ve tapas kültürü bu şekilde oluşmuş. Tapas atıştırmalık, küçük İspanyol mezelerine verilen ad. Deniz ürünlüsü, sebzelisi, etlisi her biri ayrı lezzetli.
Soğuk içeceklerin yanında mutlaka tapas getiriyorlar. Tapas yemek aynı zamanda İspanyollar için bir sosyalleşme yolu, akşamları arkadaşlarıyla buluşmak için tapasa gidelim sözünü kullanıyorlar. Tapasla birlikte İspanyolların meşhur içkisi sangria ya da tinto de verano (yaz şarabı) içebilirsiniz.
Tapasların fiyatları 2-7 Euro arasında değişiyor. Bazı yerlerde içeceğinizin yanında ücretsiz de getiriliyor. Benim favorim deniz ürünlü tapaslar, rus salatası, kroket ve patates bravas. Ayrıca İspanyolların soğuk içtikleri domates çorbası Gazpacho ve İspanyol omleti tortillayı denemeden olmaz. Eslava, La Giralda, Bodega Santa Cruz, La Brnuilda şehrin en iyi tapas barlarından. Tatlı olarak da genelde kahvaltıda yedikleri halka şeklindeki churrosları deneyebilirsiniz. Çikolata sosu ya da şekerle yeniliyor ve çok lezzetli.
Sevilla’yı ayrıca Erasmus Programı ile yurt dışına gitmek isteyen öğrenciler için de öneriyorum. Burada öğreniminizin bir dönemini ya da bir yılını geçirmek çok keyifli olacaktır.
Fotoğraflar: Nurgül Büyükkalay
Paylaş