PaylaÅŸ
Yeni bir şeyler denemem gerekiyordu artık. Böyle gereklilikler hissediyor musunuz hayatınız da bilmiyorum. Bende oluyor. Adrenalin ve doğayı seviyorum. Pek çok doğa sporunu zaten yapıyorum. En tehlikelilerinden olan kanyon sporu için bu sene zamanı geldi sanıyorum ki harekete geçtim. Aylık 200 TL'ye kanyon eğitimleri var ama KAD derneğiyle ilgili pozitif yönde çok güzel deneyimler duyduğum için rotamı bu tarafa döndürdüm. Bir aydır eğitimdeyiz. Haftada bir gün 2 saat teorik eğitim var. Birkaç haftalık eğitimden sonra iple iniş için İstanbul'a en yakın antrenman alanı Ballıkayalar'ın yolunu tutuyoruz. Aynı zamanda yılında ilk kampı olacak benim için. Yakın olduğu için ben kendi aracımla gitmeyi tercih ettim. Daha önce defalarca gittiğim Ballıkayalar'da o tırmanan inen insanları hep görmüştüm. Bu sefer ben de aynı sebep için yollara düşüyorum.
Ballıkayalar, şehrin hemen dibinde yemyeşil, kanyona benzeyen, dar ve derin kazılmış bir boğaz. 1. derece sit alanı. Ballıkayalar Kocaeli Gebze Tavşanlı Köyü'nü geçince biraz ileride. Navigasyona yazınca sizi oraya kadar götürüyor. Beşiktaş Gebze arası bir buçuk saat sürüyor. İlk gelen biziz. Çadırı nereye kuracağımıza karar veremeyince bir şeyler yiyelim diyoruz. Çünkü kahvaltı bile etmeden çıktık. Eskiden burada bir restoran vardı ve her şey bulunurdu ama belediye orayı kapatıp yerine de yenisini açmayınca bunu bilmeyen biz aç kalıyoruz. Artık iki ayrı tesis var ve tost çay gibi şeyler bulunuyor. Burada kahvaltı etme hayali suya düşüyor. Gelirken alışverişinizi yapıp gelmeniz gerekiyor. Yakındaki köyden yapabilirsiniz. Köyde ve burada alkol tüketimi yasak. Mangal yapabiliyorsunuz. Hafta sonları da biraz kalabalık oluyor. Daha önce hafta içi gelmiştim, kimsecikler yoktu.
Dağcılar daha çok tepelere yürüyüp kamp yapıyor. Arkadaşları beklerken dere kenarında biraz yürüyelim diyoruz. Yürürken biri bir şelaleden bahsediyor. Kaç defa Ballıkayalar'a gelmeme rağmen ilk defa şelale olduğunu duyuyorum. Şelale aşkımı bilmeyen var mı? Hal böyle olunca yola düşüyorum tabii. İlk başta iki kişi başladığım yolda doğaya alışık olmayan arkadaşımın geri dönmesiyle tek kalıyorum ama yolda her karşılaştığım insan peşime takılıyor. Herkes birbirinden cesaret alıyor. Sular yüksek, geçmek zor. Belli bir yerden sonra oldukça zorlu bir yolu var. Çoğu yerde kayalara sarılarak geçiyoruz. Kaymayan bir ayakkabı şart… Ayaklarım bu kadar kaymasa daha kolay olacak. Ayaklarım hafta içi yaptığım uzun yürüyüşlerden dolayı yara bere içinde. Bu sebepten rahat olsun diye Converse’leri giymişim, kayıp duruyorum. Yola çıkarken şelaleden habersiz olduğum için hazırlıksızım yani. Ayaklar bu kadar kayınca tüm gücü de kollardan alıyorum.
Manzaralar öyle muhteşem ki adım başı fotoğraf çekiyoruz. Benimkini yoldan geçen herkes çekti. Şelaleye giden son dönemeç çok zorlu… Parmak uçlarımla tutunurken ayaklarımın burnuyla kayalarda çentik arıyorum. Oldukça da yüksekteyim. Buradan aşağıya düşmek istemem. Suyun derinliği hakkında fikrim yok. Suya düşmek sorun değil aslında, suda sivri bir kaya olabilir. Bundan korkuyorum. Sonlara doğru yol zorlaştıkça azalsak da şelaleye kadar varıyoruz. Ben şelalenin tepesinde manzaranın tadını çıkarırken herkes gitmiş. Dönüş yolunda tek kalmışım. Dağın başında bir başınayım. Hava kararmadan geri dönüşe geçmeliyim. Aynı zor yoldan geçerken bir ara ne tutunacak bir şey ne de ayağımı koyacak bir taş buluyorum. Kayaya resmen sarılıyorum. İnsan kendi kendine konuşur mu? Ben konuştum, o birkaç saniyede sakinleştirdim ve havada asılı kalıp kendimi ileri attım. Düşsem kimsenin haberi yok. Bir yoldaş olmadan gitmeyin sakın. Ben ettim siz etmeyin.
Ballıkayalar'a vardığınızda bir gölet sizi karşılıyor. O göletin karşısına geçip yürürseniz daha kolay yürüyebilirsiniz. Ağaçların arasından bir patika yolu bile buldum. Kaybetmezseniz şelalenin oldukça yakınına kadar ağaçların içinden yürüyebilirsiniz. Sorunsuz ve mutlu geri döndüğümde arkadaşların geldiğini görüyorum. Kamp kurulmuş, yemek hazırlığına başlanmış. Dere kenarında bir yer bulup, çadırımı kurup, sandalyeleri de atınca bir oh, diyorum. Biraz dinlenmeliyim.
Sabah, havanın biraz serince ve bulutlu olması biraz tadımı kaçırsa da tabiat ana gönlümü almayı baÅŸarıyor. Ballıkayalar'da kamp yapmanın bedeli bir araç, bir çadır, iki kiÅŸiye kadar 50 TL. Elektrik yok. Sadece WC ve su var. Ben çadırda dereyi seyrederek uzanırken kampımızın ateÅŸi yanmış, yemekler hazırlanmış. Dernek yemekleri hazırlıyor. HoÅŸ sohbetler baÅŸlamış. Yemeklerimizi yedikten sonra ateÅŸ başı sohbetleri, birbirimizi tanıma, müzikler dinleme derken sabah 07.30’da "kahvaltı" lafını duyuyorum. O kadar erken kalkılacak. Ä°lk ekipte deÄŸilim neyse ki. Ekibin çoÄŸunluÄŸu Kastamonulu... Her kendini tanıtan Kastamonu diyor. Kastamonu kanyon cenneti bir yer. Dünyanın ikinci en derin kanyonu olan Valla Kanyonu'nun çıkışında bulunan köyde yaÅŸayanlar hiç o kanyona girmemiÅŸ. Åžimdi eÄŸitim için buradalar. Aynı zamanda bu bölgede bulunan Loç Vadisi Hes Projesiyle sular altında kalacakmış. 8 senedir bununla mücadele ediyorlar. Ben size Loç Vadisi sular altında kalmadan gidip görün demeyeceÄŸim. Sular altında kalmaması için onlara destek olun diyeceÄŸim.Â
KAD yani Kanyon ve Doğa Sporları Araştırma Derneği kanyon sporunu sevdirmek için gönüllülük esasına dayanarak eğitimler veriyorlar. Tüm malzemeler dernek tarafından ücretsiz karşılanıyor ve yine tamamen ücretsiz teorik eğitimlerden sonra pratik eğitimler için sizi bu sporun yapıldığı yerlere götürüyorlar. Bu da paylaşım usulüne göre ücretlendiriliyor. Tüm tecrübeli hocalar bıkmadan usanmadan saatlerce size bu sporu sevdirmek ve öğretmek için uğraşıyor. Çünkü tehlikeli ve zor, extrem bir doğa sporu. Ölümle sonuçlanacak kadar ciddi. Evet dağa hiç eğitim almadan çıkmış olabilirim ama kanyon için eğitim şart. Başkanları Meral Hanım, her şeyle ilgileniyor ve dikkat ettim herkes onu çok seviyor. Bir ekip ruhu var. Zaten kanyon geçişlerinde ben yok biz var. İlk kez bu kadar kendimi ait hissettiğim, hemen kaynaştığım bir ekip oluyor. Egolarından arınmış, doğayla barışık ve neşeli insanlarla tanışıyorum.
Kalabalık bir grup dağın yolunu tutuyoruz. Senelerdir geldiğim ve izlediğim sporcuların içindeyim. Bir gün önce kendimi o kadar yormam iyi olmamış tabii. Bedenim yorgun. Siz eğer bu sporu yapacaksanız hele ki eğitimdeyseniz kendinizi yormayın. Bir gece önceden alkol almayın. Erken yatın. Yukarı çıktığımda önce seyirciyim. En yakına oturdum. Nasıl yaptıklarını, hocaların önerilerini dinlerken arada bir aşağılara bakıp vazgeçtim. Sonra "yaparım" dedim. Şakalaşıp duruyorum ama kaçmamak için zor tutuyorum kendimi. Bu bir saat böyle devam etti. En sonunda bir kere denemem gerektiğine karar veriyorum. Hadi kendimizi dağdan aşağı atıyoruz.
Hocalarımızın söylediği ilk cümle "ipe güven". Evet, ipe güveniyorum. Öğrendiğimiz şekilde bağlamaları yapıp, hocamın direktifleriyle parmaklarım dağın ucunda bedenim boşlukta kendimi salmaya çalışıyorum. Genelde cesaretliyimdir ama bu başka bir şey. 42 metre suya dalmak, bir botun içinde azgın sulara dalmak ya da kayaklarla bir dağdan aşağıya salına salına kaymak gibi değil. Onlar hiçbir şeymiş. Bir ipin ucunda boşlukta inmeye çalışmak, yükseklik korkusuyla baş etmek. Ben de bir şeylerden korkuyormuşum. Sınırlarımı zorluyorum. Bir kendimi dağdan aşağı atmadığım kalmıştı. Şu gelip geçtiğim hayatta denemediğim bir şey kalmasın diyorum ama eve gidip fasulye pişiresim var. Ama nedense o dağın tepesinde bir ipin ucundan boşluğa sarkıtıyorum kendimi. İbrahim hocam öyle güzel motive ediyor ki. "Harika, çok iyisin, ders versek bunu örnek olarak gösteririm" diyor. Hepimize aynısını söylediğine eminim ama o an ona inanmak istiyorum.
İlk inişte kendinizi ipe oturtuncaya kadarki kısmında çok zorlanıyorum. Hatta kayalara yapışıyorum. Bu beni sinirlendiriyor. Sinirlendiğim zaman yapamayacağım şey yoktur. Titremeyi bırakıp öğrendiklerimi uygulama zamanı. Haftalardır boşuna gitmedin derslere. Ve evet inmeyi başarıyorum. İlk denemeyi çift iple yapıyorsunuz. Bu daha kolay… Tek ip için tekrar dağın ucundayım. Kayıyor, tutamıyorum. Daha zor olsa da iniyorum. Ben bu inişleri en fazla üçe kadar yapabiliyorum. Normalde beş kez inme, deneme hakkımız var. Bir gün öncesinin bedensel yorgunluğundan ve stresten dizlerim beni taşımıyor artık. Geçen sene Haça Dağı’ndaki 12 saatlik tırmanış sonrasındaki gibiyim. Zorlamaya gerek yok. Her hata ve kaza yorgunken oluyor.
Kamp alanımıza dönüp günün kritiÄŸini yapıyoruz. Çok severim böyle konuÅŸmaları. Çok ÅŸey öğretir. Hiç kimsenin gidesi yok. Her ÅŸey güzel, herkes mutlu... Sanırım hayatıma yeni bir heyecan daha kattım. Kıyafet Önerisi: Kıyafet olarak ince bir rüzgârlık içine termal içlik, su ve rüzgâr geçirmez trekking pantolonumu kullandım. Çok rahat ettim. Geri kalan tüm malzemeyi onlar veriyor.Â
FotoÄŸraflar:Â Bahar GÃœNDOÄžDU
PaylaÅŸ