Paylaş
Yıldız Parkı
Beşiktaş ile Ortaköy arasında 46 hektarlık alanı ile kent içerisindeki en büyük koru olan Yıldız Parkı, çeşitli tarih kaynaklarında adı geçen defne ormanları ve mitolojik öykülerdeki “Pan”ın Boğaziçi'nde flütünü çaldığı yeşillikler olarak da biliniyormuş. ll. Abdülhamit tahta çıktıktan sonra Yıldız Sarayı’na yerleşiyor ve içine Malta, Çadır, Şale, Kaskat, Limonluk, Set ve Cihannüma köşkleri ile Saray Tiyatrosu’nu yaptırıyor. Zamanında buralar yapılırken çok fazla para harcandığı anlatılırmış.
Havayı da güzel görünce çantamıza birkaç kahvaltılık atıp arkadaşlarla Yıldız Parkı'nın yolunu tutuyoruz. Yıldız Parkı'nın yerini bilmeyen yoktur ama yine de kısa bir tarif etmekte fayda var. Yıldız Parkı Beşiktaş Çırağan'da, Polis karakolunu geçince, ana kapısından giriyorsunuz. Son halini görmeyen varsa bence en kısa sürede gitmeli. Rengârenk çiçekler karşılıyor bizi.
Yukarılara yürümek için biraz tırmanmanız gerekiyor ama yormuyor. Yukarılarda piknik masaları var. Orada bir masa buluyoruz. Göle karşı masamızı hazırlıyoruz. Gölgeler hala soğuk ama hava mis gibi. Kahvaltı sonrası park içinde keşiflerimiz devam ediyor. İstanbul Belediyesi müthiş güzel bir iş çıkarmış. Park komple ıslah edilmiş. Eski halini bildiğim için kıyaslama şansım oldu. Yukarılara doğru yürüyünce asma bir köprü buluyorsunuz. Şimdiye kadarki gördüğüm en uzun asma köprü bu.
Yürüdükçe sokakları var sanki. Köşeleri dönerek ağaçların arasında dolambaçlı yürüye yürüye yukarılara çıkıyoruz. Fotoğraf çekmeye doyamıyoruz. Manzaralara bakmaya da. Etrafımıza baktığımız da tek bir bina görmüyoruz. İki adımda resmen bir ormanın içinde, İstanbul'un dışına çıkmış gibiyiz. Çölün ortasında ki bir vaha gibi... Yıldız Parkı hafızamda Arzum Onan ve Mehmet Aslantuğ'un aşkının ilk fotoğraflandığı yer olarak kalmış. İkisini de çok sevdiğim için park benim için ayrı bir yerde her zaman. Hala birlikte mutlu mesut yaşamalarını Yıldız Parkı'yla nasıl bağdaştırdım hiç bilmiyorum ama yüzümde gülümseme oluşturur hep. Benim hala umudum var.
Yukarıda Malta Köşkü'nün içinde boğaza karşı yemek yiyebilir, çay içebilirsiniz. Bu manzaraya karşı çay 3 lira. Açık büfe kahvaltı hafta içi 32,5 hafta sonu 42,5 TL. Manzara ve güneşin tadını çıkardıktan sonra aynı yoldan aşağıya iniyoruz. İsteyen Barbaros Bulvarı'ndan Malta Köşkü'nün önüne kadar arabayla gelebilir. Yıldız Parkı'na araç girişi de var ama lütfen arabayla içeri girmeyin. Doğal güzelliği çok bozuyor. Çırağan'dan otobüse biniyoruz. Korkunç bir trafik var, hafta içi ve gün ortası olmasına rağmen. Hınca hınç otobüste Bebek'e kadar dayanabiliyoruz. Orada inip geri kalan yolu yürüyoruz. Boğaz havası ve manzarasına karşı çok güzel bir yol oluyor.
Eskiden tekneyle geçtiğimiz boğazda yürümek buruk bir tebessüm bırakmadı değil ama ikisinin de yeri ayrı. Bebekten itibaren yürüyüş yolunu oldukça genişletmişler. Denizi doldurmuşlar. Üç tarafı denizlerle kaplı, kendine ait bir denizi olan ülkemde denizden bu kadar nefret edilir ancak. Yakında iki kıyı birleşecek. Bu doğa insanoğluna yaranamıyor. Beğenmeyip yeniden yapıyoruz hep.
Emirgan Korusu
Eskiden bir bölümü mesire alanıyken 75 yıl önce İstanbul Belediyesi satın almış ve tamamen halka açmış. İçinde Pembe Köşk, Sarı Köşk ve Beyaz Köşk bulunuyor. Bu Köşkler günümüzde restoran olarak kullanılıyor. Emirgan korusunu gelin gibi süslemişler. İtiraf etmek gerekirse daha önce gelmemişim ve neden gelmemişim bilmiyorum. Morlar sarılara, pembeler beyazlara karışmış. Müthiş güzel kokuyor, gözlerimiz bayram ediyor. Neyin fotoğrafını çekeceğini şaşırıyor insan.
Hafta içi olmasına rağmen çok kalabalık… Korunun içindeki Pembe Köşk’te oturup tatlı ve çay ikilisi yapıyoruz. Fiyatlar makul. Koruda dolaştıkça göllere, şelalelere, kelebeklere rengârenk çiçeklere denk geliyorsunuz. Yukarılara doğru yürüdüğünüzde kocaman bir köşk sizi karşılıyor. Orada da bir restoran var. En tepede İstanbul Boğazı ayaklarınızın altında...
Benim İstanbul'um lale zamanı da çok güzel. Parka gelirken sincaplardan bahsetmişti biri. İnşallah görürsünüz demişti. Hiç umudum olmadığı için aklıma bile gelmemiş. Aşağıya inerken bir baktık güvenlik görevlisi eliyle bir sincabı besliyor. Nasıl sevimli, nasıl güzel anlatamam. Sanırım âşık oldum. Resmen durup bize poz verdi. Görevli her gün onu beslediğini söyledi. "Adı ne?" diye sordum. Bir adı yokmuş. Ballı olduğumu söylemiş miydim? Emirgan Korusu'na giderken ceviz götürmeyi unutmayın. Belki bu güzel şirin sincap o güzel yüzünü size de gösterir. Öyle güzel bir havaya denk gelip tadını çıkardık ki anlatamam. Buralara arabayla değil de ya yürüyerek ya da toplu taşıma kullanarak gelinmeli. Korunun içinden arabayla geçip otoparka bırakabiliyorsunuz ama inanın bana görüntüyü çok kirletiyor ve trafik insanı çileden çıkartıyor.
Fotoğraflar: Bahar GÜNDOĞDU
Paylaş